Marslı Erkek Ve Fransız Kadını

Gerçekten farklı mıyız ?

Elimde John Gray efendinin yazmış bulunduğu “Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten” adlı kitap var.

Erkek ve kadın vaktiyle Mars ve Venüs gezegenlerinde konuşlanırken bir gün ansızın Venüs gezegeni Marslılar tarafından istila edilmiş. Venüslüler öyle güzel ağırlamış ki Marslıları bir daha ayrılmak istememişler. Ve nedense hepsi beraber Dünya’ya gelmişler. Her şey çok giderken bir sabah beyinleri resetlenmiş olacak ki, Mars’tan ve Venüs’ten geldiklerini unutmuşlar ve başlamış çatışmaları.

Yazarımız ise bunu bir akşam eve geldiğinde sevgili karısı tarafından haşlanıp, kapıyı çarpıp evden çıkacakken fark etmiş. Az evvel kıyameti koparan kadın bir anda “lütfen gitme sana ihtiyacım var”, diyerek adamımızın bu günlere gelmesine neden olacak sihirli sözleri sarf etmiş. Öyle ya, iyi gün dostu mu olmak gerekirmiş bir tek! Bunu fark eden yazarımız kendini kadın-erkek ilişkilerine adamış. Mükemmel giden evliliği esnasında diğer evlilikleri de kurtarmak için seferberlik ilan etmiş.

Reklam
Reklam

Yazarımıza göre ilk kural: Herkes nerden geldiğini unutmamalı! Bir kadını eleştirmeden önce onun ne kadar problem çıkarmaya müsait bir yapısı olduğunu unutmamak gerekir. Ay pardon, kadın narindir, onu dinlemelisiniz, diyor yazar. Aslında işime gelmesi gereken bu kuralı nedense hiç sevmedim. Bir erkeğe de asla “şunu yapmalısın, böyle olmalısın” gibi sözler kullanmamalıymışız. Çünkü erkek beyni bunu “sen işe yaramazsın!” olarak algılıyorlarmış. E doğru algılıyorlarmış, mesele nedir o halde?

Velhasıl kelam, kadın-erkek ilişkileri konusunda sekteye uğratıldığınızı düşünüyorsanız bu kitabi hiç okumayın. Yok efendim kadını dinlemelisiniz, erkeği mağarasında yalnız bırakmalısınız falan. Yiyin birbirinizi, rahat olun.

PEKİ, YA FRANSIZ KADINLARININ ÇILDIRTAN ZAYIFLIĞI!

Fransa’ya, Fransız kültürüne ve kadınlarına olan ilgim malum, ancak bu kadar ileri gidip Fransız kadınlarının yeme içme alışkanlıklarını uygulayacak değilim. İstisnalar her yerde olduğu gibi burada da kaideyi bozabilir, Bir ara Paris’e gidebilirsem yolda gördüğüm herhangi şişman bir kadının yüzüne bakıp “eheheheh” diyebilecek kadar hafızama aldım “Fransız Kadınlar Niçin Kilo Almaz?” isimli bu kitabı.

Reklam
Reklam

Mireille Guiliano isimli bir hanımefendi, ilk gençlik döneminde Amerika’ya okumaya gidiyor. Bir yıl sonra geri geldiği Fransa’ya Amerika hediyesi olarak 9 kilo getiriyor. Babasının “patates çuvalına benzemişsin!” cümlesine çok içerleyen kızımız kendisini depresyonun kollarında buluyor. Ve o günlerde evlerine gelen doktorları sayesinde eski formuna geri dönüyor. Sırrı ise “Fransız kadınlarının genlerinde bulunan o doğal gücü fark etmek!” Fransız kadınlarımız bol bol ve azar azar yiyerek yemek yeme eylemini adeta bir işkenceye dönüştürüyorlar anladığım kadarıyla. Yemek yemek bir keyif ve onlar bu keyfi olabildiğince uzatıyorlar. İşin doğallı ise genlerinde! Bir Fransız kadını illa ki zayıf ve narin olmalıdır!

Sizi bilmem ama benim için bu bilgileri edinmek hiç bir işe yaramadı. Kitabın aralarına serpiştirilmiş bir kaç yemek tarifi ise, malzemelerine ve yapılışına bakılırsa hayata geçirildiğinde bir felakate yol açabilecek kadar kötü. Bu sebeple ben, “Pazartesi Rejime Başlıyorum” kampanyasının verdiği gazla Bir Türk yağ yakma usulü olan “sabahları aç karnına ılık ve dinlendirilmiş maden suyu içme” eylemine başladım. Şimdi ayağımın altında beni bekleyen bir koli maden suyu var. Dinleniyorlar.

Reklam
Reklam