Bankanın internet sitesinden derlenen bilgiye göre Merkez Bankası, bugün itibarıyla kuruluşunun 87'nci yılını kutluyor.
Tarihi olarak bakıldığında Osmanlı Devleti'nin klasik örgütlenme düzeninde ekonomik faaliyetler hazine, darphane, sarraflar, vakıflar, bedestenler ve loncalar gibi birçok farklı kesim tarafından yürütülüyordu.
Osmanlı Devleti, ülke içerisindeki borçlanma ve savaşların yarattığı mali sıkıntılardan dolayı, Kaime-i Nakdiye-i Mutebere (Kaime) isimli kağıt paraları bastı ve 1840 yılında dolaşıma çıkarttı.
1854 yılındaki Kırım Savaşı sırasında, yurt dışından ilk kez borçlanan Osmanlı Hükümetinin; dış borçların ödenmesi konusunda aracılık görevi üstlenecek bir devlet bankasına ihtiyaç duyması üzerine, 1856 yılında Ottoman Bank (Bank-ı Osmanî) kuruldu. Merkezi Londra'da bulunan İngiliz sermayeli bu bankanın yetkileri; küçük miktarlarda kredi vermek, Hükümete avans sağlamak ve bazı Hazine bonolarını iskonto etmekle sınırlandırıldı.
1863 yılında Ottoman Bank, kendini feshederek İngiliz-Fransız ortaklığı altında Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası) adını aldı ve bir devlet bankası niteliği kazandı. Bankaya, 30 yıllık bir süre için banknot basma ayrıcalığı ve tekeli verildi. Osmanlı Bankası ayrıca; devletin haznedarlığını üstlenerek gelirleri tahsil etmek, Hazinenin ödemelerini yerine getirip bonolarını iskonto etmek, iç ve dış borçlara ilişkin faiz ve anapara ödemelerini yapmakla da görevlendirildi.
Osmanlı Bankası sermayesinin yabancılara ait olması, zamanla tepkilere yol açtı. Bu durum, ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temelini oluşturdu. Yerli sermayeye dayalı bir merkez bankası kurma çabaları, 11 Mart 1917 tarihinde Osmanlı İtibar-ı Millî Bankasının kurulması ile sonuçlandı. Bu banka, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgi ile ayrılması nedeniyle, merkez bankası işlevlerini görecek bir ulusal banka olma amacına ulaşamadı.
Cumhuriyet Dönemi
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, dünyada ortaya çıkan emisyon sağlayacak merkez bankalarının oluşturularak ülkelerin kendi para politikalarını bağımsız olarak belirlemeleri yönündeki eğilimin etkisiyle ve Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla güçlendirmek amacıyla bir merkez bankası kurulması yönündeki tartışmalar ve çalışmalar hız kazandı.
Bu konunun ilk kez ele alındığı 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde, özellikle "millî devlet bankası" kurulması fikri üzerinde duruldu. 1927'de Maliye Bakanı Abdülhalik Renda'nın merkez bankası kurulması hakkında sunduğu kanun taslağı kabul edildi. Ayrıca merkez bankasının kuruluş aşamasında yardımcı olması için diğer ülkelerin merkez bankalarından da görüş istedi.
1928 yılında Türkiye'ye davet edilen Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Dr. G. Vissering, hazırladığı raporda hükümete bağlı olmayan ve bağımsız bir merkez bankasının gerekliliğine dikkati çekti. Bir yıl sonra İtalyan Uzman Kont Volpi, Türk parasının istikrarının sağlanması için bir merkez bankası kurulmasının şart olduğunu belirtti.
Bu gelişmelerin ardından hükümet merkez bankası kurulmasına ilişkin gerekli yasal çerçevenin hazırlanması için harekete geçti. Lozan Üniversitesinden Prof. Leon Morf'un katkılarıyla Merkez Bankası yasa tasarısı hazırlandı. Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce 11 Haziran 1930'da kabul edildi. 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu adı ile 30 Haziran 1930'da Resmi Gazete'de yayımlandı.
Farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen işlevlerin tek elde toplanmasının ardından, 3 Ekim 1931'de faaliyetlerine başlayan Merkez Bankası, bugün itibarıyla 87'nci kuruluş yıl dönümünü kutluyor.
Banka, diğer kamu kurumlarından tamamen ayrı ve bağımsız statüsünün bir göstergesi olarak, anonim şirket biçiminde hukuki varlığını kazandı. Bankanın hisseleri; A, B, C ve D olmak üzere toplam 4 sınıfa ayrıldı. A sınıfı hisseler Hazineye, B sınıfı hisseler milli bankalara, C sınıfı hisseler yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere ve D sınıfı hisseler Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrıldı.
