Koç: Kriz için çok şükür geçti diyemiyoruz

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, orta vadeli programda belirgin bir harcama reformu ve Türkiye’yi muhtemel dış şoklara karşı bağışık kılacak güvenli bir mali dengeyi göremediklerini belirterek, “Bir kez daha önümüzde yalnız ekonomik bakımdan değil, siyasi bakımdan da zor ve çetrefilli bir yol var” dedi.

TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç, Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada, “Yaz ortalarından itibaren bazı öncü küresel göstergelerde izlenen iyileşmeler, birçok yorumcu tarafından, ‘krizde dibi gördüğümüz’ biçiminde yorumlandı. Bazı kötümserler ise iyileşme dönemine girdiğimiz yönündeki algıların yanıltıcı olduğunu savundular. Hepimiz iyimser olmaya daha yatkınız, ama bugün için ne yazık ki ‘çok şükür geçti’ diyemiyoruz. Buna karşılık, son dönemlerde yapılan bazı değerlendirmeler, bizi dikkati elden bırakmamaya sevk ediyor” dedi.

Reklam
Reklam

“TÜRKİYE YALNIZ BÖLGESİNDE DEĞİL G-20’DETİ DURUŞUYLA DA KENDİNİ GÖSTERMELİ”
Koç, krizin başlangıcında küresel finans piyasalarına çok sıkı regülasyonlar getirileceği, finansal kurumların yapılarının kökten değişeceği beklentilerinin yaygın olduğunu, ancak bunun bugüne kadar gerçekleşmediğini kaydederek, “Sürecin inişli çıkışlı bir seyri olabileceği yönündeki bazı tahminlerin varlığını sürdürdüğüne göre, sistemin kendini korumak için ne yaptığı sorusu önümüzde bütün heybetiyle duruyor demektir. Bugüne kadar kendisinden beklenen performansı pek gösteremeyen G-20’nin küresel planda etkili önlemler alınması için gelişmiş ülkelere baskı yapması şart gibi gözüküyor. Bu noktada, Türkiye’nin, yalnız bölgedeki aktivitesiyle değil, üyesi olduğu G-20’deki duruşuyla da uluslararası planda kendini göstermesi gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.

“HÜKÜMET, KRİZİ UZUN ZAMANDA VE KADEMELİ BİÇİMDE KABUL ETTİ”
Hükümetin, krizin Türkiye’yi de ciddi biçimde etkilediğini ancak uzun zaman içinde ve kademeli biçimde kabul edebildiğini vurgulayan Koç, bankacılık sektörünün ise 2001 krizi sonrası bir dizi reformdan geçtiğini, yakın zamanda sermaye açısından “fevkalade” güçlendiğini hatırlattı. Portföylerinde kayda değer oranda düşük kaliteli aktif bulunmadığını ifade eden Koç, krizin, Türkiye’ye giriş kapısını reel sektörde bulduğuna dikkat çekti.

Reklam
Reklam

Üretimin, ihracatın ve istihdamın daha krizin ilk aylarında verdiği olumsuz sinyallerin çok açık olduğunu vurgulayan Koç, şöyle devam etti:

“Tüketime destek vermek için yapılan vergi indirimleri, daralan ekonominin vergi gelirlerini düşürmesi, kamu harcamalarında kısmen seçimin, kısmen de kriz etkisini hafifletme çabalarının getirdiği hızlı yükselmenin gelir-gider makasını iyice açtığına şahit olduk. Böyle bir ortamda kendi yağımızla kavrulma düşüncesi ne kadar doğruydu? Acaba IMF anlaşması krizin ilk günlerinde tamamlanabilseydi, sağlanacak ucuz kaynağın ve bunun diğer dış kaynak girişlerine yapacağı etkinin ekonomideki daralmayı yavaşlatma gücü ne olurdu? Bunlar, gerçekten tartışmaya değer sorular. Bulunduğumuz ülke grubunda ekonomisi en çok küçülen birkaç ülke içinde yer alıyor olmamıza rağmen, bazı makro göstergelerdeki iyileşmeler ne ölçüde övgüyle söz edebileceğimiz bir gelişmedir, bunu da sorgulamakta yarar görüyorum.”

