ANKARA (İHA) - YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı TBMM Özel Oturumu'nda yaptığı konuşmasında "Kurumlar Saltanatı" nitelendirmesine katılmadıklarını, ayrıca yaptığı açıklamanın üstü örtülü olması nedeniyle anlaşılamadığını söyledi. Teziç, bütün gelişmiş demokratik ülkelerde parlamentoların yanı sıra kurumların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirdiklerini kaydetti.
YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, komite toplantısı öncesinde yaptığı konuşmada, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın laiklik kavramının yeniden yorumlanmasına ilişkin yaptığı konuşmaya ilişkin görüşlerini açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti'nin 2 büyük dayanağının olduğunu belirterek, bunlardan birisinin "laiklik" diğerinin ise "ülke bütünlüğü" olduğu söyleyen Teziç, Türk üniversitelerinin bu konuda son derece duyarlı olduğu ve bu konuda ödün verilmesinin söz konusu olmayacağını kaydetti.
Teziç, Cumhurbaşkanı Sezer'in Harp Akademileri'nde laiklik ve terör konusundaki endişelerinin üniversitelere de yansıdığını kaydetti. Teziç, bu konuda şöyle konuştu:
"Laiklikle ilgili endişelerimiz, Yükseköğretim Kurulu'nun yetkisinde olan konuların siyasi otoriteler tarafından düzenlenerek, bir emrivakiyle karşılaşarak öğretim sistemimizdeki yapılanmayı sarsıcı, bozucu sonuçlar doğurması bizleri hayli endişelendiriyor. Bunların çözümü konusunda da yargı yoluna gidiyoruz, ama buradaki endişe ortadan kalkmıyor. Türk üniversiteleri rektörleri başta olmak üzere, bütün üniversitelerimiz Anayasa'nın değişmez ilkeleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürme sorumluluğu altındadır. 2547 sayılı Kanun'un 4. maddesi bunu açıkça ifade ediyor. Bu ilkelerle bağlıyız. Laikliğin açık tanımı, Anayasa'nın 24. maddesinin son fıkrasında var. Dinin siyasete alet edilmemesi yönünde. Bu konuların üniversite çatısı altına itilmesi, taşınması hepimizi rahatsız ediyor."
Teziç, laiklik ve ülke bütünlüğü konusundaki endişeleri belirttikten sonra Arınç'ın laiklik konusunda ve kurumsal saltanat nitelendirmesine ilişkin yaptığı açıklamaya değinmek istediğini belirtti. Teziç, Arınç'ın kurumsal saltanat tanımlamasından neyi kastettiğinin üstü örtülü olması nedeniyle anlaşılamadığını kaydetti ve "Ama kurumlar saltanatı parlamentonun dışında herhangi bir kurumun alınan kararlara, yapılan düzenlemelere müdahale etmemesi yönündeki temennisi isabetli değildir. Böyle bir kurumlar saltanatından söz edilemez. Hukuk devletinde yetkiler vardır ve bu yetkiler bütün gelişmiş demokratik ülkelerde de parlamentoların yanı sıra bu tür kurumlar kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirirler, yapılan düzenlemelerde seslerini yükseltirler, görüşlerini ortaya koyarlar. Siyasi hayat, hiçbir gelişmiş demokratik ülkede siyasilerin tekelinde değildir. Bunun açık ifadesi anayasamızda da vardır. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir, bundan bir kuşku yok. Aidiyet konusunda hiçbir kuşku yok. Ama egemenliğin kullanılması bir tek elde değildir. Egemenliğin kullanılması Anayasa'nın öngördüğü yetkili organlar eliyle olur. O bakımdan egemenliğin varlığı, aidiyetiyle egemenliğin kullanılması arasındaki ayırıma çok dikkat etmek lazım. Egemenlik bir kağıt üzerindeki formül değildir. Egemen gücün hukuksal faaliyetleri yasama, yürütme, yargılama olarak ortaya çıkar, canlılık kazanır. Bunun kaynağında millet egemenliği vardır, ama bu kurumlar faaliyetlerini yaparken ulus adına bunları yaparlar. Özerk kurumlarla Anayasa'nın kendilerine tanıdığı yetki alanları içinde görüşlerini ortaya koyarlar, faaliyetlerini yaparlar. Bir saltanat, astlık, üstlük; birimin kendisini mutlak yetkili görmesi gibi bir husus söz konusu değildir" açıklamasında bulundu.
Teziç, parlamentonun işlemlerinin denetlenebileceğini, bağımsız yargının özlemi çekilen sivil toplumun onsuz olmaz bir kurumu olduğunun altını çizerek, yargı kararlarının bu nedenle önem kazandığını da sözlerine ekledi. Yargı kararlarıyla ilgili olarak Teziç, "Beğenmedikleriniz olsa bile yargı kararlarına uymak hepimizin sorumluluğundadır. Uygulanmayan yargı kararlarının ağır sorumlulukları vardır, cezai yaptırımları vardır. O bakımdan biz Anayasa'nın 138. maddesi karşısında nasıl kendimizi yargı kararlarıyla bağlı hissediyorsak, bütün kurumlar da kendilerini bağlı hissettiği oranda da hukuk devletinde sıkıntı olmaz. Beğenilmeyen kararlar varsa bunların müracaat yolları vardır. Bu yollar sonunda hukuksal gerçek ortaya çıkar. O bakımdan yargı kararlarını uygulamayacağız yönlü demeçler, beyanlar rahatsızlık yaratmanın ötesinde hukuksal yaptırımlara bağlıdır. Uygulanmayan karar, bir gün onun yargı önünde hesap vermesi tablosuyla karşılaşır" değerlendirmesini yaptı.