Merkez Bankası, ikinci enflasyon raporunda açıkladığı 2009 yılı enflasyon hedefini üçüncü raporda da aşağı çekti. İkinci raporda orta noktası yüzde 6 olmak üzere yüzde 4.8 ile 7.2 aralığında açıklanan enflasyon tahmini, üçüncü raporda 2009 yıl sonunda orta noktası yüzde 5,9 olmak üzere yüzde 4,9 ile 6,9 aralığına çekildi.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz yılın Üçüncü Enflasyon Raporu’nu açıkladı.
Yılmaz, 2009 yılı ikinci çeyreğinin, gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında başlayıp 2008 yılı dördüncü çeyreğinden itibaren tüm dünyayı kapsayacak şekilde derinleşen küresel krizin olumsuz etkilerinin hissedilmeye devam ettiği bir dönem olduğunu belirterek, “Bu dönemde, piyasalardaki aşırı sıkışıklığı gidermek amacıyla küresel ölçekte koordineli ve kapsamlı bir şekilde yürütülen maliye ve para politikalarının dengeleyici etkilerine rağmen, iktisadi faaliyet zayıf seyrini sürdürmüştür. Küresel finans sistemine ve iktisadi faaliyete dair açıklanan son veriler, durgunluk sürecinde en kötünün geride kaldığına işaret etmiş olsa da öncü göstergelerdeki iyileşmenin yavaş olması, kredi piyasalarındaki sorunların devam etmesi ve istihdam kayıplarının sürmesi kriz sonrası toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağını teyit etmiştir” diye konuştu.
Enflasyonun son üç çeyrekte kademeli olarak düşerek yüzde 5,73 seviyesine gerilediğini anımsatan Yılmaz, böylece Haziran ayı itibarıyla enflasyonun, yıl sonu hedefi ile uyumlu patikanın etrafında oluşturulan belirsizlik aralığının alt sınırı olan yüzde 6,8 düzeyinin de altında kaldığını kaydetti.*****
ENFLASYONDA SERT DÜŞÜŞÜN YAŞANMASINDA TALEP DARALMASI VE VERGİ İNDİRİMİ ETKİLİ OLDU
Enflasyonda öngörülenden sert düşüşün yaşanmasında talep koşullarındaki hızlı daralmanın yanı sıra emtia fiyatlarında gözlenen gerilemelerin ve mali tedbirler kapsamında yapılan geçici vergi indirimlerinin etkili olduğunu vurgulayan Yılmaz, krizin etkilerinin görülmeye başladığı dönem olan Ekim 2008’den bu yana yıllık enflasyondaki gerilemenin işlenmiş gıda grubunda 19 puana yaklaştığını, enerji grubunda ise 25 puana ulaştığını dile getirdi. Hizmet grubu yıllık fiyat artışındaki yavaşlama eğiliminin, maliyet kaynaklı unsurlardaki zayıflama ve iç talepteki daralmanın gecikmeli etkileri ile yılın ilk yarısında belirginleşerek sürdüğünü anlatan Yılmaz, gelecek dönemde hizmet grubunun enflasyonundaki düşüşün yavaşlayarak da olsa süreceğinin öngörüldüğünü söyledi.
Son üç ay içinde yakın dönem enflasyon beklentilerinin belirgin oranda düştüğünü, orta vadeli beklentilerin sınırlı bir oranda gerilediğini ve beklenti eğrisinin yataylaştığının altını çizen Yılmaz, “Mevcut durumda 2009 yıl sonu için beklentiler yüzde 6,09 ile hedefin belirgin olarak altındadır. Diğer yandan, 12 ve 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentilerinin ortalaması alınarak hesaplanan 2010 yıl sonu enflasyon beklentisi, yüzde 6,5 olan enflasyon hedefi ile uyumlu seyretmektedir” dedi.*****
FAİZ İNDİRİMİ 850 BAZ PUANA ULAŞTI
Merkez Bankası olarak, küresel krizin derinleştiği 2008 yılı son çeyreğinden itibaren enflasyonda hızlı bir düşüş olacağını öngörerek, krizin iktisadi faaliyet ve finansal istikrar üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamaya odaklandıklarını kaydeden Yılmaz, “Bu süreçte bir yandan kısa vadeli faiz oranlarını süratli bir şekilde aşağı çekerken diğer yandan dengeleyici bir likidite politikası izleyerek piyasalardaki sıkışıklığı rahatlatmayı amaçladık. Bu çerçevede, toplam talep koşullarının zayıf seyrini, kredi koşullarında süregelen sıkılığı ve enflasyon görünümündeki iyileşmeyi dikkate alarak, 2008 yılının Kasım ayında başladığımız faiz indirimlerine 2009 yılının ikinci çeyreğinde de devam ettik. Böylece, Temmuz ayı itibarıyla toplam faiz indirimi 850 baz puana ulaştı. Bu dönemde, finansal sistemimizin göreli sağlam yapısına ilişkin farkındalığın güçlenmiş olması, enflasyonda beklenen düşüşe paralel olarak hızlı ve büyük ölçekli faiz indirimlerine gidilebilmesi için elverişli bir ortam sundu” diye konuştu.*****
