İSTANBUL (İHA) - Yüksek kolestrolün pek çok sağlık probleminin sebebi olduğunu belirten uzmanlar, kolesterolün bir iyi, bir de kötü huylusu olduğunu belirtiyor.
Beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunan ve yaşam için gerekli olan bir çeşit yağ olan kolesterol, vücutta hormon, D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerinin sentezlenmesinde kullanılıyor.
Kolesterol, kan dolaşımında serbest olarak dolaşmıyor, proteinlere bağlı olarak kan içinde taşınıyor. Kanda çözünmesi ve taşınması için de karaciğerde bir protein ile birleştiriliyor. Bu birleşime "lipoprotein" adı veriliyor. Lipoproteinlerin de çeşitleri bulunuyor. Düşük yoğunluklu lipoproteinler (Low-Density Lipoproteins = LDL), kan kolesterolünün yaklaşık olarak yüzde 70'ini taşıyor, çünkü kan damarları duvarlarına girebilmek için yeterince küçükler ve damarlara zarar veriyorlar. Bu nedenle "kötü kolesterol" olarak da adlandırılıyorlar. Yüksek yoğunluklu lipoproteinler (High-Density Lipoproteins = HDL) ise vücudun kullanamadığı yağı karaciğerden safraya boşaltmak üzere taşıyorlar. Kolesterolün bir cins ters naklini yaptıkları için de "iyi kolesterol" olarak adlandırılıyorlar.
Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa, kolesterol akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum gibi maddelerle beraber kan damarlarının duvarlarında birikiyor ve kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına yol açıyor. Halk arasında bu olay, "damar sertliği" ya da "damar kireçlenmesi" olarak biliniyor.
Türk Kardiyoloji Derneği'nin araştırmalarına göre, Türkiye'de 9 milyon kişinin kolesterol düzeyi sınır değerlerin üzerinde bulunuyor. Kalıtımsal olarak ülkemizde iyi kolesterol düzeyinin de düşük olması, kalp hastalıkları açısından önemli bir risk oluşturuyor.
Uzmanlara göre, kanda kolesterol ve LDL-kolesterolün yüksek olması hastalar için büyük risk oluşturuyor. Ayrıca HDL-kolesterolün düşük olması da bir risk. Bu riske sahip hastalarda, kalp krizi, felç, damar tıkanıklığı, böbrek yetersizliği gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı artıyor.
Uzmanların verdikleri bilgiye göre, kanda aşırı miktarda bulunan kolesterol, yıllar içinde yavaş yavaş damarların duvarında birikmeye başlıyor. Bu birikim sonucu damarlarda daralma, tıkanma ortaya çıkıyor. Bu hasarlı damarların oksijen taşıdığı organlar da zarar görme eğiliminde oluyor ve buna bağlı olarak ilgili organlarda hastalıklar ortaya çıkıyor.
Yüksek kolesterolün vücudumuza verdiği zararlar kısa sürede karşımıza çıkmıyor, aksine uzun dönemde etkilerini göstermeye başlıyor ve bazen de tedavi için geç kalınmış olabiliyor.
Kalbi besleyen damarlarda, yani koroner arterlerdeki kolesterol birikimi, bu damarlarda tıkanma ve daralma, göğüs ağrısı, kalp krizi ve kalp yetersizliği gibi sorunlara neden oluyor. Bunların sonucu, hasta koroner by-pass ameliyatı (cerrahi olarak darlığın ortadan kaldırılması) ya da anjiyoplasti (daralmış koroner arterin balonla genişletilmesi) işlemine ihtiyaç duyabiliyor. Beyni besleyen boyun damarlarında kolesterol birikimi olması ise felçlere, konuşma bozukluklarına, dengesiz yürümeye, bilinç kaybına yol açabiliyor. Böbrek damarlarında kolesterol birikimi, yüksek tansiyon ve böbrek yetersizliğine yol açabiliyor. Ana atardamarda yani aorttaki kolesterol birikimi de son derece tehlikeli. Buradan kopan kolesterol birikintileri daha küçük damarları tıkayarak çok değişik sorunlara yol açabiliyor; bağırsağı besleyen damarları tıkayarak bağırsak ölümüne, göz damarlarını tıkayarak körlüğe, bacak damarlarını tıkayarak kangrene yol açabiliyor.
KOLESTEROL NEDEN ARTAR?
