Koronavirüs: ABD'de salgın krizi nasıl büyüdü?

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD, koronavirüs krizini yönetmekte neden sıkıntı yaşıyor? Tek neden Başkan Donald Trump'ın istikrasız politikaları mı? İktisatçı Ergin Yıldızoğlu ülkedeki durumu BBC Türkçe için analiz etti?

Amerika Birleşik Devletleri, ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın deyimiyle “kapitalizmin en gelişmiş örneği”. Gerçekten de ABD dünyanın en zengin ülkesi. Dünyanın teknolojik olarak en donanımlı hastaneleri, araştırma laboratuvarları ABD'de. ABD'liler ülkelerinden söz ederken sık sık “dünyanın en büyük ülkesi” (The greatest country in the world) derler. Ancak ülkenin koronavirüs salgını krizinde yaşadıkları bu özellikleriyle uyumlu değil.

ABD’de Mart başında 274 Covid-19 vakası vardı. Bu sayı Nisan başında 300 bini geçti. Seattle’da 22 Ocak’ta ilk Covid-19 vakası saptandığında ABD Başkanı Donald Trump, “Kaygılanacak bir durum yok, her şey kontrol altında, Çin’den gelmiş bir kişi” diyordu. 5 Nisan'da Covid-19’dan ölenlerin sayısı 7 bini geçmişti. Trump, Ocak ayında “Yakında havalar ısınınca mucize gibi yok olacak” diyordu. Şimdi ABD'de salgın bitene kadar yaklaşık 200 bin kişinin yaşamını kaybetmesi bekleniyor.

Reklam
Reklam

Bu karanlık manzarayı salt Trump’ın sorumsuz ve istikrarsız yönetimiyle, başlangıçta halk sağlığından çok bu yıl yapılacak başkanlık seçimlerine yönelik kampanyasının sorunlarına odaklanmış olmasıyla; yönetimdeki Hazine Bakanı Steven Mnuchin gibi kimi isimlerin ekonominin sağlığına halk sağlığından daha fazla önem vermiş olmalarıyla, kimi vahim hatalarla açıklamak yeterli değil. ABD sağlık sisteminin yapısal özelliklerini ve uluslararası jeopolitikte gittikçe yoğunlaşmakta olan büyük güçler arası rekabetin etkilerini de göz önüne almak gerekiyor.

Ziyan edilen 70 gün

Washington Post gazetesi, sağlık sisteminden ve Beyaz Saray’dan birçok görevliyle yapılan görüşmelere dayanarak Covid-19 salgınındaki gelişmelerin kronolojisini ayrıntılı biçimde sergileyen bir araştırma yayımladı. Washington Post’un araştırmasında “70 gün ziyan edildi” diyor.

Bu araştırmaya göre ABD istihbarat kurumları 31 Aralık’ta, Çin'in Vuhan kentinde bir salgın hastalık bölgesi oluştuğunu saptadı. 3 Ocak’ta ABD, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) Direktörü, Çin’de CDC karşılığı kurumun direktöründen, “henüz kaynağı saptanamayan gizemli bir hastalıkla karşıya kaldıklarını” bildiren bir telefon mesajı aldı.

Reklam
Reklam

CDC direktörü bu mesajı, CDC’nin de bağlı olduğu Sağlık ve İnsan Kaynakları Bölümü’ne (HHS) aktardı. HHS bu bilgiyi hemen Beyaz Saray'a aktardı. 14 Ocak’ta HHS dünyada yeni bir koronavirüs olayının gelişmekte olduğu sonucuna ulaştı. 21 Ocak’ta Seattle’da Vuhan’dan gelmiş bir kişide koronavirüs saptandı.

Ertesi gün Trump Davos’ta basın toplantısında ilk kez konuya ilişkin bir soruyla karşılaştı ve “kaygılanmadığını” vurguladıktan sonra, “Her şey kontrol altında, Çin’den gelmiş yalnızca bir kişi” dedi. Ancak, Çin yönetimi 23 Ocak’ta Vuhan’ı, 29 Ocak’ta Vuhan’ı da içeren Hubei eyaletini, yaklaşık 70 milyon insanı tamamen karantinaya alınca olayın gerçek boyutları belli oldu.

O günlerde Trump yönetiminde iki eğilim ortaya çıktı: Halk sağlığına öncelik vermek isteyenler ile ekonomiye öncelik vermek isteyenler. Trump ikinci eğilime yakındı ve hala salgına değil de seçim kampanyasına odaklandı; bu bağlamda geniş katılımlı, sekiz seçim kampanyası toplantısı düzenledi.

