Bu araçlarda yer alan dönemin ileri teknolojileri ve konfor düzeyi bizi her zaman etkiliyor ve açıkçası günümüzde Mercedes modelleri özellikle bu yönleriyle öne çıkmış durumda. Diğer taraftan markanın çok ciddi de bir yarış geçmişi mevcut ve bunun da ara ara vurgulanması gerekiyor diye düşünüyoruz.
İşte bu doğrultuda pek de bilinmeyen bir modeli sizlere tanıtmak istiyoruz. Bu tanıtıma bizi yönlendiren ise İsveçli spor otomobil markası Koenigsegg’in geçtiğimiz günlerde kırdığı rekor oldu. Halka açık yani umumi bir yolda en yüksek hız rekorunu kıran Koenigsegg markası, 447km/s değeriyle bu rekorun yeni sahibi oldu. Tabii akla ilk olarak “Bu rekoru kimden aldı?” ve “Diğer araç ne zaman ve nerede bu rekoru kırmıştı?” gibi sorular akla geldiği gibi bu doğrultuda kafada oluşan cevap da “Her halde rekoru kırılan araç Bugatti’dir” şeklinde olabilir diye düşünüyoruz.
Ancak kafalarda oluşan bu cevap maalesef yanlış ve Bugatti, Veyron modeli ile 2010 yılında bir yarış pistinde ancak 431km/s hıza çıkabilmişti. Yani rekorun kırıldığı yol öyle sıradan bir umumi yol değil, her şeyi ile özel bir yarış pistiydi. İşte böyle sıradan bir yolda rekoru kıran aracı görebilmek için ise 1930’lu yıllara gitmemiz gerekiyor.
Şimdi 1939’lu dönemlerin Nazi Almanyası’na ve yarışlara bir göz atalım;
2'inci Dünya Savaşı’nın 1939 yılında başlamasından hemen önce Almanya’nın en ince damarlarına kadar girmiş olan Naziler, bir yandan üstün savaş makinalarını geliştirirken, bir yandan da her türlü spor dalında en iyi olabilmek için büyük çaba sarf ediyorlardı. Futboldan atletizme hatta otomobil sporlarına kadar en iyi olabilmek için içlerinde büyük bir hırs vardı ve elde edilen başarılar Alman halkı üstünde propaganda amaçlı da kullanılıyordu.
Diğer taraftan otomobil sporlarına bakacak olursak; 1934 yılında Grand Prix yarışlarına yeni standartlar getirildiğinde bir Grand Prix yarış aracının lastikleri, yakıtı, yağları ve soğutma sıvısı olmadan 750kg’ı geçmemesi gerektiği ön görülmüştü. Bu yeni dönemin otomobil yarış tarihindeki adı ise “Silver Arrow” yani gümüş ok olarak geçecekti. Aslında gümüş ok denmesinin nedeni bu dönem yarışan bazı yarış araçlarının boyanmamış gümüş renkli alüminyum gövdeleri ve ok gibi hızları nedeniyleydi. Nazi Almanyası’nın tüm olanaklarını ve gücünü arkasına alan bu modeller, şimdilerde Audi olarak anılan Auto Union ve Mercedes’in tasarladığı yarış araçlarıydı. Yani bu araçlar yarıştıkları dönemlerde o kadar baskın olmuşlardı ki, hem döneme adlarını verdiler hem de gümüş oklar olarak adlandırıldılar.
1937 Auto Union Type C
Bu arada öncelikli olarak Mercedes yarış araçlarının gümüş ok olarak adlandırılmasının ilginç ancak kesin olmayan bir hikayesinden de bahsetmeden geçmeyelim.
750kg sınırının uygulandığı 1934 yılındaki ilk yarışta Mercedes’in araçları aslında beyaz renge boyalı şekilde tasarlanmıştı. Ancak yarıştan sadece birkaç gün önce yapılan ölçümlerde yarışa katılacak beyaz renge boyalı araçlar tartıda 750kg üzerinde çıkınca Mercedes yarış takımı direktörü Alfred Neubauer’in aklına oldukça parlak bir fikir gelir. Aracın tekniğini değiştiremeyeceklerine göre yapılabilecek en mantıklı uygulama boyanın kaportadan kazınması olabilirdi. İşte bu doğrultuda alüminyum gövde üzerindeki beyaz boya, yarıştan birkaç gün önce kazınmış ve aracın ağırlığı 750kg sınırında tutulabilmişti. Daha sonra üretilen araçlar ise boyasız bir şekilde alüminyum malzemenin kendi doğal gümüş rengi ile boyasız olarak üretilecekti ve gümüş ok efsanesi de böylece başlamış oldu.
1934 Mercedes W25 Grand Prix
1934 yılından 1938 yılına kadar birçok gümüş ok Mercedes yarış aracı üretildi ve boyası değiştirilip gümüş renge kavuşan W25’den, W125’e ve W125 Streamliner’a kadar çok farklı araçlar yarışlarda yer aldı. Bu modellerde sıralı 8 silindirli, motor hacimleri 3.3lt’den 5.6lt’ye kadar değişen büyüklüklerde 354ps-646ps arasında güçlere sahip kompresör beslemeli (supercharger) benzin motorları kullanılmıştı.
