Yaşadıkları ruhsal çöküntüler, rahatsızlıklar ve vahim olaylar nedeniyle sanat dolu hayatlarına son veren hepimizin bir yerlerden duyduğu, alıp eserlerini heyecanla okuduğu unutulmaz sanatçıları sizin için derlerdik. İşte o hazin hayat öyküleri...
Virginia Woolf
Virgina Woolf, İngiliz Edebiyatı’nın en önemli isimleri arasında yer alan Virgina Woolf, Mrs. Dalloway, Deniz Feneri, Orlando, Jacob’un Odası, Dalgalar adlı romanlarının da olduğu çok sayıda başarılı çalışmaya imza attı. Yenilikçi bir yazar olan Woolf, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı kasvet, üretkenlik yoksunluğu gibi nedenlerle ruhsal bunalıma girdi. Ardından 28 Mart 1941’de Ouse Nehri’ne ceplerine taş doldurarak atlayarak ve intihar etti.
Kocası Leonard Woolf’a bıraktığı intihar mektubunda ise şu sözler yer alıyordu: “Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç günleri yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum.”
Sadık Hidayet
İran Edebiyatı’nın “Kafka”sı olarak bilinen Sadık Hidayet, başta Kör Baykuş olmak üzere düz yazı ve kısa hikâyeleriyle akıllarda kalmıştır. Yazarlık serüveni boyunca gerek şah yönetimi gerekse Şii ulema sınıfı tarafından pek sevilmeyen Hidayet’in eserlerinde melankoli, umutsuzluk ve mistisizm kendisini gösterir. Yazar, Paris’te, 9 Nisan 1951 tarihinde yaşadığı dairede havagazını açarak yaşamını noktaladı.
Stefan Zweig
Yazdığı biyografilerle nam salan Stefan Zweig, hümanist, savaş karşıtı düşünceleriyle II. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da adından oldukça söz ettirdi. Zweig, gerek Yahudi kimliği gerekse düşüncelerinden ötürü 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Nazi rejiminin hedeflerinden biri haline geldi. II. Dünya Savaşı sırasında konferans vermek için gittiği Brezilya’ya yerleşen Zweig; Virginia Woolf, Walter Benjamin gibi II. Dünya Savaşı’nın yarattığı umut yoksunu ortamdan etkilenerek 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti.
Beşir Fuat
Beşir Fuat, İlk pozitivist ve materyalist olarak edebi tarihimize adını kazıdı. Hatta 19. yüzyılda Osmanlı edebiyatına “Hayalciler ve Hakikatçiler” tartışmasını getirdi. Namık Kemal gibi döneminin önemli aydınlarıyla sert polemiklere giren Fuat, şizofreni hastası olan annesinin kaderini paylaştan korktuğu için bileklerini keserek intihar etti ve ölümü sırasında hissetiklerini kendi kanıyla yazıya dökerek tasvir etti. Son sözü ise "Ölüyorum" oldu.
Sylvia Plath
Lise yıllarında ilk sinir krizini geçirdi ve manik depresif teşhisi bu kriz üzerine konuldu. Hayatının büyük bir kısmını babası yerine koyduğu eşi İngiliz şair Ted Huges'e adamış ama ne yazık ki Plath, hayal ettiği evliliği de yaşayamamıştır. Eşi tarafından devamlı aldatılması, yazamadığını düşünmek ve her şeyin mükemmel olmasını istemesi Plath’ı daha da huzursuzlaştırdı. Sonunda 11 Şubat 1923 yılında Londra’da intihar salgınını başlattı. Plath’den sonra Ted’in ikinci eşi, Plath’ın oğlu ve Nilgün Marmara; Plath’in şiirlerinin etkisi altında kalarak intihar etti.
Nilgün Marmara
Cemal Süreya’nın Zelda’sı olan Nilgün Marmara, Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okurken Cemal Süreya ile tanışdı. Kimseye okutmadığı şiirlerini Cemal Süreya'ya okutan Nilgün Marmara, usta şaire göre 2. Yeniciler’in devamı olacaktı. Marmara, Turgut Uyar, Cemal Süreya, İlhan Berk, Ece Ayhan ve daha birçok usta sanatçının arkadaşıydı. Hatta “Ölmeme günü”ne katılıp intiharı başarı olarak gören tek isimdi. Daktiloya Çekilmiş Şiirler kitabıyla tanınan Nilgün Marmara, İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi aldığı Boğaziçi Üniversitesi’nde bitirme tezini Sylvia Plath üzerine yazdı. Şair, 30 yaşında intihar eden Plath’tan etkilenerek 29 yaşında intihar etti.
Ernest Hemingway
Çanlar kimin için çalıyor, Silahlara veda gibi romanları ile tanıdığımız Ernest Hemingway için hayat lise yıllarının ardından tuhaflaşmaya başladı. Liseden sonra hayatına muhabir olarak devam eden Hemingway, 1. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Kızılhaç örgütünde gönüllü olarak cankurtaran sürücülüğü yapmaya başladı. Bu süreçte ölümle sürekli yüzyüze olan Hemingway, savaşın yarattığı izleri silmeye çalışırken çocuğunun doğduğu yıl babası av tüfeği ile intihar etti. Bu vahim olayın ardından kendisini denize adadı ve balık tutmaya başladı, hatta yaşadığı bir olayı anlattığı “Yaşlı Adam ve Deniz”i yazarak Nobel Ödülü’nü kazandı. Babasının ve kardeşinin intiharları artık omuzlarına ağır gelmeye başladığı süreçte kendini av tüfeği ile öldürerek intihar etti.
Romain Gary
Romain Gary, hukuk okumuş, yetmemiş diplomat olmuş, o da yetmemiş 2. Dünya Savaşı’nda pilotluk yapmıştır. Annesi tiyatrocu olan Gary annesinin ısrarları üzerine sanatçı kişiliğini ortaya çıkarmış ve yazmaya başlamış. Genç yaşta en iyi eleştirmen ödülünü alan Gary’i intihara sürükleyen yıkıcı durum ise eşinin intiharıdır. Çok sevdiği eşinin arkasından 1980 yılında silahla kendi vurmuş ve ardından şu cümleyi miras bırakmıştır: “Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşça kalın.”
Sergey Yesenin
Mayakovski’nin izinden giderek 1917 Ekim Devrimi’ni savunanlar arasında yer alan Yesenin, Ekim Devrimi ardından rejime yönelik eleştirileri nedeniyle sansüre uğradı. İçkiye olan bağımlılığı ve kadınlarla olan sorunlu ilişkileri nedeniyle psikiyatri tedavisi görmek için bir ay akıl hastanesinde yattı. Noel için hastaneden çıkarılan Yesenin, 27 Aralık 1925’te Moskova’daki İngiltere Oteli’nde odasında kendini asarak intihar etti. Cesedinin yanında, intiharından bir gün önce bileklerini kesip kendi kanıyla Mayakovski’ye yazdığı veda şiiri bulundu:
Elveda Dostum Elveda
Elveda sevgili dostum, elveda,
Sen kökleri içimde uzanan.
Ayrılık yazılmış alnımıza
İlerde gene karşılaşırız inan.
Elveda dostum, el sıkışmadan
Sessizce. Ne keder, ne tasa gerek:
Ölmek yeni bir şey değildir bu dünyada
Ama yaşamak da yeni bir şey olmasa gerek