Ahmet Hakan'ın öğrencilerin kendisini neden istemediğine yönelik sorusuna Prof. Dr. Melih Bulu'nun yanıtı şöyle oldu:
Öğrencilerin argümanları şu: 'Sizin kişiliğinizle ilgili sorunumuz yok, CV'niz çok iyi. İddianız da çok iyi. Ama seçimle gelmediniz.' Argüman temelde seçimle gelmemiş bir rektör olmam.
Benim argümanım da şu: Ben seçimle gelmemiş ilk rektör değilim. 2016 yılından beri Türkiye'deki benim yöntemimle atanıyor. Dünyada da birçok üniversitenin rektörü seçimle gelmiyor, bunlar dünyanın en önde gelen üniversiteleri. Dünyada zaten akademisyenlerin oy vererek seçip atadığı üniversite sayısı çok az. Dünyanın belli başları üniversitelerinde böyle bir yöntem yok. Bizde de yok.
Prof. Dr. Bulu, Ahmet Hakan'ın "Siyasi geçmişiniz bir mesele olarak masada mı?" sorusuna şu karşılığı verdi:
Biraz önce öğrencilerle yaptığımız konuşmalarda bu gelmedi önüme açıkçası. Benim siyasette bulunmamın akademik bir bakış açısıyla olma argümanım var benim. Ben ODTÜ'de öğrenciyken ilk SHP'de başladım. Sonra LDP Gençlik Teşkilatı Başkanlığı yaptım, en son da AKP teşkilatında görev aldım.
Bir ülkenin nasıl yönetildiğini anlama amacıyla girmiş bir gözlemci olduğum için insanlar herhalde bunu anladılar ve o argümana gitmiyorlar.
Ahmet Hakan'ın "Dinlediğiniz müzikten, hobilerinizden bahsediyorsunuz. Bu kendini ispatlama çabası olarak algılanıyor. Niye kendinizi sürekli anlatma gayreti içerisindesiniz?" sorusu üzerine Prof. Dr. Bulu, "Ben bunu vurgu yapmıyorum ama hobilerim sorulunca söylüyorum. Söylemediğim birçok özelliğim daha var, onları da söylesem TT olur muhtemelen. Ne tür müzik dinlersiniz diyorlar, ben de söylüyorum." dedi.
Bizim kendi öğrencimizin kültüründen gelen bir protesto... Genelde rektör değişimlerinde bu oluyor Boğaziçi Üniversitesi'nde. Ama maalesef benim durumumda başka unsurlar da devreye girdi. Bu da tutuklananların kimliğinden belli. Bizim öğrencilerimiz bunu zaten fark ettiler ve diğer dış gruplarla bir araya gelmiyorlar. İnşallah bu olunca da biz kendi içimizde kendi meselemizi daha rahat çözeriz diye düşünüyorum.
1992 yılında yüksek lisansla başladım. Bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra doktora için döndüm. Yaklaşık 8 sene Boğaziçi'nde öğrencilik yaptım. Tanıdıklarım, hocalar, öğretim görevlileri var. Çok iyi tanırlar beni. Ders verme sürecim de oldu burada. Her bulduğum fırsatta da yemeklere katılmaya gayret ederim çünkü orada hocalarım bir araya gelir ve genelde bilimsel konularda tartışmalar olur.
Ben tabii sırtını dönen hocalarla konuşacağım tabii. Aralarında beni tanıyanlar muhtemelen yoktur diye düşünüyorum. İsteyen sırtını döner, isteyen elini sıkar; biz buna alışığız. Önemli olan herkesin görevini iyi yapıyor olması. Hocaların dersini iyi veriyor, makalesini iyi yazıyor olması lazım. Ben sırtını dönmüş dönmemiş çok umrumda değil. İşini iyi yapsın insanlar, bu çok daha önemli.
