Türk havacılık tarihine denize düşen ilk ve tek uçak olarak geçen Bursa adlı yolcu uçağı 36 yıldır Marmara’dan çıkarılmayı bekliyor. Gazeteci yazar Eylem Türk “Beklerken” adlı kitabı ile kıyıdan sadece 3 mil açıkta ve 80 metre derinlikte bulunan uçağın hikâyesinin peşine düşüyor. Bugün bile İzmir’den dönecek sevdiklerini bekleyen yolcu yakınlarının tek isteğiyse bir anıt mezar…
Saat 17:45...
YER: İzmir Cumaovası Havalimanı. Anons: THY’nın TK 345 sefer sayılı uçağı havalanmak için hazırdır. Yolcuların uçağa teşriflerini rica ederiz.
SAAT: 18:00... F-28 tipi Bursa adlı yolcu uçağı İstanbul’a gitmek üzere havalanır.
SAAT: 18:35... Kaptan Pilot Mehmet Topçuoğlu iniş için kuleden izin ister.
SAAT: 18:39... Uçak piste tekerlek koyar. Ancak tam o sırada alanda elektrikler kesilir ve pilot yeniden havalanıp pas geçer.
SAAT: 18:43... Pilot iniş için tekrar izin ister ancak o sırada Pan Amerikan uçağı kalkış için hazırdır ve pilot önceliğin ona verilmesine müsaade eder.
SAAT: 18:52... Bursa uçağını indirmek için bağlantı kurmaya çalışan kulenin anonsları cevapsız kalır; “TK 345 seni kaybettim. Beni duyuyor musun?”
Bundan 36 yıl önce Türk Hava Yolları’nın İzmir–İstanbul seferini yapan TK 345 sayılı yolcu uçağı Yeşilköy Havalimanı’na inişi sırasında Marmara Denizi’ne düştü. Uçakta kayıtlara göre 37 yolcu ve 4 mürettebat vardı. Hostes Leyla Önal’ın yeğeni Elif’in biletsiz yolculuk yapması sebebiyle kayıp sayısının 41 değil 42 olduğuysa ancak ertesi gün ortaya çıktı. Kazadan 36 yıl sonra gazeteci yazar Eylem Türk herkesin unutmaya çalıştığı bu trajedinin peşine düştü.
Uçuş listesindeki yolculardan Ömer Adula’nın ablası Nil Adula ile Eylem Türk sohbet ederken laf lafı açıp konu uçuş korkusuna gelmiş. Uçağa binmekten çok korkan Eylem Türk, Nil Adula’nın kardeşini bir uçak kazası sonucu kaybetmesine rağmen uçuş korkusu olmamasına epey şaşırmış. Sohbet ilerledikçe kazaya dair birçok ayrıntıyı öğrenen Eylem Türk bugün bile kayıplarının çıkıp geleceğini umanlar ve cenazelere ulaşılamadığı için bir mezarları bile bulunmayan kayıplara karşı bir gönül borcu hissetmiş.
“Yıllardır unutulmuş, görmezden gelinmiş bir kazaydı bu. Benim uçak korkum üzerine konuşurken gündeme gelen kaza üzerine Nil Hanım’ın anlattıklarından çok etkilendim ve bu kitabı yazmaya karar verdim. Ben uçaklarla yollarımı yıllar önce ayırdım, kitabı yazmadan önce de yazdıktan sonra da uçağa binmeyi hiç düşünmedim, binmeyeceğim” diyen Türk kayıp yakınlarına neredeyse iki yıl süren bir çalışmayla ulaşmış. “İşe gazete arşivlerini tarayarak başladım. Kaza sonrası verilen ölüm ilanlarından ailelere ulaşmaya çalıştım.
Ne acıdır ki yolcu yakınları acılarını hep kendi içlerinde yaşamışlar. Acıları ortak olduğu halde hiç biraraya gelmemişler. Kendi aralarında bir birlik oluşturamamışlar. Yurt dışında görüyoruz, benzer olaylarda kayıp yakınları hemen bir araya geliyor. Bu hem arama çalışmaları için iyi bir şey hem de birbirlerinin acılarını hafifletiyorlar. Daha da önemlisi bir anıt yapıp düzenli olarak anma törenleri düzenliyorlar. Oysa bu kazada kayıp yakınlarının gidip dua edebileceği ne bir mezar taşı ne de bir anıt var. Kitabı hazırlarken veda edememenin ne kadar acı verici olduğunu gördüm. Hâlâ bekliyor olmak çok yıpratıcı” diyen yazara göre akıbetinin ne olduğunu bilsen de kaybettiğin sevdiklerini gömemediğin sürece öldüğüne inanmak çok zor.
Kaza sonrasında uzun süre uçağın yeri bile tespit edilememiş. Günler sonra deniz üzerinde görülen yağ tabakası bile umut olmuş. Ancak o da batık bir gemiye ait çıkmış. Oysa uçak Ambarlı açıklarında sadece 80 metre derinlikte yatıyor. Enkazın yerinin yıllarca tespit edilememesi ve çıkarılamamasında dönemin yetersiz teknolojisi en büyük etken.
THY 1973'te Hollandalı uçak üreticisi Fokker'dan beş adet F-28 tipi uçak satın almış. Uçaklara Bursa, Van, Sivas, Samsun ve Trabzon adı verilmiş. Van, 1974'te İzmir Cumaovası Havaalanı'nda; Bursa isimli uçak ise 1975'te Marmara Denizi'nde düşmüş. Trabzon adlı uçağın da 1979'da Ankara'da kaza geçirmesi üzerine THY "uğursuz uçaklar" diye anılan Fokker'lardan Sivas ve Samsun'u satarak elden çıkarmış. Sivas 1989'da Kanada'da, Samsun ise 1994'te İran'da düşerek Fokker'ların makus kaderinin bir parçası olmuş.
