KKTC: “BM Barış Gücü’ne olan güvenimiz sarsılmaktadır”

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığından Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin kararlarına tepki gelirken, yapılan yazılı açıklamada “BM Barış Gücü’ne olan güvenimiz sarsılmaktadır” ifadeleri kullanıldı.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlara tepki göstererek bir yazılı açıklamada bulundu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığından Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin kararlarına tepki gelirken, yapılan yazılı açıklamada “BM Barış Gücü’ne olan güvenimiz sarsılmaktadır” ifadeleri kullanıldı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlara tepki göstererek bir yazılı açıklamada bulundu. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, ’’BM Güvenlik Konseyi bugün aldığı kararla, Kıbrıs Rum liderliğinin tüm çabalarına rağmen, adada taraflar arasında işbirliğinin geliştirilmesi yönünde çok önemli bir irade ortaya koymuştur. Bakanlığımızın etkin ve proaktif diplomasi yoluyla yaptığı girişimler sonucunda, Ocak 2019 tarihinden itibaren tüm rapor ve kararlara giren taraflar arası işbirliği çağrısı, BM Güvenlik Konseyi’nin bugün aldığı kararla detaylandırılmış ve bu çağrılara, diğer alanlar yanında, ekonomik ve ticari işbirliği de dahil edilmiştir. İçinde bulunduğumuz konjonktürde, Doğu Akdeniz Bölgesi’ndeki gelişmeler de göz önüne alındığında, karşılıklı bağımlılık ilkesiyle oluşturulacak ekonomik ve ticari işbirliği, iki tarafa olumlu katkılar sağlayacak, iki halk arasındaki güveni artıracak, bölge istikrarına da katkıda bulunacaktır. Bugün alınan kararla yapılan bu çağrının bir an önce hayata geçirilmesine yönelik olarak atılacak adımlar konusunda fikir geliştirmeye ve çalışmaya hazır olduğumuzu bu vesileyle duyurmak isteriz." denildi.

Reklam
Reklam

Açıklamada, "BM Genel Sekreteri’nin raporu ve BM Güvenlik Konseyi’nin kararında, adanın tümünü ilgilendiren; sivil, askeri, suça ilişkin ve çevrenin korunması konularında oluşturulacak mekanizmalarla işbirliği çağrısı da yapılmaktadır. Bu bağlamda, BM Güvenlik Konseyi kararıyla da onaylanan BM Genel Sekreteri’nin raporunda, bu işbirliklerinin hayata geçirilmesinde tanınma/tanınmama gibi siyasi pozisyonların engel teşkil etmemesi gerektiği bir kez daha kayda geçirilmiştir. Genel Sekreter ve Güvenlik Konseyi, son üç rapor ve kararda, çok önemli bir irade ortaya koyarak, 50 yılı aşkın süredir devam eden kabul edilemez statükonun ancak iki tarafın doğrudan, etkin iletişim ve işbirliği yapmalarıyla değiştirilebileceğinin de altını çizmektedir. Kararda, Güvenlik Konseyi, iki taraf ve ilgili kesimlere ada etrafında bulunan hidrokarbon kaynakları konusunda gerginliğe neden olan, yani tek taraflı faaliyetlerden imtina etmelerine yönelik çağrı yaparak, esasen tarafların işbirliği yapmaları gerektiğine işaret etmektedir. Bu bağlamda, halen masada olan Kıbrıs Türk tarafının Temmuz 2019 önerisi bahse konu çağrıyla tam uyumludur. İki tarafa da ait olduğu uluslararası toplum tarafından kabul edilen ada etrafındaki hidrokarbon kaynaklarına ilişkin Kıbrıs Rum liderliğinin tek yanlı ve provokatif faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan gerilimin azaltılması ihtiyacı çok aşikardır ve çözümden sonraya bırakılamaz. Uluslararası toplum bu konunun çözümünde samimiyse, bir an önce Kıbrıs Rum tarafını masaya oturmaya, yani diplomasi ve işbirliğine teşvik etmelidir." ifadelerine yer verildi.