“TÜRKİYE’NİN ARZU EDİLEN SEVİYEDE BÜYÜMESİ İÇİN DIŞ KAYNAK KRİTİK ÖNEME SAHİP”
“Yeni bir orta vadeli program dönemine girerken, görülüyor ki daha iki-üç yıl arzu edilen büyüme temposunu yakalayamayacağız” diyen Koç, büyümedeki ivme kaybının, işsizliğin olumsuz sonuçları ile birkaç yıl daha uğraşmak mecburiyetinde bırakacağı uyarısında bulundu. Koç, mevcut orta vadeli programda belirgin bir harcama reformu ve Türkiye’yi muhtemel dış şoklara karşı bağışık kılacak güvenli bir mali dengeyi göremediklerini ifade ederek, Türkiye’nin arzu edilen seviyede büyüyebilmesi açısından dış kaynağın belli bir süre daha kritik öneme sahip olduğunu dile getirdi. Koç, “Bu bağlamda IMF kaynağını dışlama lüksüne acaba sahip miyiz? Öte yandan mali kuralın programa eklenmesiyle program gerçek bir orta vadeli programa dönüşecektir. Bu unsurları orta vadeli program içinde konuşmazsak, bu programın iyi niyetli, uzun vadeli bir kalkınma planından ne farkı kalır” dedi.

Reklam
Reklam

“DIŞ POLİTİKA SORUNLARINDA ADIMLAR ATILIYOR OLMASI MEMNUNİYET VERİCİ”
Ekonomik potansiyeli gerçekleştirmede yaşanılan eksikliklerin ve gecikmelerin gerisinde hep siyasi istikrarı sağlama konusundaki yetersizliğin yattığının altını çizen YİK Başkanı Koç, siyasi istikrarı “yurt içinde, standartları yüksek bir demokratik zeminde toplumsal huzuru bozmayan bir siyasi rekabet” olarak tanımladı. Yurt dışında ise, ekonomisinin büyüklüğüne eşdeğer platformlarda etkin olabilen, bölgesinde kendini saydıran, komşularıyla çatışmalarını bertaraf etmiş bir ülke olmaktan söz ettiğini belirten Koç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“TÜSİAD olarak yıllarca Türkiye’nin tüm komşularıyla sorunlu olmasını zaman zaman eleştirdik. Bu nedenle on yıllar sonra ilk defa kronik dış politika sorunlarımızda bazı adımlar atılıyor olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ortadoğu’da anlaşmazlıkların çözümüne katkıda bulunmak; Suriye ve Irak ile olumlu ilişkiler geliştirmek, İran ile diyalog kapısını açık tutma konusunda katkı sunan ülke olmak, Rusya ile stratejik işbirliğine girmek ve nihayet Ermenistan ile tüm dünyanın dikkatle izlediği bir açılımın ilk adımlarını atmak, hükümetin çok önemli başarıları olarak tarihe geçecektir. Dileğimiz aynı başarının hükümetin kararlılıkla çaba sarfettiği Kıbrıs Meselesi’nde de gösterilmesidir.”

Reklam
Reklam

BAŞARILI DIŞ POLİTİKA İCRAAT LİSTESİNDE AB YOK
Bu başarılı dış politik icraat listesinde henüz AB’yi göremediklerine dikkat çeken Koç, Türkiye-AB ilişkilerinin bugün içine girdiği çıkmazda, AB’nin Türkiye’den çok daha fazla sorumluluğu olduğunun bir gerçek olduğunu söyledi. AB’nin Türkiye’yi soktuğu yolun, Türkiye’de ciddi bir güven bunalımına ve siyasi reform sürecinin yavaşlamasına yol açtığını belirten Koç, “Hükümet bu tıkanmayı açmanın yolunu bölgede Türkiye’nin gücünü pekiştirmekte bulmuş olabilir. Bölgesinde güçlü bir Türkiye’nin AB ile pazarlık masasına eli daha kuvvetli oturacağı da bir gerçektir. Ancak bir başka önemli gerçek de, o pazarlık masasında arkada güçlü bir kamuoyu desteğinin olması gerektiğidir. Eğer 2014’te AB’ye tam üyelik hedefimizi hala muhafaza ediyorsak, bunun ancak topyekûn bir destek ve seferberlikle gerçekleşebileceğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir” diye konuştu.

