Ellis Cose
Yazar
Barack Obama 2008'de seçildiği andan itibaren birçok gözlemci, ABD başkanının ardında bırakacağı mirasın yaptıklarıyla bir ilgisi olmayacağını düşünmüştü.
Bir zamanlar siyahların tarlada pamuk toplamaktan fazla bir işe yaramayacağı düşünülen bir ülkede, Obama, sadece seçimi kazanmasıyla, ten renginin aşılmaz bir engel olduğu tabusunu yıkmıştı.
Yalnız bir aday değil, bir ilerleme ve umut sembolüydü Obama. Bu haliyle, devlet başkanlarını değerlendirirken dikkate alınan tüm unsurları devre dışı bıraktı.
Ancak iktidardaki yönetim süreci ve ülkeyi felce uğratan ekonomik durgunluk, Obama'yı bulutlardan aşağı indirdi. Dört yılı geride bırakmış biri olarak, ikinci kez aday olması artık sembolizme değil, sonuçlara dayanmak zorundaydı. Ve imkansız olan şeylerin beklentisini yarattığı için de, kaçınılmaz olarak, yaptıkları yetersiz kaldı.
Obama'nın önünde artık sadece seçim kazanmasıyla tarihe geçen biri olmayacağını göstermek için dört yılı daha var.
Bu tabii ki, ilk döneminin boş geçtiği anlamına gelmiyor.
Obama sağlık konusunda adımlar attı, Usame Bin Ladin'in öldürülmesini onayladı ve Amerikan otomotiv sanayiinin yardımına koştu. Yakın tarihte benzeri görülmeyen ekonomik krizle de iyi mücadele etti.
Ancak bundan sonra yapmayı vaat ettikleri, şimdiye kadar başardıklarından daha ilginç. Sandy kasırgası ardından New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, desteğini açıklayamaya varacak kadar Obama'nın iklim politikalarına güvendi.
Oysa seçim kampanyasından ABD başkanının bu konudaki tavrını anlamak pek mümkün değildi. Kampanya, iklim değişikliğine girmemeyi tercih etmişti.
Barack Obama, görevinin geri kalan döneminde tarihe büyük bir lider olarak geçecekse, küresel ısınma konusunda konuşmaya başlaması ve fark yaratacak çapta bir enerji politikası açıklaması gerek.
ABD Başkanı tabii ki ekonomik konularla uğraşmak zorunda kalacak. Yıl sonunda beklenen mali uçurum, bütçe ve vergilerle ilgili zor seçimler yapmasını gerektirecek. Tekrar seçilmiş olması Obama'ya bu mücadelesinde daha önce sahip olmadığı gücü verecek.
ABD Başkanı'nın bundan böyle başını ağrıtabilecek kongre üyelerini etkilemek için, gücünü ve karizmasını kullanması gerekiyor.
Sembolik başkanlığın sınırları ötesine geçse bile, Obama'nın, sembolizmin altındaki gerçekleri görmesi şart.
Amerika'nın etnik çeşitliliğin giderek arttığı bir ülke olması Obama'nın seçilmesinde rol oynadı.
Azınlık oylarının artması, rakibi Mitt Romney'nin beyazlar arasında sahip olduğu avantajı ortadan kaldırmakta rol oynadı.
İleri görüşlü hiçbir Amerikalı politikacı, ülkenin yeni nüfus yapısını görmezden gelemez. Bu gerçek en başta Obama'nın göçmen yasasını ciddi bir şekilde reformdan geçirmesini gerektirir. Bunun da ötesinde Amerika'nın etnik ve ekonomik ayrımı aşmakta daha yaratıcı davranması gerektiğini kabul etmek gerekir.
Başkanlık yarışı eğitimde yenilik vaatleri içermesine karşın, yoksul azınlıkların başarı oranı düşük okullara mahkum kalmasına çare olmadı.
Obama da milyonerlerin vergide kendi paylarına düşeni ödemeleri gerektiğinden bahsederken, farklı gruplar arasındaki ekonomik uçurumu ortadan kaldırmaya yönelik bir vizyon sunmadı. İkinci görev döneminde bu konuları gündeminin başına taşıması gerekiyor.
Amerikalılar Obama'nın ilk başkanlık döneminin kolay geçmediğini; her adımda muhalefetin direnişiyle karşılaştığını biliyorlar. Düş kırıklıklarına rağmen ona ikinci bir şans tanımalarının nedenlerinden biri de bu. Ancak artık ondan ortaya birşeyler koymasını bekliyorlar.
Obama'nın ikinci görev dönemini sınayacak esas konu, bu beklentilere ne kadar yanıt vereceği olacak.