10 Şubat’ta New Hampshire’da yaptığı toplantıda taraftarlarına “Merak etmeyin, virüs havalar ısınırken mucizevi biçimde yok olup gidecek” dedi. 27 Şubat’a gelindiğinde, test ve aşı geliştirmeyi tekelinde tutan CDC laboratuvarlarının yetersiz, düzensiz olduğu ortaya çıktı. Bir uzman gözlemci, "Bu laboratuvarlar özel sektöre ait olsaydı çoktan kapatılmıştı" diyordu.

Reklam
Reklam

Trump yönetimin salgını “bir ölüm kalım sorunu” olarak görmesi Mart ayı sonunu buldu. Özetle, yönetimin istihbarat kurumlarına olan güvensizliği kendi içinde istikrarlı ve bütünlüklü bir işleyiş kuramamış olması, Trump’ın uzun süre seçim kampanyasına odaklanmış olarak kalması, çok değerli 70 günün ziyan edilmesine neden oldu.

Bu 70 gün boyunca Trump’ın pandemi için önce, “Demokrat Parti'nin oyunu” (hoax) diye başlayıp yaydığı yalan yanlış “Yazın kaybolup gidecek”, “ABD’nın yapısı kapatılmaya uygun değil”, “Kapatırsak ekonomik krizin öldürücü etkileri çok daha büyük olur” gibi açıklamaları yönetimin tutarlı bir mücadele planı oluşturmamakta bu kadar gecikmesine katkıda bulundu.

Donald Trump, yönetimin önlem almakta gecikmesini, "Covid-19 hiç beklenmedik biçimde aniden ortaya çıktı” diyerek açıklamaya, sorumluluktan kurtulmaya çalışırken de doğruyu söylemiyor. The Atantic’de Uri Ferdman imzalı 20 Mart tarihli yazıda, daha 2015’de Bill Gates’in bir virüs salgını olasılığı konusunda uyarıda bulunduğunu aktardı.

Reklam
Reklam

Geçen hafta The Nation dergisinin eline geçen 2017 tarihli bir Pentagon raporu (“USNORTHCOM Branch Plan 3560: Pandemic Influenza and Infectious Disease Response”) yeni bir virüs salgını tehlikesinin çok yüksek, buna karşılık ABD halk sağlığı sisteminin hazırlıksız olduğunu anlatıyordu.

Rapor, solunum (ventilation) cihazı, korunaklı giysi, eldiven, maske eksikliğinin had safhada olduğunu vurguluyordu. Foreign Policy dergisinde Eylül 2018’de yayımlanan “Next Pandemic arriving soon” (Yeni pandemi yakında geliyor) başlıklı yazıda da güvenlik kurumlarının yeni bir pandemi olasılığının artmakta olduğuna ilişkin yorumları aktarılıyordu.

Trump yönetimi Pentagon raporunu dikkate almayarak gereken hazırlıkları yapma şansını kaçırdığı gibi, 2018 baharında Obama döneminde kurulmuş bulaşıcı hastalıklara ilişkin güvenlik kurumlarının fonlarını kesti, Mayıs ayında da Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bünyesindeki “Küresel Sağlık Güvenliği” birimini kapattı.

Esas sorun sağlık sistemi

Trump’un istikrarsız politikaları, yanıltıcı açıklamaları bir yana, Covid-19’un bu derecede büyük etki yapabilmesinin arkasında İngiliz The Guardian gazetesinde eski ABD çalışma bakanlarından Robert Reich’in vurguladığı gibi “ABD’de gerçek bir halk sağlığı sisteminin olmaması” yatıyor.

Reklam
Reklam

ABD’de sağlık hizmetleri esas olarak özel sektör hastanelerine ve sağlık sigortası şirketlerine dayanıyor. Sağlık bakım masrafları bireysel sağlık sigortalarıyla karşılanıyor. Sigortası olmayan acil servisin dışında tedavi göremiyor. Halen ABD’de, genelde yoksul kesimlerden, düşük ücretlilerden oluşan 30 milyon insanın sağlık sigortası yok. Yaklaşık 50 milyon insanın ancak kısmi ve yetersiz seviyede sigorta yaptırabildiği anlaşılıyor.

