Yrd. Doç. Dr. Kula, "Küreselleşme, Ruh Sağlığı ve Din" konulu araştırmasında küreselleşmenin bireyin ruh sağlığı üzerindeki etkisi ile dine etkisini değerlendirdi. Küreselleşme sürecinde bireyin ruh sağlığı açısından birçok problemlerle karşı karşıya bulunduğuna işaret eden Kula, dinin küreselleşme sürecindeki bireyin ruh sağlığına katkısının nasıl olabileceği üzerinde düşünmek de gerektiğini açıkladı. Kula, "Din insana varoluş içinde kendini bir yere yerleştirmeye imkan veren başvuru çerçeveleri hazırlar ve din bu çerçevede realiteyi yorumlamak, kimliğin bir tanımı vasıtasıyla insanı bu realiteye yerleştirmek ve hayat için bir rehber sunmak gibi 3 fonksiyonu yerine getirir. Bu yönüyle din insanın hayatta karşılaştığı olay ve duruma hazır bütüncül cevaplar sunan ve ona nasıl yaşaması gerektiği hususunda yol gösteren bir zihni muhtevalar sistemidir" dedi.
Küreselleşmenin bütün toplumsal-kültürel fenomenlerle ilişkili olduğu gibi dinle de yakın ilişkili olduğunun altını çizen Kula, şunları kaydetti:
"Çoğunlukla kabul edildiği gibi küreselleşme etken, din de edilgen konumda değildir. Küreselleşme ve din arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Buna göre yaşadığımız dünyanın bugünkü durumunu simgeleyen küreselleşmenin ekonomi, siyaset, kültür, hukuk gibi toplumsal-kültürel fenomenler üzerinde etkisi olduğu gibi evrensel bir fenomen olan dinin doktrinel ve toplumsal boyutu üzerinde de etkisi bulunmaktadır."
Küreselleşmenin dinin ontolojik temellerini tahrip ettiği ve toplumsal etkisini zayıflattığı görüşünü savunan Kula, böylelikle dini küresel bir söylemin oluşmasının engellendiğini iddia etti. Kula, şöyle devam etti:
"Din, toplumun genel bütünleştirici gücü olmasa da belirli toplumsal grupların özel bütünleştirici gücü olmaya devam etmektedir. Din toplumsal yaptırımlarını etnik cemaatlerde veya az gelişmiş kırsal alanlarda halen göstermeye devam ederken, metropollerin karmaşık dünyalarında bunu gerçekleştirmekte başarısız kaldığı görülmektedir. Dolayısıyla modern toplumda dinin sosyal işlevi büyük ölçüde kaybolmuştur. İşte dinin özelleşmesi, onun icra boyutunun zayıflayarak sadece bir fonksiyon boyutuyla işlev görmesine dayanmaktadır. Aynı zamanda dinin şahsileşmesiyle ahlakın toplumsal, yapısal rolünün azalması arasında doğrudan bir ilişki vardır. Mevcut küresel dünyada küresel ilişkiler, 'güç', 'çıkar' ve 'nüfuz' kavramlarına göre belirlenir hale geldi. Bu itibarla küreselleşme dediğimiz şey Batı pazarının bütün gezegeni kuşatan sömürgeciliği olarak görülebilir. Adeta bütün gezegen pazar dinine ihtida etmiştir. Bu dinin rahipleri için tek amaç karlılıktır."
Pazar ortamında dini kurumların birer teşhir merkezi haline geldiğini anlatan Kula, "Dini gelenekler ise tüketiciye sunulan birer ürün haline dönüşmüştür. Bu durumda dini aktiviteler, pazar ekonomisinin mantığına göre belirlenmeye başlanmaktadır. Dolayısıyla dini doktrinlerin değişmez gerçekleri olarak korunması söz konusudur. Bu durumun bir sonucu olarak dinin teolojik yapısı için gerekli olan diğerinin belirsizleşmesi gündeme gelmektedir" şeklinde konuştu.