Levent Üzümcü: 'Aklı, fikri ve vicdanı hür her insan sanatçıdır diyemeyiz'

Shakespeare’in klasiklerinden biri ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası' oyunu ile izleyenleri kendine hayran bırakan Levent Üzümcü ile oyunu ve tiyatroyu konuştuk. Sahneye taşıdığı tiyatro oyununu anlatan Levent Üzümcü, tiyatronun insanları iyileştirdiğini ve tiyatro sanatının emekçisi olduğunu anlatırken insanların tiyatroyu nefes alma aracı olarak görmesinin kendisini mutlu ettiğinden bahsediyor.

EDA ERENDAĞ/eda.erendag@mynetgroup.com
Tiyatro hayatınızın odak noktasında. Tiyatroya olan bu aşkınız nereden geliyor?
Tiyatroya bir aşk duyduğumu söylemek iddialı bir tanım olur. Tiyatro benim yapmaktan keyif aldığım işim diyebilirim. Bir bankada çalışan bir memur da olabilirdim ama iyi ki olmadım, ölebilirdim herhalde öyle olsaydı. Kendi yapıma, kişiliğime, hayata bakışıma çok uygun olduğunu düşündüğüm işim tiyatro o yüzden büyük bir aşkla bağlı olduğum gibi büyük cümleler kuramam. Bir insan işine ne kadar bağlıysa ben de o kadar bağlıyım.

Bu sezon kapalı gişe oynayacağı satılan biletlerden belli olan 'Bir Yaz Gecesi Rüyası' oyununda nasıl bir rol üstleniyorsunuz? Oyundan biraz bahseder misiniz?
Shakespeare’in klasiklerinden biri ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’, milattan önce Atina ve Atina’ya çok yakın bir konumda bulunan orman arasında geçen bir oyun. Bu oyunda iki karakteri canlandırıyorum. Biri gerçek dünyayı temsil eden Atina site devletinin tiranı Theseus, diğeri de özgürlüğü, hayali, büyüyü ve fantaziyi temsil eden orman dünyasının kralı Oberon; cinlerin, ruhların ve perilerin kralı. Orman hayali, Atina ise gerçek ve katı dünyayı temsil ediyor. İşte bu gerçekle hayal arasında kalmış insanların, acaba bu yaşananlar rüya mı gerçek mi diye sorguladığımız anların hikayesidir bu oyun.

'Tiyatro iyidir, iyileştirir' son zamanlarda en çok söylenen söz. Bu sözün sizin için önemi nedir?
Önemli bir söz ama bu tiyatro yapanlar için değil tiyatro izleyen insanlar için söylenen bir söz. Buna dikkat etmemiz lazım. Tiyatro iyidir ama bu tiyatroya gidenler için öyledir. Tiyatroyu izleyip onun üzerine düşünen akıllar ve bedenler için önemlidir. Biz yapanlar tiyatronun bir nimet olduğunu zaten biliyoruz.

Genel olarak tiyatroya bakacak olursak seyirci profilini nasıl buluyorsunuz?
Tiyatronun çok çeşitli bir seyirci profili vardır. Açıkçası bu çeşitliliği de okumuş, okumamış gibi tanımlamalarla birbirinden ayırmak mümkün değildir. Hiçbir eğitim almamış ama tiyatro tutkunu insanlar olduğu gibi çok iyi okullarda okuyup hiç tiyatro izlememiş insanlar da var.

Sanatçı ve Oyuncu kavramları arasında nasıl bir fark var? Siz kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?
Sanatçı yaratı sahibidir ama ben oyuncu olarak yazılmış bir rolü icra ediyorum. Tıpkı çok başarılı bir orkestranın baş kemancısının icracı olması gibi benim oyunculuğum da icra üzerine kurulu. Ne zaman ki o icracı bir beste yapar, işte o zaman sanatçı olur; Ne zaman ki bir oyuncu yepyeni bir oyun yazar, işte o zaman sanatçı olur. Aklı, fikri ve vicdanı hür her insan sanatçıdır diyemeyiz. Sanatçının bir üretim aşaması yaşaması gereklidir. Ben bir tiyatro oyuncusuyum, bugüne kadar yazmış olduğum bir tiyatro metni de yok. Onun için tiyatro sanatının bir emekçisiyim diyebilirim kendim için.

Tiyatroya olan ilgiden memmun musunuz?
Evet, memnunum. İnsanların tiyatroyu nefes alma aracı olarak görmesi, tiyatronun da bunu çok iyi beceriyor olması beni mutlu ediyor.

Kültürel açıdan bakıldığında insanları nerede görüyorsunuz?
Marx der ki Kültür; Bir kültürün başka bir kültürden etkileşimle kendine adapte ettiği şeydir. Kültürel bir etkileşim vardır tüm dünyada. Örneğin; bu ülkede Mc Donald’s açarsınız ve tutar ama Arby’s açarsınız o tutmaz. Biri pişmiş et satar diğeri ise pişmemiş et satar. Her yerde Mc Donald’s açılır ama Arby’s kapanır. Çünkü Türk kültüründe pişmemiş et yiyeyim durumu yoktur. Kültür dediğimiz hikaye, etkileşimle oluşan bir hikayedir. Etkileşmeyen insanların kültürlerini geliştirebilmeleri pek mümkün değildir. Bugün dünyanın büyük kentlerinin yemek kültürlerine bakarsak kültürün nasıl farklılaştığını ve etkileşim halinde olduğunu görebiliriz. Bugün İtalya’da Çin lokantası bulabiliyorken Çin’de de İtalyan lokantası bulabiliyorsunuz. Bu çok özel ve kültürlerin etkileşimiyle ilgili bir şeydir tıpkı farklı kültürlerden gelen insanların evliliği gibi ya da günümüzde kapitalizm şirketlerinin evliliği gibi. Doğru eşi bulmak ve o ürünün o ülkede rağbet görüp görmeyeceğini araştırmak lazım. İçe kapanık toplumlarda kültürlerin gelişebilmesi mümkün görünmemektedir, kendilerine has bir kültürleri olur sadece.

Anahtar Kelimeler: