Dinç, yaptığı açıklamada; KOVID-19 benzeri viral ve mikrobiyal enfeksiyonlarda kan ve vücut boşluklarına yerleşen zararlı organizmaların genellikle antibiyotikler ve anti-viral ilaçlarla tedavi edilmeye çalışıldığını ancak yeni geliştirilen sistemin bir kateter yardımı ile damar yoluna yerleştirilen ultraviyole ışığın özellikle kanda bulunan enfeksiyonları temizlemek için kullanılması ile gerçekleştirildiğini belirterek bu şekilde hem damar yolları hem de akciğer içerisine uygulanabilen ultraviyole ışığın, Influenza A ve B virüslerini tamamen yok ettiği, “bacillus stearothermophilus” bakterisine yapılan uygulamada ise bu bakterilerin 2-3 saniye arası bir sürede tamamen imhasını sağladığı bu sayede hastaların kısa zamanda hastalıktan kurtulabileceğini ifade etti.
Hastalık sürecinde tüm ülkenin tek yürek olması gerektiğini, bu dönemin ancak birlik beraberlik ve destek ile yürütülebileceğini ifade eden Dinç; yeni geliştirilen tedaviyi talep eden ve klinik araştırma izni sağlayan her otoriteye ücretsiz şekilde sağlayacağını açıkladı.
Dinç, şimdiden çeşitli ülke yetkililerinin kendisine tedavi taleplerini ilettiğini açıklayarak şu anda Makedonya ve İtalya yetkilileri ile görüşme sağlandığını kaydetti. Tedaviyi denemek isteyen her ülkeye; dil, din, ırk ayırt etmeden, klinik araştırma izinleri alındıktan sonra her türlü cihaz, kit ve know-how desteğini aynı şekilde ücretsiz sağlayacağının altını çizen Dinç, önemli olanın tüm insanlar nezdinde kitlesel bir çözüm sağlayarak böylesi bir pandeminin tamamen önüne geçmek olduğunu dile getirdi.
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Hikmet Selçuk Gedik; ultraviyole ve fotonik lazer ışığı sayesinde hem kanda bulunan mikroorganizmalar hem de akciğer ve solunum yollarına yerleşmiş mikroorganizmaların bu yöntemler ile yok edilebileceğini ifade etti.
Prof. Dr. Hikmet Selçuk Gedik, ultraviyole ışığı, güneş ışığında bulunan ve 1801 Alman Fizikçi Ritter tarafından keşfedilen bir ışık cinsidir. UVA, UVB ve UVC olmak üzere farklı dalga boylarındaki, farklı tipte ultraviyole ışınları bulunduğunu kaydederek şunları dedi:
“Bu ışınlar, güneş ışınları ile beraber yeryüzüne gelen ışınlar olup özellikle UVA ve UVB en sık temas edilen ultraviyole ışın cinsleridir. UVC ozon tabakasında tamamen tutulduğu için, yeryüzüne pek ulaşamaz. Ancak, bakteri, virüs ve mantarlar ile bunların sporları üzerinde en etkili olan form UVC formudur. Bu alanda, yıllar boyunca birçok çalışma yapılmış ve güvenilirliği kanıtlanmıştır. UV ışınlar, aslında bir kısım hastalıkların tedavisinde de aktif olarak kullanılmaktadır. Yeni doğan sarılıklarında, vitiligo dediğimiz cilt renginin kaybolduğu hastalıklarda, kan nakli için alınan kanların sterilizasyonunda, hepatit enfeksiyonlarında vb. durumlarda birçok araştırma ile desteklenerek kabul görmüş bir yöntemdir. Bu hastalıkların ve sterilizasyon yöntemlerinin her birinde farklı dalga boylarındaki UV ışınlar kullanılmaktadır. Buradaki temel nokta, kullandığınız UV ışınının tıbbi uygulama için etkili olacak ve insana zararı olmayacak dalga boyudur. Burada özellikle belirtmek isterim ki, UV ışınları kontrolsüz olarak kullanılabilecek ışınlar değildir. Her UV cihazı ile bu işlem uygulanmamalıdır. Kullanılan sistemde UV ışını validasyon çalışmaları yapılmış “Turkish Beam Sistemi”dir. Bu sebeple, bu sistem dışında sağlık profesyonellerinin kontrolü olmadan bu ışınların uygulanması kesinlikle uygun değildir.
Özellikle 90’lı yıllarda araştırmacılar UV ışınlarını bir kateter eşliğinde kullanarak, bu ışınların damar darlıklarını genişlettiklerini gösteren birçok çalışma yapmışlardır. Dünyada “Turkish Glue” adı ile bilinen ve varis tedavisindeki sistemin bir parçası olarak kullanılan ve RD GLOBAL/INVAMED tarafından geliştirilen, fotonik lazer ışığı son 5 yıla damgasını vurmuş ve güvenle kullanılabilirliği ispatlanmış bir yöntemdir. İşte tüm bu veriler ışığında, 1.5 yıl önce ultraviyole ışınlarının mikroorganizmalar karşısındaki hızlı etkinliği ve insan vücuduna zararlı bir etkisinin olmaması nedeniyle özellikle çoklu antibiyotik kullanımına rağmen enfeksiyonlarda çaresiz kalınan bir alternatif olarak bu sistem geliştirildi. Daha sonra, sistemin özellikle İnfluenza A ve B tipi RNA virüslerinde etkinliği üst solunum yolu sürüntüleri üzerinden gözlemlendi.
Tıpkı Influenza virüsü gibi, tek sarmallı bir RNA virüsü olan KOVID-19 virüsünde de virüsün temel yapısını oluşturan nükleotidler (DNA ve RNA’nın temel yapıtaşı) üzerinde tahribat yaparak virüs genetik yapısını birkaç saniye içerisinde parçalayan bu sistemin etkili olacağı sonucuna varıldı. Basit bir serum yolundan, damar içerisine yerleştirilen bu milimetrik kateter yardımı ile verilen UV ışınları ile dakikalar içerisinde kateterin yanından geçen tüm virüslerin ölmesi ile kandaki virüs yükü tama yakın bir oranda yok edilebilecektir. Ayrıca, üst solunum yolu ve akciğerlerde, kolonize olan virüsler için de endotrakeal ve endabronşiyal uygulamalarla tedavi yöntemi gerçekleştirilerek buradaki virüsler de yok edilebilecektir. Böylece, KOVID-19 enfeksiyonunun başarılı bir şekilde bütüncül olarak tedavi edileceği öngörülmektedir. Şu ana kadar, Sağlık Bakanlığı’mızın da büyük gayretleri ile ülkemizde ciddi bir salgın ortaya çıkmamıştır. Bundan sonraki süreç, devletimiz ve ilgili ülkelerin sağlık otoritelerinin bu konuda alacağı kararlar ile sürdürülecektir.”
Son olarak virüsün şimdiden iki mutasyonunun ortaya konduğunu belirten Prof. Dr. Gedik, antiviral ilaç stratejisinin bu nedenle geçici bir çözüm olabileceğini, ama saniyeler içerisinde virüsü yok eden bu ışın sistemi sayesinde virüsün bu mutasyonları geçirmeye zaman bulamayacağını bu nedenle tedavi yönetiminin etkinliğinin mutasyonlardan hiçbir şekilde etkilenmeyeceğinin altını çizdi.