Bazılarına göre ana dili dışında yeni ve yabancı bir dil öğrenmek çok zor bir süreçtir. Dil içerisinde kültürel öğeleri de barındıran geniş bir yelpazedir. Farklı kültürlerin dünyayı görme biçimleri farklıdır. Peki konuşulan dil, düşünme şeklini nasıl etkileyebilir?
Farklı kültürler renkleri farklı algılar. Bazı dillerin renkleri açıklamak için yalnızca 2 kelimesi vardır; açık ve koyu gibi. “Koyu” yeşil, mavi ve siyah gibi soğuk renkler için kullanılır. Sarı, kırmızı ve turuncu gibi sıcak renkler için “açık” kullanılır. Ayrıca “renk” kelimesi için hiçbir terimi olmayan bir dil de var. Bunun yerine, nesneleri dokularına ve ne için kullanıldıklarına göre tanımlamak için başka kelimelerle adlandırıyorlar.
İngilizcede, bir kişinin nereye gitmesi gerektiğini veya bir nesnenin nerede olduğunu tanımlamak için “sol”, “sağ”, “ileri” ve “geri” gibi terimler kullanılır. Türkçe için de bu böyledir. Bu bazen kafa karışıklığı yaratır çünkü bir kişinin solu başka bir kişinin sağı olabilir.
Ancak bazı kültürler, kuzey, güney, batı ve doğu gibi pusula yönlerini kullanırlar. İngilizce ya da Türkçe konuşan birinin kuzey ve güneyin yönünü kısa sürede söylemesi zor. Nitekim Aborijin Avustralya dillerinde bu son derece kolay.
Dillerde genellikle cinsiyeti tanımlamak için ifadeler kullanılır. Bazı dillerde ise canlı ve cansız varlıklar için de özneler bulunur. Bu konuyla ilgili yapılan bir deneyde, katılımcılara bir anahtar verildi ve bunu açıklamaları istenildi. İspanyolca konuşanlar anahtarı kadınlarla özleştirdikleri için anahtarı “küçük” ve “güzel” gibi kelimelerle tanımladılar. Almanlar ise, erkeklerle özdeşleştirdikleri için “yararlı”, “ağır” ve “güçlü” gibi erkek klişelerine uyan kelimeler kullandılar.
Türkçe konuşanlar zamanı dakika, saat ve gün olarak parçalar halinde yorumlar. Zamanı kurtarılabilen, israf edilebilen veya kaybedilebilen “şeyler” olarak düşünmemizin nedeni bu olabilir. Ancak Hopi dili gibi dillerde zamanı tanımlamak için bir kelime yoktur. Çünkü onlar zamanı doğrusal değil döngüsel bir kavram olarak görürler.