Uzmanların verdikleri bilgiye göre, kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör bulunuyor. Kalıtımsal faktörler, yediğimiz gıdalar, şişmanlık, yaşam tarzı, yaş, diyabet, yüksek tansiyon, bazı böbrek ve tiroid hastalıkları, sigara, stres gibi faktörler, kolesterolü ve kötü kolesterolü (LDL-kolesterol) yükseltiyor. Değiştirilebilir niteliğe sahip bulunan faktörler ise şunlar:
"Genler: Uzmanlara göre kalıtım, kolesterol seviyeleri üzerinde önemli bir etken. Bazı araştırmacılar, aile ile ilişkili hiperkolesterolemi ve diğer ailevi kolesterol bozukluklarından dolayı tüm dünyada her yıl yaklaşık 10 milyon orta yaşlı insanın öldüğünü bildiriyor. Bu sebeple, ailenin tıbbi öyküsünün bilinmesi büyük önem taşıyor. Ailede erken yaşlarda geçirilmiş kalp krizi veya kalp krizine bağlı ölüm öyküsü varsa, koroner arter hastalığı veya yüksek kolesterol riski ailevi olarak artıyor.
Yağlı yiyecekler: Eğer yağlı yiyecekleri çok fazla tüketiyorsanız kanınızdaki LDL seviyelerinin yükseleceğini bildiren uzmanlar, kolesterolün et, peynir gibi hayvansal gıdalarda ve hazır gıdalarda çokça bulunduğunu belirtiyor. Bunları tükettiğinizde vücudunuz daha çok doymuş yağ ve kolesterol emiyor.
Aşırı kilo: Uzmanlar, ciddi derecede şişman kişilerin kanlarında kolesterol ve trigliserid miktarlarının oldukça yüksek olduğunu bildiriyor. Amerikan Kalp Birliği, aşırı şişmanlığı kalp-damar hastalıkları açısından büyük risk faktörü olarak kabul ediyor, çünkü aşırı şişman kişiler hareketsiz ve beslenme alışkanlıklarında yağlı yiyeceklerin payı çok yüksek oluyor.
Hareketsiz yaşam tarzı: Uzmanlara göre bu, diyet kadar önemli bir risk faktörü. İstatistikler, fiziksel aktivite ile kolesterol düzeyleri arasında direkt ilişki olduğunu gösteriyor. Fiziksel aktivitesi az olan kişilerde HDL-kolesterol düşük, LDL-kolesterol ise yüksek çıkıyor. Dlsonucu damarlarda daralmaüzenli olarak egzersiz yapmak, iyi kolesterolü arttırıyor.
Yaşlanma: Yaşın artmasıyla beraber genellikle kolesterol düzeylerinde de artış görüldüğünü bildiren uzmanlar, kolesterol düzeylerinin 20 yaşından itibaren orta yaşlara kadar her 5 yılda bir ölçülmesi gerektiğini hatırlatıyor. Uzmanlara göre, 45 yaş ve daha üstündeki erkekler, 55 yaş ve daha üstündeki bayanlar, her yıl kolesterol seviyelerini ölçtürmeli. Zira, erkeklerde 45 yaş ve üzerinde yüksek LDL-kolesterol düzeyleri görülme sıklığı artıyor. Kadınlarda ise menapozu izleyen dönemlerde kolesterol seviyesinde belirgin artış görülüyor. Ancak, hormon tedavisi yapılan kadınlarda kolesterol düzeyleri azalıyor.
Uzun Süreli Hastalıklar: Uzmanların verdikleri bilgiye göre, kronik hastalıklar yüksek kolesterole neden olabiliyor. Çalışmalar; diyabet, böbrek hastalıkları, karaciğer hastalıkları ve hipotiroidinin kandaki lipoprotein dengesini değiştirdiğini ve kardiyovasküler hastalık riskini arttırdığını gösteriyor. Yüksek kan basıncı (hipertansiyon), damar yapılarında değişiklikler oluşmasına neden oluyor ve kalp damar hastalıkları riskini arttırıyor. Bazı tansiyon ilaçları LDL-kolesterol ve trigliseridleri arttırıp, HDL-kolesterol'ü düşürebiliyor. Bu nedenle kontrollere önem vermek gerekiyor.
Sigara: Sigara içenler yüksek kolesterol seviyeleri açısından risk grubunda bulunuyor. Sigara içenlerin damar duvarlarının yüzeylerinde düzensizlikler oluştuğunu ve bu düzensiz yüzeyin daha çok yağ tutulumuna sebep olduğunu açıklayan uzmanlar, sigara içenlerde HDL-kolesterol miktarlarının yaklaşık olarak yüzde 15 azaldığını bildiriyor. Düşük HDL-kolesterol düzeyleri ile tütünün toksik etkileri biraraya geldiğinde de kalp krizi riskinin arttığı görülüyor.
