"Kürtlerin tüm haklarını tanıyacağız"

Başbakan Yardımcısı Arınç, Meclis'te yaptığı teşekkür konuşmasında 'Kürt kimliği'yle ilgili açıklamalarda bulundu.

TBMM Genel Kurulunda, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde son konuşmalarda Hükümet adına söz alan Arınç, “Kürtlerin varlığı en az bin seneden beri bir gerçektir. Bunu inkar edemezsiniz. Kürdüm diyen bir insana bu ülkede hepimiz kadar, en az hepimiz kadar hayat hakkı, bilgi, eğitim, dil, kültür, kimlik hakkı ne varsa vereceğiz” diye konuştu.

[**

**](https://www.mynet.com/bahceliden-arinca-sert-tepki-110100607808)

[**

**](https://www.mynet.com/2012-butcesi-kabul-edildi-110100607802)

Reklam
Reklam

Milletvekillerinin Hükümete yönelik eleştirilerini de yanıtlayan Arınç, MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'ın, “Kürt kimliğini tanımak, bu gaflet ötesi bir davranıştır” ifadesini anımsattı. “Yani gafletten öte davranışın herhalde 'dalalet' olduğunu söylemek istiyor” diyen Arınç, şunları söyledi:

“Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur. Sanıyorum ki Sayın Genel Başkanınız da CHP'nin Sayın Genel Başkanı da bu konuda farklı düşünmüyorlar. Yani Türkiye'de yaşayan bir insan, 'Ben Kürdüm ve bu kimliğimle iftihar ediyorum. Ben bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum' dediği zaman, bizim buna saygı göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir.

Geçmiş dönemlerde inkarcı ve asimilasyoncu bir inanç böyle yapmamış olabilir. Onların da Türkiye'nin bugün başına neler açtığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir insan kendi kimliğinden şeref duyar. Sayın Baykal da Sayın Kılıçdaroğlu da 'etnik kimlik o insanın şerefidir' diyor. Yani bu sözü söylerken şüphesiz sadece 'Ben kürdüm, ben Arabım' demesi, 'ben filanca etnik gruba mensubum' demesini birbirinden ayırmayacağız. Hepsine saygı duymak, hepsinin doğuştan gelen insan haklarına sahip olduğunu bilmek zorundayız. Kürt meselesi veya Kürt kimliği, 3 sene önce, 30 sene önce, 20 sene önce ortaya çıkmış bir kimlik değildir. Kürtlerin varlığı en az bin seneden beri bir gerçektir. Bunu inkar edemezsiniz. Bunu inkar ederseniz 80 öncesine döneriz, 80 sonrasına döneriz.
Sayın Elçi, Bakanlık yaptığı dönemde 'Ben Kürdüm ve Türkiye'de yaşayan şu kadar Kürt var' dediği için 2,5 yıl cezaevinde kalmıştır. O günlere dönmemizi mi istiyorsunuz? Bir insanın kimliğini inkar etmek o insanı inkar etmek demektir. Kendisini Kürt kimliği ile Arap kimliği ile Boşnak kimliği ile artık ne gelirse aklınıza... Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını, Anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız.”

Reklam
Reklam

“İNKAR ETMEYECEĞİZ”
Bunları söylemekle, terörle eş anlamlı bir sonuç çıkarmanın doğru olmayacağını belirten Arınç, şu ifadeleri kullandı:
“Zaten Sayın Şandır da onu kastetmemiştir. Kimlik inkarı ve bununla yola çıkanlar bilsinler ki Kürtçe konuşmanın yasak olduğu günlerden, cezaevinde işlenen işkencelere ve sonrasındaki faili meçhul cinayetlere ölüm listeleri yapılmasına, bütün bunlar bir kimliğin inkar edilmesi ile ortaya çıkmış kötü sonuçlardır. Hayır, inkar etmeyeceğiz.

Ben BDP'li arkadaşlarımın söylediklerinin yüzde 99'na katılmıyor olabilirim. Ama onların kimliğine saygım var, onların siyaset hakları olduğuna inanıyorum.”
Irkçılığa ve olumsuz milliyetçiliğe karşı olduklarına dikkati çeken Arınç, şöyle devam etti:

“Elbette 'Ben Kürdüm' diyen insanın Kürtçülük yapmasının yanlış olduğunu, 'Ben Türküm' diyen insanın Türkçülük yapmasının yanlış olduğunu ve bu yanlışların büyüdükçe ülkede toplumsal barışı bozduğuna ben şahsen inanıyorum. Irkçılık, menfi milliyetçilik, sonu 'cı', 'cu' ile biten bütün cümleleri reddediyoruz. Ama 'Ben Kürdüm' diyen bir insanın bu ülkede hepimiz kadar, en az hepimiz kadar hayat hakkı, bilgi, eğitim, dil, kültür, kimlik hakkı ne varsa vereceğiz. Bu bizim cebimizden verdiğimiz bir şey değil. Eğer etnik kökene dayalı siyaset yapılıyorsa ki yapıyorlar eleştireceğiz.”

