Aslında 1800’lü yılların ortasına kadar el hijyeninin önemi bilinmiyordu. Doktorlar tarafından bile bilinmediği için, el hijyenine uyulmadan yapılan doğumlar ve ameliyatlar nedeniyle, doğumların 1/5’i bakteriyel enfeksiyon kaynaklı ölümlerle sonuçlanıyordu. Burada el hijyeninin önemini ilk keşfedip, ellerin sık sık yıkanması gerekliliğini hayatımıza sokan ve Viyana’da Kadın Doğum Uzmanı olarak çalışan Dr. Ignaz Semmeleverss’ı anmadan geçmemek lazım. Onun dikkati sayesinde doğum sonrası enfeksiyonlar ve ölüm oranları dramatik şekilde düştü.
Günümüzde ise artık el hijyeninin önemi herkes tarafından biliniyor. Hatta, ellerimizi gerektiğinden fazla yıkayıp bazen deriye zarar bile verebiliyoruz.
Sadece el yıkama değil, el dezenfektanlarını gerektiğinden fazla kullanmamız durumunda da, cildin en üst tabakası olan epidermisi tahriş edip yaralara, çatlaklara sebep olabiliyoruz. Ellerimizde ciddi hasara yol açmaması için gerektiği kadar elleri yıkayıp dezenfekte etmek yeterlidir. OKB (Obsesif-kompulsif bozukluk) ve anksiyete olan kişilerde, ellerin gereğinden fazla yıkanması sık görülen bir durumdur.
Peki, ellerimizin kurumaması, çatlak ve yaraların oluşmaması için biz neler yapabiliriz?
Ellerimiz kurumaya başladığında, sık sık kolaylıkla bulunan nemlendiricilerden kullanabiliriz. Ayrıca bol sıvı tüketmek de cildimizin kaybettiği nemi geri kazanmasına yardımcı olacaktır. El nemlendiricisi yoksa, bunun yerine zeytinyağı kullanılabilir. Ayrıca gül suyunun antibakteriyel ve antioksidan özelliğinden yararlanılabilir.
Bu işlemleri yapmanıza rağmen, yeterli sonuç alamıyorsanız daha profesyonel ve etkili yöntemlere başvurabilirsiniz. Bunların başlıcaları, ele veya kuruyan cilt bölgesine nemini geri kazandıracak PRP, mezoterapi ve H100 serumu olarak sayılabilir.
PRP (Trombositten zengin plazma) tedavisinde, hastadan 10 cc kan alınır. Daha sonra, bu kan yüksek devirde dönen santrifüj cihazında çevrilir. Kırmızı kan hücreleri dibe çöker. Besleyici ve tamir edici özelliği olan trombositler yüzeyde kalır. Biz, ayrışmış olan bu trombositleri alır ve canlanmasını istediğimiz hasarlı bölgeye veririz. Cilt altına enjekte edilen trombositler, o bölgede tamir işlemine başlar. Cilt altına trombositlerle beraber, kanda bulunan büyüme faktörleri de enjekte edildiğinden ciltte parlama, canlanma, yara iyileşmesi, nem artışı ve sıkılaşma da görülür. 15 gün ara ile yapılan 3-4 seans PRP sonucunda 7-8 aylık bir etki beklenir. Cilt lekelerinde ve dengesizliğinde gözle görülür azalma olur. Kişinin kendi kanıyla yapıldığından bir yan etki yoktur. Hamilelere ve emziren annelere de uygulanabilir.
PRP dışında, nemini kaybetmiş ve hasar görmüş ellere veya diğer cilt bölgelerine mezoterapi işlemi yapılabilir. Mezoterapinin içinde vitamin ve mineral kompleksleri vardır. Genellikle içerisinde, A ve E gibi 13 vitamin, 24 aminoasit, 5 mineral, 4 koenzim, peptipler, hyalurinik asit ve somon DNA bulunur. 15 gün arayla yapılacak 3 seans sonrası 8-10 ay sürecek cilt yenileme etkisi görülür.
Bir diğer yöntem ise H100 aşısıdır. H100 aşısının en önemli özelliği, içinde çok yüksek miktarda hyalurinik asit (100mg) bulunmasıdır. Hyalurinik asit, cilde uygulanınca cildin pürüzsüz, parlak, canlı ve doğal görülmesine yardımcı olur. H100 serumu içinde aynı zamanda Mannitol isminde bir madde bulunur. Mannitol en güçlü su tutan maddelerden biridir. Bu da cilde çok yoğun bir nem kazandırır. O yüzden nem bombası olarak da anılır.
Son önerimiz ise kolajen olabilir. Kolajenin ağız yoluyla alınmasından çok, cilde enjekte edilme durumundan daha çok fayda sağlanır. Kolajen enjeksiyonu ile cilt altına kolajenin tamamı verilmiş olur. Bu uygulama cilde kaybettiği elastikiyeti ve esnekliği verir. Maalesef ağızdan alınan kolajen ile bu etki yeterince sağlanmaz.
Özetle, koronavirüs nedeniyle ellerimizi gereğinden fazla yıkamak çatlak, tahriş ve yaralara sebep olabilir. Bu hasarı gerek doğal yollar ile gerekse de ufak dokunuşlar olan medikal estetik işlemlerle düzeltebiliriz. Elbette önemli olan, bu işlemleri yetkili, ruhsatlı kliniklerde bir tıp doktoruna yaptırmaktır.