Stres: Uzmanlara göre, stres ve yüksek kolesterol düzeyleri arasındaki ilişki henüz kanıtlanmış değil. Stres altındaki insanların kendilerini, yiyecek, alkol ve tütün tüketimini arttırarak teselli ettikleri tahmin ediliyor, bunun da kolesterol düzeylerini olumsuz etkilediği düşünülüyor".
BESLENME ALIŞKANLIĞININ DEĞİŞMESİ GEREKİYOR
Uzmanların verdikleri bilgiye göre, yüksek kolesterolün kontrol altına alınması ile yaşam süresinin uzadığı, kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin azaldığı ve kalıcı sakatlıkların önlendiği kesin olarak gösterilmiş bulunuyor.
Tedavi, ilaçsız tedavi ve ilaç tedavisi olmak üzere iki aşamada gerçekleştiriliyor. İlaç tedavisinin kesinlikle doktor denetiminde olması gerekiyor. İlaçsız tedaviye gelince, bu tedavinin kesinlikle ihmal edilmemesi ve özenle sürdürülmesi, en az ilaç tedavisi kadar hayati önem taşıyor. Zira, ilaçsız tedavilerde yapılan ihmal, kolesterol düşürmek amacı ile kullanılan ilaçların başarısını da azaltıyor.
Uzmanlara göre, ilaçsız tedaviler alışılmış yaşam düzeninin değiştirilmesi olarak da düşünülebilir. Bunların başında, beslenme alışkanlığının değiştirilmesi geliyor çünkü yüksek kolesterol tedavisinin olmazsa olmaz koşulu bu. Uzmanların verdikleri bilgiye göre, vücut gereksinimi olan kolesterolü kendisi üretebildiği için, diyetle kolesterol almaya gerek yok. Beslenme konusunda tedavi planı, beslenme uzmanı ile birlikte yapılmalı.
Doymuş yağlardaeucu damarlarda daralman ve kolesterolden fakir bir diyet seçilmeli. Sıvı yağlarda doymamış yağ daha fazla, bu nedenle sıvı yağlar tercih edilmeli. Ayrıca, genel olarak sebze, meyve ve hububat tercih edilmeli. Kızartmalardan kaçınılmalı ve tercihen kırmızı et yerine beyaz et tüketilmeli. Karaciğer, böbrek ve beyin gibi kolesterolü fazla olan etlerden uzak durulmalı. Yüksek tansiyonu bulunan hastaların tuzu azaltmaları gerekli. Gıdaların yağ ve kalori içeriklerine de dikkat edilmeli. Yağı azaltılmış peynir, süt tercih edilmeli. Diyet peynir, diyet süt kullanılsa bile bunların sınırlı miktarda tüketilmesi gerekli.
Sigara kesinlikle bırakılmalı; çünkü sigara da kolesterol yüksekliği gibi bir kardiyovasküler risk faktörü. Sigara ayrıca, akciğer kanseri, akciğer hastalığı, beyin kanaması ve birçok kansere de zemin hazırlıyor.
Hastada yüksek tansiyon varsa, yüksek tansiyon tedavisinde geçerli olan ilaç dışı tedaviler ihmal edilmemeli. Uzmanlara göre, yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliğinde uygulanan ilaç dışı tedaviler birbirine benzerlik gösteriyor. Yüksek tansiyonlu hastaların, beslenme ile aldıkları tuzu da azaltmaları gerekiyor.
Şeker hastalığı kontrol altına alınmalı. İnsülin kullanmak gerekiyorsa kaçınılmamalı. Şişmanlık kesinlikle kontrol altına alınmalı.
Düzenli egzersiz, HDL-kolesterolü (iyi kolesterol) yükseltiyor, LDL-kolesterolü (kötü kolesterol) düşürüyor. Bu nedenle, hastalar düzenli egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirmeli. Haftada en az 3, tercihen 5 kez 30-45 dakika süre ile yürüyüş, koşu, yüzme, bisiklete binme gibi sporlar yapılmalı.
Uzmanların verdikleri bilgiye göre alkol HDL-kolesterolü yükseltiyor, ancak alkolün insan sağlığı ve sosyal yaşantı üzerine çok sayıda olumsuz etkisi olduğu unutulmamalı. Bu nedenle, alkol alımı kesinlikle sınırlandırılmalı, hatta tamamen bırakılmalı.