TK 345 sefer sayılı uçak inişe geçtiği sırada Yeşilköy Havalimanı’nda elektrikler kesilir. O dönemde kullanılan jeneratör, kesintilerde 22 saniye sonra devreye girmektedir. Pist ortasında fosforlu çizgi de olmadığı için pilot pas geçmek zorunda kalır. Jeneratör devreye girdiğindeyse artık pist sonuna yaklaştığı için tekrar havalanır. Bu talihsizlik birkaç dakika sonra 42 kişinin hayatını kaybetmesine yol açar. Yolcu yakınları cenazelerine ulaşamadıkları için 36 yıldır İzmir’den gelecek sevdiklerini bekliyorlar. Sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta kayıp yakınlarını biraraya getirmek ve anıt mezar oluşturmak için bir grup kurulmuş. Havacılık Tarihi Uzmanı ve araştırmacı yazar Stuart Kline tarafından kurulan grubun adı “‘BURSA’ TC-JAP UÇAĞININ ANITI OLSUN”. Grubun 800’den fazla üyesi bulunuyor. Kazayla ilgili hazırlanan bir belgeselin danışmanlığını yapan Kline’a göre anıt mezar sembolik de olsa “bekleyenler” için çok önemli.
Kazadan bir gün sonra gazeteler 41 yolcunun kayıp olduğunu duyurmuştu. Uçakta 42 kişinin bulunduğu sonradan anlaşıldı.
25 yıllık gemi kaptanı Süreyya Atabey kaza sırasında 46 yaşındaymış. Evli ve iki çocuk babası Süreyya Kaptan iş için gittiği İzmir’den dönüyormuş. Eşi Diana Atabey “Ölümünün hep denizde olmasını isterdi. Ecel yine onu denizde buldu. ‘Mezarım deniz olsun’ derdi” söyleriyle yer alıyor kitapta. Süreyya Kaptan şimdi çok sevdiği denizin derinliklerinde yatıyor.
Biletini değiştirdi
Kazada henüz 25 yaşındayken hayata veda eden Bedir Nebioğlu’nun eşi Zehra Hanım’ın tek isteği var: Ölmeden önce eşinin bir mezara konduğunu görmek! “Cenazemi alayım, kabristana götüreyim başka bir şey istemiyorum” diyor. Nebioğlu aslında İstanbul’a 20:00 uçağıyla dönecekmiş. Ancak eşine ve çocuklarına bir an evvel kavuşmak için biletini değiştirip 18:00 uçağına binmiş.
Sevdikleriyle vedalaşamadan ayrılanlardan biri de Saint Benoit mezunu, yüksek eğitimini yurt dışında yapmış, çok iyi İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen, henüz 32 yaşında olmasına rağmen gelecek vaat eden başarılı iş adamı Ömer Adula. Adula’nın ablası Nil Hanım gömülmek istemediğini anlatıyor. Ömer Adula Almanya’da okurken bir gün hastalanmış. Hemen kardeşinin yanına giden Nil Adula’ya kardeşi o gün “Beni sakın gömme” diye vasiyet etmiş.
“Bir adaya çıkmıştır”
Yolculardan David Mibahar’ın oğlu İzzet Mibahar yıllarca babasının bir adaya çıktığını hayal etmiş. “Uçak kazasında bir adaya düşenlerin anlatıldığı Lost dizisini seyredince çok ağladım. Keşke babam da böyle bir adaya çıkmış olsa, 36 yıl sonra çıksa gelse. Ben geldim dese keşke…” diyor. David Mibahar’ın 34 yaşında dul kalan eşi Raşel bir daha evlenmemiş. Her kapı çaldığında da kapıyı kocam geldi umuduyla açmış.
Sevdikleriyle vedalaşamadan ayrılanlardan biri de Saint Benoit mezunu, yüksek eğitimini yurt dışında yapmış, çok iyi İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen, henüz 32 yaşında olmasına rağmen gelecek vaat eden başarılı iş adamı Ömer Adula. Adula’nın ablası Nil Hanım gömülmek istemediğini anlatıyor. Ömer Adula Almanya’da okurken bir gün hastalanmış. Hemen kardeşinin yanına giden Nil Adula’ya kardeşi o gün “Beni sakın gömme” diye vasiyet etmiş. “Bir adaya çıkmıştır” Yolculardan David Mibahar’ın oğlu İzzet Mibahar yıllarca babasının bir adaya çıktığını hayal etmiş. “Uçak kazasında bir adaya düşenlerin anlatıldığı Lost dizisini seyredince çok ağladım. Keşke babam da böyle bir adaya çıkmış olsa, 36 yıl sonra çıksa gelse. Ben geldim dese keşke…” diyor. David Mibahar’ın 34 yaşında dul kalan eşi Raşel bir daha evlenmemiş. Her kapı çaldığında da kapıyı kocam geldi umuduyla açmış.
Henüz 19 yaşında olan hostes Leyla Önal’ın ailesi kaza sonrası iki büyük acıyı birden yaşamış. Leyla Önal yeğeni Elif’li İstanbul’a götürmek için yanına almış. Uçuş listelerinde adı bulunmayan biletsiz yolcu Elif’in talihsiz yolculuğundan herkesin bir gün sonra haberi olmuş.