Banknot matbaası kuruldu
İkinci Dünya Savaşı'nın olumsuz etkilerinin hissedildiği 1940'lı yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de Merkez Bankası kamu kesiminin finansman açığını kapatmaya yönelik uygulamalarda bulundu.
1950'li yıllarda, büyüme ve hızlı kalkınmanın finansmanı Merkez Bankası kaynaklarından sağlandı. Hazineye kısa vadeli avans imkanı verilerek banka kaynakları kamunun kullanımına açıldı. Bu dönemde Merkez Bankası için gerçekleşmiş olan önemli bir gelişme de 1955 yılında Banknot Matbaasının kurulması ve 1957 yılından itibaren banknotların ülkede basılmaya başlanması oldu.
Planlı ekonomiye geçişin yaşandığı 1960'lı yıllarda Merkez Bankası, ekonomik koşullara ve sanayinin gelişimine paralel olarak, genişlemeci para politikaları izledi ve kamuya kaynak sağlamaya devam etti. Bu dönemde ayrıca, kambiyo kontrolüne ilişkin uygulamaların büyük çoğunluğu Merkez Bankasına devredildi.
1211 sayılı kanun
Dünya genelinde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan değişikliklere uyum sağlamak ve Merkez Bankasının etkinliğini artırmak amacıyla, 14 Ocak 1970'de 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edildi. Böylelikle tarihinde yeni bir dönem başlayan Merkez Bankası, kısmen de olsa, dönemin ekonomik ve merkez bankacılığı alanındaki yeniliklerini yansıtan bir yapıya kavuştu.
Söz konusu kanun bankanın yasal statüsü, organizasyon yapısı, yetki ve görevlerinde önemli değişiklikler getirdi.
Anonim şirket statüsü korunan Merkez Bankasının sermayesi, 15 milyon liradan 25 milyon liraya yükseltildi. Hazinenin sahip olduğu sermaye payının yüzde 51'den az olamayacağı da kanunda yer aldı.
1211 sayılı kanunun getirdiği bir diğer yenilik de Guvernörlük adı verilen Başkanlık makamı oldu. Dış temsil ve ilişkilerde denklik, protokolde eşitlik sağlanması amacıyla kurulan Başkanlık makamına; ilk olarak Naim Talu getirildi.
Guvernörlük makamının yanında, Başkan ve Başkan Yardımcılarından meydana gelen Yönetim Komitesi adı altında yeni bir karar alma organı oluşturuldu.
Bankanın en üst karar alma organı statüsündeki 8 üyeli İdare Meclisi ise, 6 üyeli Banka Meclisine dönüştürüldü
İlgili kanun, Merkez Bankasına ait görev ve yetkilerin artırılması açısından da önemli yenilikler içerdi. Hazineye verilebilecek kısa vadeli avans miktarının üst sınırı, ilgili yıla ait bütçe ödeneklerinin yüzde 15'i oranında yükseltildi.
1980 sonrası dönem
1980'lerde yaşanan ekonomik gelişmeler; hem Türkiye hem de Merkez Bankası açısından bir dönüm noktası niteliğinde oldu. 24 Ocak 1980'de açıklanan kararlar ile Türkiye ekonomisinde yapısal bir dönüşüm başlatıldı.
Başlatılan finansal serbestleşme süreci ile para ve kur politikalarının Merkez Bankası tarafından piyasa ekonomisi ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi için gerekli alt yapının sağlanması yönünde önemli adımlar atıldı. Para politikası kapsamında, mevduat ve kredi faizlerinin piyasa koşullarında belirlenmesi hükme bağlandı.
Türk parası, yabancı paralar karşısında devalüe edilerek sabit kur rejimi ortadan kalktı.1983 yılında Merkez Bankası, altın ve döviz rezervlerini etkin bir biçimde yönetmek konusunda yetkili hale getirildi. 1987'de açık piyasa işlemleri yapmaya başlayan banka, modern anlamda para ve döviz piyasalarının kurulmasına da öncülük etti.
1989'da Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karar ile ekonomik birimlerin döviz ile işlem yapmalarına izin verildi ve Türk parasının konvertibl ilan edilerek görece daha esnek bir döviz kuru rejimine geçildi.
1990'da banka ilk defa kamuoyuna duyurduğu para programı ile döviz kurları ve faiz oranlarındaki istikrarı bozmadan piyasanın likidite ihtiyacını karşılamayı hedefledi.
21 Nisan 1994'te Hazinenin Merkez Bankası kaynaklarını kullanma sınırı getirildi. Bunun yanında; 1997 yılında imzalanan bir protokol ile 1998 yılından itibaren Hazinenin Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanamayacağı karara bağlandı.