“HER GÜN ARTAN KUTUPLAŞMA VE DİYALOGSUZLUK ORTAMI VAR”
Koç, Türkiye’nin son dönemlerde her gün artan kutuplaşma ve diyalogsuzluk ortamında olduğunun altını çizerek, siyaseti kavga ortamından çıkarmanın bir mevzuat meselesi olmaktan çok bir kültür meselesi olmasının işi daha da zorlaştırdığını kaydetti. Çağdaş demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birinin toplumsal yapıyı adaletli biçimde temsil eden bir yasama organı ve vicdani kanaatleriyle hareket eden millet temsilcileri olduğunu dile getiren Koç, bir başka vazgeçilmez unsurun ise, kamu çıkarlarını parti çıkarlarının üzerinde tutan bir yürütme olduğunu belirtti.

Reklam
Reklam

İş dünyasının, son dönemlerde vergi kurumunun siyasallaşmasından ciddi endişe duyduğunun altını çizen Koç, TÜSİAD’ın uzun süredir sağlıklı bir demokrasinin işlerlik kazanabilmesi için siyasi iradeden tam bağımsız çalışabilen bir “gelir idaresinin” gerekli olduğunu her fırsatta dile getirdiğini anımsattı.

“DEMOKRATİK AÇILIMI DESTEKLİYORUZ”
Kamuoyunda “Kürt Açılımı” olarak ifadesini bulan hükümetin demokratik açılımını yerinde ve olumlu bulduklarını dile getiren Koç, bireysel ve kültürel hakların geliştirilmesi hususunda bir tereddüt yaratmasına izin vermemek kaydıyla, konunun esas olarak bir “Demokratik Açılım” biçiminde ele alınması gerektiği hususundaki yaklaşımı desteklediklerini kaydetti. Koç, “Ama bir noktayı anlamakta güçlük çekiyoruz. Parlamenter temsilde bir adalet sağlanmadan, ‘Demokratik Açılımdan’ söz etmek nasıl mümkün olabilir? Nasıl oluyor da parlamentomuz, yüzde 10’luk barajın devam etmesini demokratik açılımla bağdaştırabiliyor.

Reklam
Reklam

Bir açılım söz konusu olacaksa önce barajı indirmenin ve parlamentoda temsilin yolunu genişletmek düşünülmeli ve neredeyse hiçbir ülke parlamentosunda örneği bulunmayan mevcut uygulama düzeltilmelidir” diye konuştu.

YİK Başkanı Koç, bir kez daha gelecekte yalnız ekonomik bakımdan değil, siyasi bakımdan da zor ve çetrefilli bir yol olduğunun altını çizerek, “Bu yolu kat ederken, bizim pusulamız, kuvvetler ayrılığına sadık, hukuk devletine bağlı, özgürlükçü bir demokrasi ile piyasa ekonomisini tam anlamıyla gerçekleştiren, hızlı büyümeye kilitlenmiş bir ekonomi olacak” dedi.

YALÇINDAĞ: VERGİ KURUMU SİYASALLAŞIYOR
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ise konuşmasında şunları söyledi:
"Dünya bu güne dek benzeri görülmemiş bir ekonomik güç kaymasını yaşıyor. Küresel krize çare ararken çözüm daha çok ülkenin katılımında aranıyor. Ülkeler yeni yapılanma içinde kendileri için en uygun pozisyonu alma çabasına girecek. Alıştığımız ve bildiğmiz ekonomik düzen değişiyor.

Reklam
Reklam

Türkiye de G20'nin bir üyesi olarak yeniden yapılanma sürecinini bir parçası olacak. Yeni düzen Türkiye'nin çevresinden başlayarak kuruluyor. Türkiye içeride daha istikrarlı, öngörülebilir düzeni ortaya koymalıdır. AB sürecinde güçlü bir siyasal vizyon, toplumsal uzlaşma ve etkileyici bir insan sermayesiyle başarılı olabiliriz.

Vergi ödenmeyen bir ülkede demokrasi de serpilmez. Türkiye'nin demokratik saygınlığını zedeleyen araca dönüşmesi ise hazindir. Vergi idaresinini özerkleşmesi gerektiğini savunuyoruz. Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı kurumlara karşı baskı yapılırken kayıtdışı ekonomi her gün büyümezdi. Doğru yolun bulunacağına inanıyorum."