Sağlık hizmetleri özel sektör tarafından ve karlılık ilkesine göre sunulduğundan, yeterli derecede kar yapamayan, hastaneler kapanıyor. Bu kapanan hastaneler de genel de sigortalı oranının düşük olduğu yoksul bölgelerde bulunuyor. Kimi yorumlara göre hastane sisteminde yeterli yatak ve yoğun bakım ünitesi olsa bile bunların çoğunlukla, zengin bölgelerdeki hastanelerde yoğunlaşmış oluyorlar.

Diğer taraftan gelişmiş ülkelerin ortalamasıyla karşılaştırıldığında, ABD’nin sağlık sistemi olumsuz bir manzara sergiliyor. Örneğin sağlık sisteminde kişi başında “cepten özel harcanan” miktar gelişmiş ülkelerde ortalama kişi başına 850 dolar. Bu miktar ABD’de 1100 doların üstünde gerçekleşiyor. Bir başka araştırmaya göre gelişmiş ülkelerde 1000 kişi başına düşen yatak sayısı ortalama 5,4 iken oran ABD’de 2,8. Gerektiğinde aynı gün ya da bir sonraki gün randevu alabilen yetişkinlerin oranı da gelişmiş ülkelerde ortalama %57. ABD’de parayla olmasına karşın %51.

Reklam
Reklam

Kısacası ABD’de sağlık teknolojisi ve altyapısı gelişkin olmasına karşın, toplum içinde dağılımı diğer gelişmiş ülkelerdeki çoğu ulusal sağlık sisteminin çok gerisinde kalıyor.

ABD sağlık sektörünün bir diğer zaafı da pandemi, test ve aşı gibi sorunlara uygun olmaması. Örneğin, Trump yönetimi, sonunda Covid-19 testini ücretsiz olarak sunmaya başladı. Ancak testi pozitif çıkanların, eğer sigortaları yoksa, tedavi olmaları olanaksız. Kısacası "Paran yoksa evine git şansın varsa yaşarsın".

Bu sorun, biri hemen diğeri de gelecek yıl olmak üzere iki nedenle daha da ağırlaşacak. Birincisi, geçtiğimiz hafta yaklaşık 6-10 milyon arası bir nüfus işini kaybetti. Bunların sigorta primlerini ödemekte büyük zorluk çekeceklerini kolaylıkla varsayabiliriz. Kısacası sağlık sigortası olmayanların sayısı çığ gibi artıyor, bir hesaba göre yakında bu sayı 170 milyon kişiye ulaşabilecek. İkincisi artan sayıda sigortalı insan, sigortalarının hizmetlerini kullanmaya başladıkça özel hastanelerin maliyetleri artıyor. Gelecek yıl bu durumun sigorta primlerinde en az %40 artışa yol açması, sigorta sisteminin dışına düşenlerin sayısının büyümesi bekleniyor.

Reklam
Reklam

Jeopolitik rekabet de bir etken

Covid-19 krizinin bu kadar büyümesinde ABD ile Çin arasındaki ekonomik, siyasi ve kültürel rekabetin de önemli bir rolü var. ABD karşısında rakip büyük güç olarak yükselirken Çin buna uygun bir uluslararası imaj da inşa etmeye çalışıyor. Çin, bu imajı zedelememek için, Covid-19 salgınını başlangıçta saklamaya çalıştı. Salgın saklanamaz duruma gelince, ABD’nin yardımını reddetti. Böylece ABD uzmanlarına salgını yerinde izleme, örnek alma şansı vermedi. Çin yönetimi birlikte çalışan ABD ve Çin kaynaklı iki laboratuvar arasında bilgi akışını da engelledi.

Kasım ayında ilk işaretler belirmeye başlarken Çin’in dünya pazarından büyük çaplı sağlık malzemesi, solunum makinesi, maske almış olması da salgın diğer ülkelere sıçradığında piyasalarda tıbbi malzeme kıtlığı yarattı, ülkeler arasında rekabeti hızlandırdı, işbirliği olasılığını zayıflattı. Çin, 14 Ocak’ta hala “insandan insana geçtiğine ilişkin açık bir kanıt yok” diyordu. Ocak ayı kapanırken Çin hala ABD ile Covid-19 virüsü örneği paylaşmamakta israr ediyordu. Washington Post’un aktardığına göre, Çin nihayet bilgileri paylaşmaya karar verdiğinde, salgın başladığından o ana kadar 300 bin kişi çoktan Vuhan’dan ABD’ye seyahat etmiş.

Reklam
Reklam

Dünya Sağlık Örgütü'nün salgını pandemi olarak nitelemekte gecikmesinde de Çin’in baskısının önemli bir rol oynadığına da inanılıyor.