İlköğretim okulu öğrencileri arasında yapılan araştırma, öğrencilerin cezalandırıcı davranış karşısındaki duygu ve tepkilerinin, psikolojik rahatsızlıklara kadar vardığını gösterdi.
Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Alanlar Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Gümüş, İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Songül Tümkaya ve Bitlis Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Turan Dönmezer'in, Adana'da 12 ilköğretim okulundaki 868 öğrenci ile yaptıkları araştırmanın "Cezalandırma" bölümünde çarpıcı sonuçlar dikkati çekti.
Araştırma, öğrencilerin yüzde 4-6'lık bölümü hariç, hemen tamamının azarlama veya dayak-tokat olaylarından etkilendiklerini ortaya çıkardı.
Öğrencilerin, karşılaştıkları bu olumsuz durum karşısında sinirlenip içine kapandıkları, aşağılanıp ve haksızlığa uğradıklarını düşündükleri ifade edildi. Cezaların olumlu bir etki yaratmadığı, öğrencilerin yaklaşık yüzde 80'inin içe kapandıkları belirlendi.
Öğrencilerin yüzde 52'sinin cezalandıran öğretmen ve idareciden "nefret" ederek, ellerinden gelse aynı karşılığı vermek istedikleri, yüzde 58'inin de derslerdeki söz alma düzeylerinin düştüğü kaydedildi.
Bu arada, öğrencilerin yüzde 38'lik grubunun psikosomatik tepkiler göstererek baş veya mide ağrıları geçirdikleri, yarısının korku ve şüphelerinin daha da kökleştiği, yüzde 20'lik bir grupta da bayılmalar görüldüğü belirtildi.
Ailelerin de yaklaşık yüzde 50'sinin öğrencilere destek olma yerine aynı şekilde kızarak, tekrar cezalandırıcı yola başvurarak, bu olumsuz etkileri artırdıkları ifade edildi.
Doç. Dr. Adnan Gümüş, şiddetin, eğitimin amacının gerçekleşmesini engellediğini, sınıfta gerginlik yarattığı ve sonucunda öğrencilerin öğrenme kapasitelerini düşürdüğünü söyledi.
Fiziksel ya da psikolojik istismara uğrayan çocuğun kişiliğinin tahrip olduğunu ifade eden Gümüş, "Onuru zedelenmekte, gururu incinmekte ve kendisini değersiz bulmaktadır" dedi.
Gümüş, şöyle konuştu: "Korkuya dayalı eğitim, çocukta, korkaklık, pısırıklık, kendine güvensizlik, zorba karşısında itaat, zor ortadan kalktıktan sonra isyankarlık ve saldırganlık gibi etkiler yaratmaktadır. Bu tür ortamlar öğrencinin olumsuz benlik tasarımı oluşturmasına yol açmaktadır." Şiddete tanıklık etmenin de sorunun bir başka önemli boyutunu oluşturduğunu anlatan Gümüş, şunları kaydetti: "Bir sınıfta sadece şiddete maruz kalan değil, sınıftaki tüm öğrenciler etkilenmektedir. Diğer öğrenciler de hareketi kendilerine yapılmış saymakta, her an aynı akıbete uğrama riski taşıdıklarını düşünmektedir.
Öğretmeni tarafından kendisi ya da bir arkadaşı dövülen, hakarete uğrayan ve aşağılanan öğrencinin artık olumlu bir özdeşim kurması da zorlaşmaktadır. Araştırma, cezalandırıcı disiplin yöntemlerinin çocukların fizyolojik güven gereksinimlerinin doyumunu engellediği görülmüştür.
Öğrenciler, kendilerini (aşağılanmış), (tehdit edilmiş) ve (reddedilmiş) hissetmekte ve sonuçta ya daha fazla (içe kapanmakta) ya da (psikosomatik) düzeye varan tepkiler göstermektedir. Olumsuz sonuçlar, (şiddet ve zora dayalı eğitim) modeliyle karşı karşıya bulunduğumuzun göstergesidir." Gümüş, öğrencilerin dayak ve korkuyla değil, tam bir kişilik olarak görülüp saygı görmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.