Türkiye'deki meme kanseri verilerinin Avrupa ülkeleriyle benzerlik gösterdiğine işaret eden Örgüç, ülkenin genç nüfuslu olması nedeniyle meme kanserinin genç yaşta daha yüksek oranlarda görüldüğünü kaydetti.
Kaynakları kısıtlı az gelişmiş ülkelerde hastalık ileri evrelerde teşhis edilebildiği için tanı konulduktan 5 yıl sonra hastaların yüzde 10-40'ının hayatta kalabildiğini aktaran Örgüç, erken tanı olanaklarının olduğu ve temel tıbbi tedaviye ulaşılan ülkelerde ise hayatta kalma oranının yüzde 80'in üzerine çıktığına dikkati çekti.
Meme kanserinin erken saptanmasının farkındalığın artırılmasından ve etkin tarama programlarından geçtiğini vurgulayan Örgüç, erken tanının, meme kanserinin erken belirti ve bulgularının hem halk hem de sağlık profesyonellerince çok iyi bilinmesi, kontrollerin düzenli yapılması ve en ufak işarette beklemeden harekete geçilmesi ile sağlanacağını ifade etti.
Prof. Dr. Örgüç, taramanın ise meme kanserine ait hiçbir bulgu taşımayan kadınların, kanser ve müdahale edilmediği takdirde zamanla kansere dönüşecek öncü bulgular yönünden sistemli bir testten geçirilmesi olduğunu anlatarak, meme kanserini erken saptadığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış tek testin mamografi olduğunu belirtti.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) ülkelerin gelişmişlik duruma göre 40 yaş üzerindeki kadınlara farklı meme kanseri tarama programlarını önerdiğine değinen Örgüç, şu bilgileri paylaştı:
"Gelişmiş ülkelerde 40-69 yaş grubundaki tüm kadınlara meme kanserinin erken tanısı için mamografik tarama tavsiye edilmektedir. Düzenli bir program kapsamında uygun mamografik tekniklerin kullanıldığı Amerika Birleşik Devletleri ve bazı gelişmiş ülkelerde, kendi kendine meme kontrolü ve hekim tarafından yapılan meme muayenesi gibi yöntemler de artık önerilmemektedir. DSÖ, sağlık sistemleri zayıf, tüm kadınların tarama programına alınamadığı, uygun teknik ve deneyimle mamografi yapılamayan ülkelerde, bütçe yetersizliği nedeniyle klinik meme muayenesini önermektedir. Ancak bunun kaçınılmaz sonucu, geç evrede yakalanan kanserler ve artan ölüm oranlarıdır."
Şebnem Örgüç, Türk kadınlarının modern tıbbın imkanlarından dünya standartlarının en üst seviyesinde yararlanmayı hak ettiğini vurgulayarak, "Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) projesi kapsamında ülke geneline yayılmış, düşük doz radyasyonla çalışan mamografi cihazlarıyla 40-69 yaş grubu kadınlara iki yılda bir toplum bazlı ücretsiz tarama hizmeti verilmektedir. KETEM sayısı 2018 itibarıyla 81 ilde en az bir tane olmak üzere toplam 202'ye ulaşmıştır. Bu sayede 20 binden fazla kadına erken evrede meme kanseri tanısı konulmuştur. Radyoloji uzmanı hekimlerimizin eğitim, bilgi ve becerileri gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarıyla eşit düzeyde olup özveri ile kadınlarımıza hizmet vermeyi garantilemektedir. TRD Meme Radyolojisi Eğitim ve Bilimsel Araştırma Grubu, Sağlık Bakanlığının KETEM uygulamalarında eğitim sürecinde önemli katkı sağlamaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Mamografi karşıtlarının en büyük söylemlerinden birinin, X-ışını kullanılan bir yöntem olması nedeniyle radyasyonun istenmeyen etkileri olduğuna işaret eden Örgüç, şunları kaydetti:
"Tıp literatüründe mamografi nedeniyle meme kanseri olduğu kanıtlanan bir vaka yoktur. Ancak ömür boyunca tarama programına katılan bir kadında mamografi kaynaklı radyasyondan kanser oluşma oranı istatistiksel olarak 10 bin-100 binde 1 kadar hesaplanmaktadır. Bu doğal kaynaklardan alınan radyasyon kökenli kanserler ile benzer ve faydalı etkileri yanında önemsenmeyecek bir orandadır. İkinci söylem ise kanser benzeri belirtilerin neden olduğu gereksiz işlemler ve tetkik sürecinde yaşanan kaygıdır. Doğru yürütülen tanı süreçleri ile bu endişe en aza indirilmektedir. Türk tıbbı, üst düzeyde eğitilmiş sağlık personeli, modern donanım altyapısı ile gelişmiş ülkelerin standartlarına sahiptir. Gelişmeleri yakından takip eden hekimlerimiz kadınlarımızla el ele birinci sınıf sağlık hizmeti üreterek meme kanserine karşı verilen savaşta galip geleceklerdir." (AA)