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER ARASINDA FAİZİ EN ÇOK TÜRKİYE DÜŞÜRDÜ
Merkez Bankası’nın, gelişmekte olan ve enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkeler içinde politika faizlerini en fazla düşüren Merkez Bankası olduğuna dikkat çeken Yılmaz, gerçekleştirilen faiz indirimlerinin yanı sıra, faiz kararlarında aşağı yönlü esnekliği korumaya devam edilmesinin ve risk algılamalarında 2009 yılının ikinci çeyreğinde gözlenen iyileşmenin de piyasa faizlerindeki düşüşte etkili olduğunu kaydetti. Reel faizin durgunluk dönemlerinde daha aşağı seviyelere inmesi, sağlıklı işleyen ekonomilerde beklenen bir değişim olduğunu ancak bunun Türkiye ekonomisinde daha önce gözlenmemiş bir durum olduğunun altını çizen Yılmaz, reel faizlerin mevcut düzeyinin, ekonominin normalleştiğini tescil etmesi bakımından olumlu bir gösterge olduğunu ifade etti.*****
“DARALMA DAHA DA DERİNLEŞECEK”
Piyasa faiz oranlarının para politikasının mevcut duruşunu ve söylemlerini tam olarak yansıtmadığını, getiri eğrilerinin mevcut duruma kıyasla daha yatay olması gerektiğini düşündüklerini belirten Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Küresel ekonomideki toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağına dair görüşler yaygınlık kazanmış olsa da, krizin en kötü dönemlerinin geride kaldığına ilişkin algılamalar, yılın ikinci çeyreğinde küresel finans piyasalarında iyimser bir havanın oluşmasına ve risk iştahının artmasına yol açtı. 2009 yılı ilk çeyreğinde Gayri Safi Yurt İçi Hasıla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,8 oranında gerilerken, mevsimsellikten arındırılmış verilerin daralmanın bu dönemde daha da derinleştiğini ortaya koydu. Yılın ilk çeyreğine ilişkin milli gelir gelişmeleri üretim yönünden incelendiğinde, tüm sektörlerde katma değerin yıllık bazda gerilediği görülmektedir. Sanayi faaliyetindeki hızlı daralmaya paralel olarak hizmet sektörü katma değeri büyümeye en olumsuz katkı yapan bileşen oldu. Milli gelir gelişmeleri harcama yönünden incelendiğinde ise özel kesim talebindeki keskin daralmaya ek olarak stok değişiminin olumsuz katkısı dikkat çekti. Bu dönemde ithalattaki keskin daralmayla birlikte net ihracatın büyümeye yaptığı katkı artmıştır. Kamu harcamaları ise büyümeye yaklaşık 1,2 puanlık katkı yaparak yurt içi talepteki düşüşü sınırladı.”
Para politikası faiz oranlarında süregelen indirim sürecinin yanı sıra alınan mali tedbirler doğrultusunda yurt içi talep ve iktisadi faaliyette kısmi toparlanmaya işaret ettiğinin kaydeden Yılmaz, bununla birlikte, toplam talepteki belirsizliğin ve düşük kapasite kullanım oranlarının gelecek dönemde yatırımlar ve istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin süreceğini ve işsizlik oranlarındaki yüksek düzeylerin özel tüketim harcamalarını sınırlamaya devam edeceğini ifade etti. Yılmaz, finansal koşullardaki sıkılığın da kısmen devam ettiği göz önüne alındığında son dönemde gözlenen kısmi talep canlanmasının gücüne ve kalıcılığına ilişkin belirsizliklerin devam ettiğini belirtti.*****
PETROL FİYATLARINININ 2009’DA ORTALAMA 60 DOLAR OLACAĞI TAHMİN EDİLDİ
Küresel ekonomideki toparlanmanın yavaş olacağı anlaşılmakla birlikte, krizin en kötü döneminin geride bırakıldığına dair algılamaların güçlenmesinin emtia fiyatlarındaki hareketlenmeyi de beraberinde getirdiğinin altını çizen Yılmaz, petrol fiyatlarının 2009 yılında ortalama 60 dolar, 2010 ve sonrasında ise 70 dolar civarında gerçekleşeceğinin varsayıldığını söyledi.
