Psikolog Efsun Tatar, koronavis salgını sürecinde insanları psikolojik olarak en çok zorlayan şeyin belirsizlik olduğunu söyledi. Tatar "Sürekli evde olmak gerçekten çok sıkıntılı. Karantina sürecinde aslında hastalığın kendisinden ziyade evde olmayla ilgili sorunlar daha fazla. Hastanelere insanlar gitmek istemiyor, bu büyük sıkıntı. Ruhsal hastalığı olanlar da hastanelere gitmek istemiyor. Online terapilerle yardımcı olmaya çalışıyoruz. Ama daha ağır vakaların evde nöbetler geçirdiğine dair şeyler duyuyoruz. O zaman aileler çok zorlanıyorlar. Çünkü hastaneye gitmekle ilgili ciddi kaygıları var. Obsesif, daha kaygılı insanlar dünyanın güvenilir bir yer olmadığıyla ilgili sürekli düşünceler taşırlar. Normalde obsesiflerde gördüğümüz davranışları hepimiz yapıyoruz. Marketten getirdiğimiz bir şeylerin kabını normalde yıkamazdık. Daha kaygılı insanlarla da empati kurabileceğimiz bir dönemdeyiz" diye konuştu.
'KAYGILI İNSANLAR UZUN SÜRE ZORLANACAK'
Salgından sonra, kaygılı insanların zorlanacağını belirten Efsun Tatar, "Bu süreci daha ciddiye alıp yapması gerekenleri yapanlar var, fazlaca kaygılı olanlar var. Yapması gerekenleri yapıyor; ama günün 24 saati aklında koronavirüs olanlar var. Bir de bunu çok da önemsemeyenler, özellikle sosyal izolasyon kısmına dikkat etmeyenler var. Daha dikkat etmeyenler muhtemelen aynı şekilde devam edecekler. Çok kaygılı olanların bu süreçte normale dönse bile daha uzun süre zorlanacaklarını düşünüyoruz. Bizim beklentimiz olayın farkında olup, dikkat edilmesi gerekenlere dikkat etmek. Ama bunu çok büyük bir kaygı seviyesinde yaşamayanlar bir süre sonra normal hayatlarına devam edecekler" dedi.
'EN BÜYÜK SORUN DİJİTALLEŞME OLACAK'
Salgın sonrası insanlar için en büyük sorunun artan dijitalleşme olacağını belirten Tatar, "Dijitalleşme konusu salgında çok önemli. Biz psikologlar olarak, çocukları bu dijital ortamlardan yıllardır hep uzak tutmaya çalışıyorduk. Ama biz terapilerimizi de oradan yapıyoruz, çocuklar eğitimlerini de oradan alıyorlar. 24 saat evde oldukları için ben ‘5 yaşındaki çocuğa günde en fazla bir saat ekran süresi verebilirsiniz’ diyemiyorum artık. Bence en büyük sıkıntı yetişkinlerde de çocuklarda da hepimiz için bu dijitalleşmeyle ilgili olacak. Çok fazla dijitalleşmenin bazı şeyleri dejenere edeceğini düşünüyorum. Bazı şeylerin değerini düşürebilir. Her şeyi dijital ortamda hallettik; ama normale döndüğü zaman bunun bu şekilde devam etmemesi, sosyal hayata karışmamız 'nasılsa internetten yapılıyormuş' dediğimiz şeylerin gerçeğini yaşamaya devam etmemiz gerekiyor" ifadesini kullandı.
'KORONAVİRÜSTEN DAHA TRAVMATİZE EDİCİ'
Dijitalleşmenin bağımlılık haline gelebileceğine vurgu yapan Tatar, "Çocuklarda çok büyük olasılıkta bağımlılık getirecek. Normalde 3 yaşına kadar ekran önermiyoruz. Ailelere bu konuda baskı yapamıyoruz. 5 yaşındaki çocuk günde 5, 6, bazen 8 saatini ekranın başında geçiriyor. Çocukları ekran başında bırakmak yerine başka şeyler bulmaları gerekir. Şunu unutmayalım; hayatımız normale dönecek, bizler işlere döneceğiz. Bu, bu şekilde gitmez. Böyle devam edersek ülkenin belki yüzde 70'inin bağımlılık tedavisi görmesi gerekecek. Bunun olağanüstü bir dönem olduğunu fark edip, sınırları ergenler ve çocuklar için genişletebiliriz. Ama işler normale dönmeye başladığında kesinlikle burada sınırları tekrar koymak gerekir. Ailelere şunu söyleyelim; sınırları gevşetin derken yine de sınırlar olmalı. Çocuğun internette maruz kaldığı içeriğe kesinlikle aileler bakmalı. Çocuk 24 saat evde diye onun başında durmadan eline interneti verirseniz, gerçekten koronavirüsten çok daha travmatize edici şeylerle karşılaşabilir çocuklar" diye konuştu.
(DHA)