Prof. Dr. Bulu, "Boğaziçi kültürü nedir? ODTÜ kültürü diye bir kültür var mıdır?" sorularını şöyle yanıtladı:
Ben lisansımı ODTÜ'de okuduğum için ODTÜ kültürünü de çok iyi bilen birisiyim. Kültür demekten öte ekol demek daha doğru. Bilkent'in de bir ekolü oluştuğunu düşünüyorum. Bütün üniversitelerimizin henüz ekolü oluşmadı. Ama eski üniversitelerin, köklü üniversitelerin kendi içerisinde zaman içerisinde oluşturdukları uzlaşma zemini oluşmuştur. O zemin de kültürü oluşturur.
Boğaziçi kültürü dediğimiz şey, kurucu ekolün de etkisiyle insanların fikirlerini serbestçe söylediği, karşıdakinin katılmasa bile katılmıyorum dediği ama asgari müştereklerde bile uzlaşmayı başarabilen bir kültür. Belli kurallarla hareket eden mekanizmaların olduğu bir kültür. Birçok benzeri bileşenler var. Eğitim dilinin İngilizce olmasıyla beraber Avrupa ve Amerika'ya daha yakın olan bir kültür.
Tabii ki bir tepki bekliyordum. Bendeki olay biraz da konjonktürün de boş olması, Türkiye'de farklı bir gündem olmamasıyla... Benim atamamın açıklanmasının insanların 4 gündür evde olması nedeniyle çok daha yukarılara çıktı. Daha önce bu tip tepkiler üniversitenin kendi içinde kalırken tepkiye özellikle pazartesi günü dışarıdan da katılımların olması olayı farklı bir boyuta oturttu.
Bugün konuştuğum öğrencilerin hemen hemen hepsi Boğaziçiliydi. İtiş kakış yapanlar Boğaziçili değil, dışarıdaki unsurların içeri girme şeyinde oldu. Polise bir kez daha çok teşekkür ederim. İnanılmaz bir ajitasyon olmasına rağmen en ufak bir şey yapmadılar. İnanılmaz sabırlılar, inanılmaz işlerini iyi yapıyorlar. Ama Boğaziçi öğrencisi elini kolunu sallayarak kimliğini gösterince kampüse girdi. Ama Boğaziçili olmayanlar işi yoksa okula girmesin demiştim. Polisimiz bunu çok iyi başardı. Videoları da seyrettim, inanılmaz saldırı vardı polisin üzerine.
Bunun bir mantığı var arkasında. Kapı kırılmış, kapının da dik durması için en basit bir yöntem olarak kelepçe takmışlar. O kapının yanında zaten yaya geçiş yolu var, insanlar oradan geçiyordu. Bunun hikayesi bu.
BRANŞI
Endüstri Mühendisliği okudum. Daha sonra İşletme'de yüksek lisans ve doktora yaptım. Uzmanlığım şehirlerin, ülkelerin, sektörlerin rekabetçiliği. Savunma sanayiinin Ankara merkezli gelişmesinde çok güzel işler yaptık. Ünivesritede okurken FNSS'te çalıştım kısa bir süre. Savunma sanayi işlerinde oldum hep. Uluslararası şirketlerde de oldum, yöneticilik yaptım. Bu tecrübelerimin bulunduğum üniversitelere katkısı oldu.
Zafer Yenal'ın istifa ettiğini bilgisi paylaşılması üzerine Prof. Dr. Bulu, "Hayırlısı olsun, olabilir tabii ki. Benim danışmanım değil, o yüzden bilmiyorum." dedi.
Akademik olarak da bulunduğum alanda fena değilimdir. Rekabet stratejilerinde dünyanın 1 numaralı ismiyle çalıştım. Bu kapsamda da birçok akademik uluslararAsı yayınım var. Uluslararası dergilerde de editörlüklerim var. İnsanlar virgül, noktalarımla uğraşıyorlar. Bu iyi bir şey tabii. Akademik olarak söyleyeceğim şeyler, benim cevabım bu.
Tabii ki. Aday olanlar adaylık başvurusu yapıyor. Bu YÖK'te teknik yeterlilik filtresinden geçiyorsunuz. Daha sonra bunlar cumhurbaşkanına sunuluyor. Cumhurbaşkanı da ona göre bir atama yapıyor.
Ben Cumhurbaşkanı tarafından atanmış bir rektörüm, pek mantıklı gelmedi. Kanunen rektör benim, imza yetkim de vardır diye düşünüyorum.