Banka, araç bağımsızlığına kavuştu
Merkez Bankasının 1995-1999 yılları arasında izlediği politika, finansal piyasalarda istikrarı sağlamaya yönelikti. Enflasyonun kontrol altına alınamaması nedeniyle, 2000 yılında döviz kuruna dayalı yeni bir istikrar programı yürürlüğe kondu. Ancak 2000 yılının sonlarına doğru ekonomide artış gösteren güven kaybı ve 2001'de ortaya çıkan kriz; programın sonlandırılmasına neden oldu. Bunun doğal sonucu olarak, 22 Şubat 2001'de döviz kurları dalgalanmaya bırakıldı.
Kriz sonrasında ekonomide yaşanan yapısal dönüşüm sonrası Merkez Bankası Kanunu'nda önemli değişiklikler yapıldı. 25 Nisan 2001'de önemli değişiklikler yapıldı.
Fiyat istikrarını sağlamak, Merkez Bankasının temel amacı olarak açık bir şekilde tanımlandı. Bu çerçevede, Merkez Bankasının para politikası konusundaki uygulamaları ve kullanacağı araçları doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlandı. Böylelikle banka, araç bağımsızlığına kavuştu.
Bankanın fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla, hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceği hükme bağlandu.
Finansal istikrarı sağlamak, bankanın destekleyici amacı olarak tanımlandı. Merkez Bankasının Hazine ile diğer kamu kurum ve kuruluşlara avans vermesi, kredi açması ve bu kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması yasaklandı. Bu sayede bankanın kamusal finansman ihtiyacı için bir kaynak olması engellendi.
Para politikası stratejilerinin ve karar alma mekanizmalarının kurumsallaşması amacıyla, Para Politikası Kurulu (PPK) oluşturuldu.
Paradan 6 sıfır atıldı
2002 yılına gelindiğinde modern bir para politikası stratejisi olan enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasına geçildi. Örtük enflasyon hedeflemesinin uygulandığı 2002-2005 yılları arasında; rejimin gerekli ön koşullarının karşılanmasına çalışıldı. Merkez Bankasının teknik ve kurumsal alt yapısı güçlendirildi, tahmin modelleri geliştirildi ve veri seti genişletildi. Bu süreçte Araştırma Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü şeklinde yeniden yapılandırılmış, iletişim politikalarının etkinliğini sağlamak amacıyla İletişim Genel Müdürlüğü kuruldu.
2005 yılından itibaren, politika kararları ile ilgili öngörülebilirliğin artırılması amacıyla; bir yıllık PPK toplantı tarihleri, bir takvim çerçevesinde önceden açıklandı. Tüm bu süreç sonunda, 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulanmaya başlandı.
1 Ocak 2005'te Türk lirasından altı sıfır atıldı, Yeni Türk Lirası ve Yeni Kuruşlar tedavüle çıkarıldı. 1 Ocak 2009'da paradan "yeni" ifadesi kaldırıldı. Türk lirası banknot ve kuruşlar yenilenen tasarım ve boyutlarla dolaşıma çıkarıldı.
Hali hazırda bankanın sermayesi 25 bin TL olup 250 bin adet hisseye ayrıldı. 2017 yıl sonu itibarıyla, Merkez Bankası sermayesinin yüzde 55,12'si (A) sınıfı, yüzde 25,74'ü (B) sınıfı, yüzde 0,02'si (C) sınıfı, yüzde 19,12'si ise (D) sınıfı hisselerden oluşuyor.
Merkez Bankasının 2018 yılı itibarıyla 3 bin 765 çalışanı bulunuyor.
Kuruluştan bugüne başkanlar
Kuruluşundan bugüne 22 kişi TCMB Başkanı olarak görev yaptı. İlk başkan olan Selahattin Çam 1931-1938 yıllarında arasında bu görevi yürüttü. Çam'ın ardından Kemal Zaim Sunel (1938-1949), Mehmet Sadi Bekter (1949-1950), Osman Nuri Göver (1951-1953), Mustafa Nail Gidel (1953-1960), Memduh Aytür (1960), İbrahim Münir Mostar (1960-1962), Ziyaettin Kayla (1963-1966) Naim Talu (1967-1971), Memduh Güpgüpoğlu (1972-1975), Cafer Tayyar Sadıklar (1976-1978), Hakkı Aydınoğlu (1979-1981), Osman Şıklar (1981-1984), Yavuz Canevi (1984-1986), Rüşdü Saracoğlu (1987-1993), Bülent Gültekin (1993-1994), Yaman Törüner (1994-1995), Gazi Erçel (1996-2001), Süreyya Serdengeçti (2001-2006), Durmuş Yılmaz (2006-2011) ve Erdem Başçı (2011-2016) sırasıyla başkan olarak görev yaptı.
2016 yılında başkanlık görevine getirilen Murat Çetinkaya, hali hazırda görevini sürdürüyor. AA