Kürşat Başar Röportajı

On parmakta on marifet!Yazar, müzisyen, televizyoncu...

Onu çok sevdim! Dümdüz bir adam. Lafı kıvırmıyor, beğeniliyim diye uğraştığı da yok! Zaten onu bu kadar çekici kılan da bu...

Yakışıklı! Kendine gülmeyi seviyor. Yazdığı aşk romanlarına rağmen romantik olmadığını kabul edecek kadar açık sözlü! Aşık olduğunu itiraf edecek kadar da cesur...

Onu müzik programının olduğu bir akşam Pera Palas'ta yakaladım ve her şeyi sordum! İşte Kürşat Başar...

Çok istediğin bir şeyi ne olursa olsun yap, hiç istemediğin bir şeyi ne kadar kazanacak olursan ol yapma!


Kürşat Başar nasıl bir çocuktu?

Reklam
Reklam

-Türk tipi!

Nasıl yani?
-Sokakta oynayan, ailesiyle gezen bir çocuk...Bizim zamanımızda bahçeler vardı, çocuklar şimdiki gibi i-pad'le oynamıyordu. (Gülüyor) Ben de kalabalık bir grupla gün boyu bahçede oynayan, haylaz, hayalperest bir çocuktum.

Aile kalabalık mıydı?
-Hem de nasıl! Bütün akrabalarımız İstanbul'da yaşadığı için, özellikle İstanbul'da bulunduğumuz dönemlerde ev çok kalabalık olurdu.

-Aileniz sizin hangi mesleği yapmanızı isterdi?
Bir yanda avukat olmamı isteyenler, diğer yanda "çocuk iyi, konuşuyor diplomat olsun" diyenler... Her kafadan başka bir ses çıkardı! Gelen misafirler, "büyüyünce ne olacaksın" diye sordukları zaman benim içimden hep "Yav sen büyüyünce ne olacağını biliyor muydun" diye sormak gelirdi. Tabii soramazdım terbiyemden. (Gülüyor)
Ben de onları delirtmek için saçma sapan şeyler söylerdim: "Beyin cerrahı, astronot olacağım!"

-Felsefe ne alaka?
Felsefe çok temel bir disiplin olduğu ve yaşadığımız her şeyin alt yapısını oluşturduğu için onu öğrenmenin önemli olduğunu düşünüyordum...

Reklam
Reklam

Devamını okumak için tıklayınız...