Yılmaz, gıda grubu fiyatlarına ilişkin varsayımlarda değişiklik yapılmadığını, bu grupta yıllık fiyat artış oranının 2009 yıl sonunda yüzde 7,5, sonraki yıllar için ise yüzde 6 olarak gerçekleşeceğinin esas alındığını belirterek, “Yakın dönemde politika faizlerinde bir miktar daha indirim gerçekleştirildiği ve sonrasında faizlerin 2010 yılı sonuna kadar sabit tutulduğu varsayımı altında, enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla 2009 yıl sonunda orta noktası yüzde 5,9 olmak üzere yüzde 4,9 ile 6,9 aralığında, 2010 yıl sonunda ise orta noktası yüzde 5,3 olmak üzere yüzde 3,7 ile 6,9 aralığında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Enflasyonun 2011 yıl sonunda yüzde 4,9, 2012 yıl ortasında ise yüzde 4,8 seviyesine gerileyeceği öngörülmektedir” diye konuştu.*****
“ENFLASYONDA ZAMAN ZAMAN DALGALANMALAR GÖRÜLEBİLİR”
Tahminlerin kısa vadede güçlü baz etkileri nedeniyle enflasyonda zaman zaman dalgalanmalar görülebileceğine işaret ettiğini anlatan Yılmaz, 2009 yılında ilk altı aylık birikimli enflasyonun sadece yüzde 1,83 olması nedeniyle, 2010 yılının ilk yarısında enflasyonun baz etkisine bağlı olarak artış gösterebileceğini dile getirdi. Yılmaz, bütçe dengesi gözetilerek yapılan vergi ve fiyat ayarlamalarının yıllık enflasyon üzerindeki etkilerinin azalmasıyla birlikte, 2010 yılının ikinci yarısından itibaren enflasyonun kademeli bir düşüş eğilimine girerek 2011 yıl sonu hedefi olan yüzde 5,5 düzeyinin bir miktar altında istikrar kazanacağını öngördüklerini vurguladı.
“FAİZ ORANLARI UZUN SÜRE TEK HANELİ DÜZEYDE TUTULABİLİR”
Gelecek dönemde küresel ekonomideki sorunların uzun süre giderilememesi ve bu durumun yurt içi iktisadi faaliyetteki toparlanmayı daha da geciktirmesi durumunda, politika faizlerinde ikinci bir indirim süreci ve sonrasında faiz oranlarının düşük tek haneli düzeylerde uzun bir süre tutulmasının söz konusu olabileceğine dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam etti:
“Öte yandan gelişmekte olan ülkelerdeki kredi kalitesindeki nispi iyileşme sonucunda bu ülkelere sermaye akımlarının güçlenmesi de olası bir senaryodur. Bu durum risk primi ve döviz kuru kanalından enflasyon üzerinde aşağı yönlü bir risk unsuru olarak ortaya çıkabilecektir. Böyle bir durumda da politika faizlerinde daha hızlı bir indirim veya ikinci bir indirim süreci ve sonrasında faiz oranlarının düşük tek haneli düzeylerde uzun bir süre tutulması gündeme gelebilecektir. Küresel ölçekte bütçe açıklarının hızla yükselmesi, uzun vadede enflasyon beklentileri ve dolayısıyla uzun vadeli küresel piyasa faiz oranları üzerinde yukarı yönlü bir risk oluşturabilecektir.”*****
“DENGELEYİCİ MALİ TEDBİRLER BÜTÇE AÇIĞINI ARTTIRDI”
Türkiye’de küresel eğilimlere paralel olarak, krizin iktisadi faaliyet üzerindeki daraltıcı etkisini sınırlandırmak amacıyla uygulanan dengeleyici mali tedbirlerin bütçe açığındaki artışı hızlandırdığını kaydeden Yılmaz, diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında Türkiye’deki kamu kesimi borçluluğunun göreli olarak düşük olmasının, mali alanının geniş olduğu izlenimini verdiğini ifade etti. Bununla birlikte, borçlanmanın vade yapısı, faizlerin düzeyi ve finansal piyasaların derinliğinin dikkate alındığında, dengeleyici maliye politikaları için mali alanın çok da geniş olmadığının görüldüğüne işaret eden Yılmaz, “Dolayısıyla, bütçe açığındaki kısa vadeli genişlemenin borç dinamiklerinin sürdürülebilirliğini temin eden orta vadeli bir program ile desteklenmesi risk primimizin göreli olarak düşük kalmaya devam etmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Piyasada oluşan orta ve uzun vadeli faiz oranlarının tek haneli değerlere kalıcı olarak inmesi mali disiplinin tesisine bağlı olacaktır” dedi.*****
MERKEZ BANKASI’NDAN KISA VADELİ FAİZLERİN ÜÇ YIL TEK HANELİ KALABİLİR SİNYALİ
2011 ve sonrasında ise para politikasının enflasyon görünümünü etkileyen değişkenlerin seyrine bağlı olarak şekilleneceğini dile getiren Yılmaz, krizden çıkışla birlikte mali disiplinin kademeli ve güçlü bir şekilde yeniden tesis edilmesi durumunda, kısa vadeli faizlerin üç yıllık tahmin ufku boyunca tek haneli seviyelerde kalabileceğinin öngörüldüğünü ifade etti.
Yılmaz, “Orta vadede mali disiplinin tesis edileceğine dair taahhütlerin ve yapısal reform sürecinin güçlendirilmesi, gerek beklenti yönetiminin etkinleştirilmesi gerekse para politikası kararlarının olumlu etkilerinin desteklenmesi açısından büyük önem arz ediyor” dedi. (ANKA)