Kontes torunu profesörün öyküsü Mehmetçik Vakfı dergisinin son sayısında yer aldı. 1931 Berlin idoğumlu Marianne Gabler Berlin Üniversitesi’nde Türkoloji ve İranoloji öğreniminin ardından Goethe Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Tez çalışması sırasında geldiği Türkiye’ye aşık oldu. Prof. Dr. Nejat Sabuncu ile hayatını birleştiren Gabler Türkiye’de kaldı. Adı bundan böyle “Soheyla Marianne Emmi Margarate Yeğin” olarak anılacak kadın profesör tam bir Atatürk hayranı idi ve 1979’te bir gazeteye şunları anlatmıştı:
“Atatürk’ün sayılamayacak kadar çok güzel hizmetleri var. Örneğin Türk kadınına verdiği haklar, bugün dünyanın birçok ülkesindeki kadınlarda hala yok. Türkiye’de bir kadını hâkim, avukat, mühendis, doktor, ekonomist, dünyada hemcinsleri arasında bileği bükülmeyecek sanat gücüyle dolu görebiliyoruz. Hem de sayıları Batı ülkelerini kıskandıracak kadar çok.”
-PRUSYA PRENSİNİN TAHTI-
Ailesinden kalma kıymetli antika eşyaları Almanya’da Türkiye’ye getiren Yeğin, evini adeta bir müzeye çevirdi. 1978’de yaptığı bir röportajda ise evinde aralarında sedir ağacından yapılma 500 yıllık sandık, empire stili 180 yıllık bir büfe, Prusya kraliyet ailesinden bir prens ve prensesin düğününde kullanılan ve aynı zamanda taht olarak da kullanılan 150 yıllık sandık gibi kıymetli eşyalar bulunduğunu söylemişti.
Yeğin bütün eşyalarına gözü gibi baktı. Bütün antikalarını özel bir malzeme ile iki günde bir temizledi, müzeye bağışlamayı düşündü, ancak geçen yıllar Soheyla Yeğin’i Türkiye’ye daha güçlü duygularla bağladı. Yaşadığı evliliklerden çocuk sahibi olmayan profesör ölümünden bir yıl önce, 1998 yılında bir vasiyet hazırladı. Yeğin’in sağlığında çok kıymet verdiği eşyalarını ölümünden sonra Mehmetçik Vakfı’na bağışlamayı vasiyet ettiği belge şöyleydi:
“Ben vefat ettiğimde, bilumum bankalarda bulunan yabancı para cinsinden olan hesaplarımdaki toplam paraların yüzde 80’ini vatandaşı olmaktan büyük onur duyduğum ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık ve bütünlüğünü korumak için canını sakınmadan feda edebilen Türk ordu mensuplarının geride kalan yetim ve dullarına yardım edilmesi amacında kullanılması için Mehmetçik Vakfı’na vasiyet ediyorum.”
Ancak Yeğin’in vasiyetindeki şu pasajlar konuya ayrı bir gizem katıyor ve vasiyetini diğer benzerlerinden ayırıyordu. Yeğin vefat ettikten sonra evine sadece Mehmetçik Vakfı görevlileri girebilecekti:
“Allah’ın bana vermiş olduğu ömür bitip sonsuzluğa intikal ettiğimde uzaktan ve yakından benim mirasçım, yakınım veya yakın dostum adı altında ortaya çıkabilecek hiçbir kimsenin geçerli bir mahkeme kararı olmaksızın oturduğum evime girmesine, evimde inceleme yapmasına veya benim terekemi araştırmasına izin verilmemesi ve engellenmesi için Mehmetçik Vakfı’nı görevli ve yetkili kılıyorum. Mehmetçik Vakfı’nın yazılı bulunan bu beyanımı ve kendisine verilen bu yetkiyi ölümümden sonra kullanmasını özellikle rica ediyorum.
Şu anda oturmakta bulunduğum evin içerisinde bulunan ve bundan sonra maliki olacağım ve dâhil olacak bilumum ev eşyalarımı, halıları, antika eşyaları, mücevheratları ve diğer menkul eşyaların tamamını Mehmetçik Vakfı’na vasiyet ediyorum.”
-19 ŞUBAT 1999-
1999 yılının 19 Şubatı’nda hayata gözlerini yuman Yeğin’in vasiyeti gereği, alınan mahkeme kararıyla o zamanın değeriyle 194 milyar TL nakit para, 20 Aralık 2000 tarihinde TSK Mehmetçik Vakfı’na teslim edildi. Yine aynı kararla Yeğin’e ait eşyalar da vakfa verildi. Sonrası ise Mehmetçik Vakfı dergisinde şöyle yer aldı:
“Eşyaları tasnifle görevlendirilen TSK Mehmetçik Vakfı personeli Metin Karaman, Murat Ercan ve Mustafa Şahin yaşadıklarını şöyle anlattı:
‘Soheyla Yeğin’e ait eşyaları tasnif etmek amacıyla eşyaların bulunduğu eve gittik. Kitapları kütüphaneden alıp bir kenara ayırırken, raftan çekilen bir kitabın içinden bir miktar para düştü. Biraz daha dikkatle bakınca, o dönemin Alman Markı olan banknotların özenli bir şekilde kitabın arasına yerleştirildiğini gördük. Toplam 10 bin 370 Alman Markı’nı bu şekilde bulduk. Bunun üzerine diğer kitapları da kontrol ettik. Öyle ki kimi kalın kitapların ortası oyulmuş ve içerisine mücevherler, altınlar konulmuştu. Bulduğumuz nakit para ve ziynet eşyalarını tutanakla teslim ettik. Daha sonra eve gidişimizde ayrıntılı bir tasnif işlemi yapıldı. Bu tasnif sırasında da ilk bakışta kesinlikle anlaşılmayacak yerlerde çeşitli kolyeler, takılar, mücevherler bulduk. Örneğin antika bir sehpanın altına yerleştirilmiş ziynet eşyaları olduğunu tespit ettik. Sonradan anladık ki merhume, tüm bunları TSK Mehmetçik Vakfı’nın bulmasını istemiş, o nedenle de vasiyetine (Mehmetçik Vakfı görevlilerinden başka kimse evime girmesin) diye bir madde ekletmiş.’
Yeğin’in evinde 22 bin 500 TL değerinde mücevher bulunurken, antika eşyaları 2002 yılında yapılan bir müzayedeyle satıldı. Satıştan 65 bin 143 TL değerinde gelir elde edildi.”
Mehmetçik Vakfı bu gerçek öykünün sonunda Yeğin’i minnet ve şükranla andığını bildirdi.
ANKA