Reklam
Reklam

"Rum tarafının insan hakları ihlalleri gizlenmiştir"
Açıklamanın devamında, "Son raporlama dönemi, Rum tarafının Kıbrıs Türk Halkının sesini duyurma; sanat, spor, eğitim, kültür ve benzeri alanlarda tüm faaliyetlerini engelleme çabalarını yoğunlaştırdığı bir dönem olarak tarihteki yerini almıştır. Üstüne üstlük uluslararası bir sınavda dünya birincisi gelmiş bir öğrencimizin ödülünü almasına izin vermeyecek kadar insan haklarını hiçe sayan bir hale bürünmüştür. Böylesine önemli bir durumu ve Rum tarafının benzeri engelleyici faaliyetlerini rapor etmeyen BM Barış Gücü, Güvenlik Konseyi’ni de bilgilendirmeyerek konunun karara da yansımasını engellemiştir. Bu tutum BM Barış Gücü’ne olan güvenimizi sarsmaktadır. Benzer şekilde, adadaki BM Barış Gücü’nün hareket özgürlüğüne dair paragrafta gerçeği yansıtmayan unsurlar bulunmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, BM Güvenlik Konseyi ilgili unsurlar konusunda yanlış yönlendirilmiştir. Bu konuda, sahadaki gerçekler ile rapor ve kararın diğer bazı noktalarıyla ilgili itirazlarımız hem New York Temsilciliğimiz hem de Bakanlığımız aracılığıyla BM Güvenlik Konseyi de dahil ilgili tüm taraflara iletilmektedir. Kararda müzakerelere dair yer alan paragraflarda aslında 2015’te başlayan sürecin 2017 yılında başarısızlığa uğradığı, 2017 Temmuz ayından sonra gerçekleşen değerlendirme sürecinde ve ortak vizyon bulma çabalarında herhangi bir ilerleme olmadığı, yapılan temasların gayriresmi düzeyde gerçekleştiği ve en son atıfta bulunulan yine gayriresmi Berlin görüşmesinde de halihazırda kabul edilmiş unsurların tekrardan taraflarca kabul edildiğinin teyit edildiği ifade edilmektedir. Buradan çıkan sonuç, bu sürecin ileriye değil, geriye gittiğidir ve 2008 yılında başlayan süreçlerde kabul edilenlerin tekrar tekrar teyidinden öteye geçemediğinin açık şekilde ortaya konmasıdır. Gelinen aşamada defaten ifade ettiğimiz üzere, müzakere edilerek bulunacak bir çözüm için ya mevcut şartlar değişecek, ya da mevcut şartlara uygun bir çözüm modeli konuşulacaktır. ’Aynı egzersizleri yaparak farklı sonuç bekleme’ süreci statükonun muhafazası demektir. Kıbrıs Türk halkı statükoya mahkum edilemez." vurgusu yapıldı.

Reklam
Reklam

"Birleşmiş Milletler kendi ilkeleriyle çelişmektedir"
Açıklama şöyle devam etti: "Birleşmiş Milletler’in tüm barışı koruma operasyonlarında olmazsa olmaz temel ilkelerini kayda geçiren, bu operasyonların talimatnamesinde yer alan ve BM Güvenlik Konseyi tarafından da bir kararla bu kurallara uyulması emredilen ilkeler Kıbrıs’ta yerine getirilmemektedir. Bu ilke, barış gücü misyonunun bir coğrafyada tesis edilebilmesi için, ihtilafın taraflarının ayrı ayrı rızasının alınmasının şart olduğu, bunun aksi durumunda ise ilgili misyonun tarafsızlığının sorgulanır hale geleceğini çok açık ifadelerle ortaya koymaktadır. Kıbrıs Türk tarafının rızasının alınması çağrısının sürekli olarak yanıtsız bırakılması kabul edilemez. Önümüzdeki dönemde KKTC’nin iyi niyetiyle ve hoşgörüsüyle ülkemizde faaliyetlerde bulunabilen BM Barış Gücü’nün bu tutumunda ısrarcı olmaya devam etmesi durumda iyi niyetli yaklaşımımızı gözden geçirmemiz gerekecektir. Beklentimiz, bu temel ilkenin yerine getirilmesine yönelik adımların atılması hedefiyle BM Barış Gücü’nün tarafımızla bir an önce çalışmaya başlamasıdır."

Reklam
Reklam