Küçülen ailenin büyüyen sorunları

Küçülen ailenin büyüyen sorunları

Günümüzde aileler giderek küçülüyor. Şimdi standart bir evde anne, baba ve bir çocuk olmak üzere üç kişi yaşıyor.

Buna da razı olalım, çünkü yakında bu sayının daha da azalacağına hiç kimsenin şüphesi olmasın. Nitekim örnekleri de ufak ufak görülmeye başladı. Yeni aileler artık kadın-erkek ile kedi veya köpekten oluşuyor.

Eskiden öyle miydi? Aile dediğin zaman anne, baba, 4-5 çocuk, babaanne, dede, bekar ve hatta bazen evli amcalardan oluşan koca bir grup insan akla gelirdi. Tabii bu kalabalık yaşamın belki bazı can sıkıcı yönleri vardı var olmasına, ama sosyolojik, psikolojik ve tıbbi, pek çok olumlu tarafları olduğundan da hiç şüphe etmemeli.

Reklam
Reklam

Günümüzün çocukları çoğu zaman ‘tek’ çocuk olmalarından başka, anne ve babası dışında insanlarla ilişkileri de azalmış durumda. Çocuk, komşu ve akrabalarıyla çok seyrek bir arada olabiliyor. Babaanne ve halaların ziyareti neredeyse ‘vize’ gerektirecek kadar zor.

Komşuluk ilişkileri derseniz, o bundan da kötü. Üst kattaki alt kattakini, aynı kattaki karşı dairede oturanı tanımıyor bile. İnsanların öyle birbirlerine misafirliğe gidip gelmeleri de neredeyse bitme noktasında. Bugün ‘’Bir maniniz yoksa, annemler akşam size gelecekler’’ sözünü söyleyen bir çocuk kaldı mı acaba, ne dersiniz?

**KÜÇÜK AİLE: AZ ENFEKSİYON, ÇOK HASTALIK

**

Son yıllarda bazı hastalıkların görülme sıklıklarının ailelerin kalabalıklığı ve çocuk sayısının azlığı ile ilgili olabileceğini gösteren bir çok araştırma yayınlanıyor. Mesela, genç erişkinlerde Hodgkin lenfoması, akut lenfoblastik lösemi, bazı karaciğer kanserleri ile tip I şeker hastalığı bu hastalıklara örnek olarak gösterilebilir. Gelişmiş ülkelerde astım ve alerjik hastalıklarda görülen hızlı artışın muhtemel nedenlerinden biri olarak da küçük aileler ve kardeş sayısının azlığı gösteriliyor.

Reklam
Reklam

Bu durum, tıpta ‘hijyen teorisi’ ismiyle bilinen görüşle açıklanmaya çalışılıyor. Bu teoriye göre, çocukların mikroplardan uzak çok temiz ortamlarda büyümeleri, bir çok virüs ve bakteriye karşı aşılanmaları, çok fazla antibiyotik ve ateş düşürücü ilaç kullanılması… çocuğun daha az enfeksiyon geçirmesine yol açıyor. Oysa, bağışıklık sisteminin olgunlaşması, gelişmesi ve kuvvetlenmesi için özellikle hayatın ilk yılında geçirilen enfeksiyonlar çok önemli. Çocuk ne kadar çok mikropla karşılaşırsa, yani ne kadar çok ateşi çıkarsa… boğazı ağrırsa… öksürürse… hastalanırsa, bağışıklığı o kadar iyi gelişiyor ve ileriki yıllarda bazı hastalıklara yakalanma ihtimali de o oranda azalıyor.

Çocukluk çağı enfeksiyonlarının azalmasında önemli bir faktör olarak da ailenin büyüklüğü gösteriliyor. Çünkü, evde ne kadar az insan yaşıyorsa, çocuk ne kadar az insanla temas ediyorsa bu, onun o kadar az mikropla karşılaşması anlamına geliyor. Tek çocuklar enfeksiyonlarla ancak okula başladıklarında karşılaşırlarken, aile kalabalıklaştıkça ve özellikle de kardeş sayısı arttıkça, çocuğun enfeksiyona yakalanma şansı da o kadar yükseliyor.

Reklam
Reklam

ERKEN YAŞTA YUVA Kardeş azlığı, ailelerin giderek küçülmesi… sadece sosyal ve psikolojik sorunlara değil, kanserlerden astıma kadar birçok hastalığın ortaya çıkmasına zemin de hazırlayabiliyor.

Günümüz şartlarında ailelerin çok çocuklu olmasını sağlamak elbette mümkün değil. Bunun yerine yapılabilecek en kolay şey, çocuğu olabildiğince küçük yaşlarda yuvaya göndermek. Bu sayede, hem çocuğun sosyal ilişkileri daha sağlıklı olacak, hem de daha erken yaşlarda geçireceği birçok ‘doğal enfeksiyon hastalığı’ sayesinde, daha ciddi ve kronik hastalıklara yakalanma riskinde azalma olacaktır.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi

ahmetrasimk@mynet.com