Reklam
Reklam

BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın Bursa'nın Yenişehir ilçesi doğumlu olduğunu, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan ile yan yana siyaset yaptığını belirten Arınç, “Demek ki Türk kimlikli bir siyasetçi ile Kürt kimlikli bir siyasetçi aynı partide birlikte çalışabiliyorlar. İftihar etmemiz lazım. Ben seviniyorum. Bu demokrasinin gücüdür. Sayın Zana'nın 10 sene sonra burada gelip andiçmesi demokrasinin gücüdür. Millet seçiyor, gelecek siyaset yapacaklar. Sadece orada mı? MHP içinde de Kürt kardeşimiz vardır, siyaset yapıyor. CHP içinde de arkadaşlarımız vardır, siyaset yapıyor. Benim partimin içinde pek çok Kürt kökenli kardeşimiz var. Birlikte siyaset yapıyoruz. Onlarla iftihar ediyoruz” diye konuştu.

FRANSA'DAKİ YASA TEKLİFİ
Arınç, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifine ilişkin, Türkiye'nin geçmişinde her insanın yüreğinde derin izler bırakan, vicdanını rahatsız eden, karanlık olayların yaşandığına dikkati çekti.

Bugün hala o karanlık dönemlerin acılarının yaşandığını belirten Arınç, “Neredeyse her gün kabuk bağlamış yaralarımızdan biri ortaya çıkıyor. Okuyor, hatırlıyor, üzülüyor ve 'evet bunlar oldu, bunlar yaşandı' diyoruz. Nice gençlerimizi, bu ülkenin umudu olan nice nesillerimizi biz bu kirli oyunlara kurban verdik” dedi.
Siyaset kurumunun göstermesi gereken dirayeti, iradeyi gösteremediğini, toplumsal gerilimi dindiremediğini ifade eden Arınç, o dönemlerde Türkiye'nin kaybettiğini söyledi.

Reklam
Reklam

“Neredeyse bütün ömrümüz darbelerle, muhtıralarla, baskılarla, hukuksuzluklarla, krizlerle geçti” diyen Arınç, şöyle devam etti:
“Kendini hiç kimseye hesap verme mecburiyetinde hissetmeyen kimi güçler, bu ülkede istedikleri gibi at oynattılar, hukuku, demokrasiyi hiçe saydılar. Gençlerimiz, aydınlarımız, fikir adamlarımız birer potansiyel suçlu gibi görüldüler. Baskı atmosferinde siyasetçiler büyük düşünmek yerine 'küçük olsun benim olsun' mantığına mahkum edildi. Milleti, siyaseti sürekli vesayet altında tutmak isteyen birileri de siyaset kurumunun müdahale alanını sürekli tazyik altında tutarak 'küçük olsun senin olsun' mesajı verdi.

Bu milletin oylarıyla seçilmiş bir Başbakan, hukuk tarihimizde unutulmayacak bir kara leke olarak bir dava sürecinin ardından sehpaya gönderildi. Gencecik delikanlılar, yaşları tutmadığı için yaşları büyütülmek suretiyle idam edildi. Bu ülkenin insanlarına fikirleri, siyasi tercihleri, dinleri, inançları, mezhepleri, meşrepleri bahane edilerek yıllar yılı baskı uygulandı, zulmedildi. Yıllar boyunca bu acılarla yüzleşmeye imkan bulamadığımız için yaralar kanamaya, vicdanlar sızlamaya devam etti.

Reklam
Reklam

Bugün anlıyoruz ki bu ülkede ne kadar anlaşmazlık varsa, insanlarımız hangi çatışma noktalarında birbirinin karşısına çıkarılmışsa, bunun mutlaka doğal olmayan, normal olmayan bir evveliyatı var. Anlıyoruz ki birileri huzurumuzu kaçırmak, birbirimize olan inanç ve bağlılığımızı kırmak, birbirimizin hukukuna saygımızı ortadan kaldırmak için özel gayretler göstermiş.”

Demokrasiyi işletmeden, adaleti tesis etmeden, özgürlükleri en üst seviyede yaşanır hale getirmeden büyük bir ülke olunamayacağını anlatan Arınç, devletin de siyasetin de görevinin “insana hizmet, adaleti tesis” olduğunu kaydetti.

