Project Syndicate için kaleme aldığı yazıda Roubini, "Ticaret şartlarında bozulma veya uzun süreli durgunluk sonucu hükümet gelirleri azalır ve borç yükü büyür" dedi. Roubini, borçların ödenmemesi durumunda, “Yasal sistem, borcu, borçlunun gelir potansiyeline yakın bir seviyeye çeker ya da eğer temerrüte düşmek kolaylaşırsa, bazı ülkeler bunu suistimal edebilir" dedi.
HER İKİ TARAF İÇİN DE SORUN
Ancak Roubini'ye göre borç yeniden yapılandırması çok zorsa o zaman da hem borçlu hem de alacaklı için sorun yaşanır. Ekonomist, alacaklı için borcu daha az miktarda da olsa geri alabilmek, borçlunun temerrüde düşmesinden daha iyi bir seçenek olduğunu söyledi.
SÜREÇ NASIL İŞLİYOR?
Ülkelerin resmi bir iflas programı olmaması nedeniyle bu gibi durumlarda piyasa odaklı bir yol izleniyor. Buna göre borçlu ülke tahvilleri, nominal değerleri daha düşük olan ya da daha uzun vadeli daha düşük faiz ödemeli yeni tahvillerle değiştiriyor. Alacaklılar bunu kabul ederse borç yeniden yapılandırılmış oluyor. Aksi takdirde alacaklılar borcun tamamının geri ödenmesi istemiyle dava da açabiliyor. Bu yüzden son 10 yılda hükümetler, piyasa odaklı bu yaklaşımı sözleşmeli yaklaşımla destekleyen planların devreye soktu. Roubini, Arjantin'in 2001'de temerrüde düşmesiyle alacaklıların büyük çoğunluğunun 2005 ve 2010'da yeni şartları kabul ettiğini yazdı.
Küçük bir grubun dava açarak ABD mahkemelerince borcun tamamını almaya hak kazanmasından sonra ünlü ekonomiste göre 2 tehlike var: birincisi ilk defa alınan kararla, bir ülke anlaşmaya yanaşmayanlara borcun tamamını ödeyene kadar, yeniden yapılandırmayı kabul edenlere ödeme yapamayacak. İkincisi ise borcun tamamının ödendiği alacaklılar olması durumunda, daha önceden borcu azaltılmış alacaklılar da tekrardan borcun tamamını talep edebilecek.