Mercedes W125
1934-1938 yılları arasında gerçekleşen yarışlarda önemli başarılara imza atan gümüş ok Mercedes yarış araçlarının artık bazı önemli denemeler yapması zamanı gelmişti. Çünkü artık Mercedes’in elinde o güne kadar bir Grand Prix yarışında en yüksek hıza ulaşabilen (386km/s) W125 Streamliner gibi başarılı araçlar da vardı. Mercedes’in finansörü konumundaki Naziler, hem kendi markalarının üstünlüğünü perçinleyecek hem de şüphesiz en iyi oldukları işlerden bir tanesi olan Nazi Partisi propagandasını yapacakları ses getiren bir hız denemesini istiyorlardı.
1937 Mercedes W125 Streamliner – 5.6lt Sıralı 8 silindir, 646ps güç, Maks. hız: 386km/s
Planlanan bu deneme ile hem dünya hız rekoru elde edilecek, hem Alman teknolojisinin hem de ülkenin dört bir tarafını sarmaya başlayan modern 2-3 şeritli yolların yani otobanların (Autobahn) propagandası yapılabilecekti. Böylece 1 taşla 3 kuş vurmak da mümkün olacaktı.
1930’ların Alman Otobanları
Bu doğrultuda Streamliner versiyonu ile kendini fazlasıyla kanıtlayan W125 modeli seçildi ancak Streamliner’ın 5.6 litre sıralı 8 silindirli 646ps güce sahip motor yerine, ağırlık kriteri yer almaması nedeniyle 1937 yılında çeşitli hız rekoru denemelerinde de kullanılan W25 Avus modelinde yer alan 5.6lt hacmindeki V12 motor seçildi. Normalde 570ps güç üreten bu motor 736ps güç üretecek şekilde modifiye edildi. Tabii motorda 2 adet kompresör (supercharger) sistemi, üstten çift eksantrik (DOHC) ve silindir başına 4 supaba sahip olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Hız rekoru denemelerinde ağırlık kriteri yer almadığı için hem motor hem de aerodinamik yapı konusunda eli güçlü olan Mercedes mühendisleri, yüksek hızlara çıkmayı kolaylaştıracak aerodinamik kasa parçalarını rahat bir şekilde kullandılar ve V12 motorun da etkisi ile ağırlık yaklaşık 1185kg civarında gerçekleşti. Motor gücünün 736ps olarak gerçekleşmesi sayesinde de 621ps/ton güç/ağırlık oranı elde edildi. Motorun güç/hacim oranı ise dönemine göre müthişti ve 131ps/lt oranı kendini kağıt üstünde güzel bir şekilde gösteriyordu. Bu oran günümüzde 2.0lt’lik bir turbo-benzin motorun 262ps güce sahip olmasıyla eş değer diyebiliriz.
1938 Mercedes W125 Rekordwagen
Başarılı bir şekilde hazır olan aracın denemeleri için ise 28 Ocak 1938 tarihi seçilmişti. Yani bulunduğumuz gün itibariyle neredeyse 80 yıl öncesinden bahsediyoruz. Aracı kullanacak kişi olarak ise Mercedes gümüş ok araçları ile birçok başarı elde etmiş olan Rudolf Caracciola seçilmişti. Tabii otoban propagandası yapılacak yer olarak da, yapımı yeni tamamlanan Reichs-Autobahn A5 yani Frankfurt ve Darmstadt arasındaki umumi otoban uygun görülmüştü.
Üstte Hitler ve Rudolf Caracciola, altta Alfred Neubauer ve Rudolf Caracciola
Mercedes’in beyaz boyasını kazıyarak gümüş rengine kavuşturan ve dolayısı ile gümüş ok adının ortaya çıkmasını sağlayan Alfred Neubauer komutasındaki yarış takımı 2 farklı denemeyi sabahın erken saatlerinde gerçekleştirdi ve 1 kilometrelik mesafede 432.7km/s’lik rekor derece bu şekilde kırıldı. Aracın sürücüsü Rudolf Caracciola’nın yaptığı hız denemesini; Çok küçük bir deliği olan iğneden, iplik geçirmek olarak tanımlaması ise oldukça çarpıcı bir örnek olarak tarihe kazınmıştır. Bu arada Auto Union (Audi) markasının da böyle bir denemeyi Mercedes’ten hemen sonra aynı gün denediğini, ancak yaşanan bir kaza sonucu sürücüsü Bernd Rosemeyer’in hayatını kaybettiğini belirtmeden geçmeyelim.
Üstte Bernd Rosemeyer, sol atta Bernd Rosemeyer’in hayatını kaybettiği kaza sonrası aracı
Görüleceği gibi Koenigsegg markasının 1360ps gücündeki Agera S modeli ile geçtiğimiz günlerde 447km/s ile elde ettiği umumi bir yolda maksimum hız rekoru, Mercedes’in 736ps güce sahip W125 Rekordwagen tarafından yaklaşık 80 yıl önce 14km/s daha düşük bir hızla ve 624ps eksik bir güçle elde edilmişti. Ancak bu rekor hızın, 1939 yılından 1945 yılına kadar sivil ve asker milyonlarca masum insanın ölümüne sebebiyet veren Naziler sayesinde olduğu da su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Yine de işin bizi ilgilendiren otomobil tarafına baktığımız zaman, Mercedes zamanında çok ama çok büyük bir iş başarmış ve elde ettiği rekorun da teknolojinin tepe yaptığı şu günlerde neredeyse 2 kat daha güçlü bir araçla ancak kırılabilmiş olması oldukça önemli bir detay olmasıyla öne çıkıyor diye düşünüyoruz.