Meselelerin hiçbirinin çözümsüz olmadığını dile getiren Arınç, 9 sene öncesine kadar hayal bile edilemeyen sorunları çözdüklerine işaret etti. Ülkenin kabuk bağlamış ya da kanayan ne kadar yarası varsa hepsini saracaklarını belirten Arınç, “Bu süreçte dengeyi de iyi tutturalım ki geçmişe saplanıp kalmayalım, geçmişin yanlışlarıyla geleceğin umutlarını karartmayalım. Artık birbirimizin kıymetini iyi bilelim, genç nesillerimizi korkulara, vehimlere, kötü niyetlere kurban vermeyelim” diye konuştu.

Reklam
Reklam

Geçmişte yapılan hataları tekrarlamanın ve asli meseleleri unutmanın zamanı olmadığını vurgulayan Arınç, “Bizim meselemiz Türkiye'yi hak ettiği aydınlık yarınlara taşımaktır. İnsanlarımıza layık olduğu mutlulukları, gurur ve heyecanları yaşatmaktır” dedi.

“FRANSA'YA ENGİZİSYONUN GERİ DÖNÜŞÜDÜR”
Türkiye'de demokrasi ve ekonominin çıtası yükseldikçe, bu yükselişi durdurmak isteyenlerin devreye girdiğine işaret eden Arınç, şimdi de Fransa'nın, tarihi yargılamak istediğini söyledi.

Fransa'nın Cezayir'de, Afrika'da, Ruanda'da yaptıklarından bahsedildiğini, kendisinin bunlara Vietnamı'da ilave edebileceğini belirten Arınç, Hoşimi'nin Fransız işgalcilerine karşı mücadelesinin de yakından bilindiğini ifade etti.
Arınç, şöyle devam etti:

“Şunu düşünün: Neden bugün Maraş'ın adı Kahramanmaraş? Niye Urfa'ya 'Şanlıurfa' dedik. Neden Antep Gazi'dir. Bağımsızlık mücadelemizi kime karşı verdik biz? Salim Bey'ler, Sütçü İmam'lar kadın, erkek şehitlerimiz genç delikanlılarımız, Fransız işgaline karşı ülkenin bağımsızlık mücadelesini verirken, karşısında silahıyla süngüsüyle Fransa işgalci olarak durmuyor muydu? Bütün bunları hatırlatmam şunun içindir: Şimdi Fransa 'soykırım yoktur' diyene hapis cezası, 45 bin avro para cezası öngören bir yasa teklifini yarın oylayacak.

Reklam
Reklam

Meclisimiz mücadele ediyor, milletvekillerimiz orada. Sayın Başbakanımız Sarkozy'ye ayrıca mektup gönderdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın beyanları da oldu ve Türk milleti büyük bir infial içinde. Hrant Dink'in kardeşi Orhan Dink'in sözlerine, Ermeni Patriği'nin hepimize memnuniyet veren, diasporaya karşı meydan okuyuşuna bugün hepimiz tanık olduk.

Neymiş, 'soykırım yoktur' diyene hapis, 45 bin avro para cezası vereceklermiş. Akla, rasyonaliteye, bilimselliğe, evrensel hukuk mantığına sırt çeviren bu anlayış, aydınlanma çağını açan Fransa'ya engizisyonun geri dönüşüdür. Bu olay, Fransa Parlamentosunun Avrupa'nın temel değerlerine bayrak açmasıdır. İstiklal Mücadelesi'ni yönetmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir süre başkanlık yapmış bir hukukçu arkadaşınız olarak söylüyorum, hiçbir parlamento kararıyla ve hiçbir kanun ile tarih yeniden yazılamaz ve inşa edilemez. Bu, eşyanın tabiatına da akla da mantığa da aykırıdır. Bir tezin konuşulamaz olması, bir tezin, bir fikrin, bir düşüncenin konuşulmasının bile peşinen cezalandırılması, 'dünya hareket ediyor, dönüyor' dediği için dünyanın en ünlü bilim adamını, Galile'yi hapse atmak kadar akıl dışıdır. Tarihin, tarihçilerin elinden alınarak saçma sapan bir kanunla karartılması akla zarar bir hezeyandır. Bir hezeyanın Fransa Parlamentosunda oylanması ise tarihe geçecek bir paradokstur. Fransız Parlamentosu hangi kararı verirse versin, bizim yeni engizisyonculara cevabımız 'dünya dönüyor' dediği için türlü işkencelere maruz kalan ünlü bilim adamı Galile'nin cevabıyla aynıdır. Fransız parlamenterlerine, 'Bayanlar baylar, dünya dönüyor' diyoruz.”

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: