Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK ve FETÖ’nün aynı olduğunu, terörizmin Türkiye’yi yıkmaya çalışan maşaları olduğunu belirterek, “PKK, FETÖ’nün 15 Temmuz’da başaramadığı çözülmeyi tamamlamak, dağılmayı temin etmek için çırpınmaktadır. Hükümete sesleniyorum, arkanızda milletin yardım ve duası vardır. Yanınızda Milliyetçi Hareket’in desteği hazırdır” dedi.MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin Grup Toplantısı’nda konuştu. 15 Temmuz darbe girişiminden itibaren Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadele edildiğini belirten Bahçeli, “Kararlı, haklı ve son derece doğru şekilde FETÖ’cülerin üzerine gidilmektedir. Devlet ve toplum hayatının her hücresine yerleşmiş FETÖ’cülerin ayıklanması için olağanüstü şartlarda emek ve çaba sarfedilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sürece elbette destek veriyor, makul ve meşru görüyoruz. Ancak FETÖ’yle yapılan mücadelenin, FETÖ’cülere yönelik cezri, cebri ve yıldırıcı tedbirlerin aynısının PKK’lılara da uygulanmasını tutarlılık gereği istiyor, bunu bekliyoruz. Hakkari’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da, İstanbul’da patlayan bombalara Ankara’dan alkış tutan, İzmir’den tezahürat yapan, Mersin’den el sallayan terör yedeklerine, terörist sevicilere hak ettikleri dersi vermek hükümet ve devletin namus borcudur. PKK’ya destek veren memurlar, iş adamları, sivil toplum kuruluşları, medya organları ne zaman hak ettiğini bulacaktır? PKK saldırılarını açık veya gizli övenlerin yakasından ne zaman tutulacaktır? PKK’lı diye açığa alınan öğretmenlerin, suçu somut olarak tespit edilen bölücülerin devletle bağının kesilmesi için daha neyin olması beklenmektedir? FETÖ’ye ceberut kesilenler, sıra PKK’ya gelince niçin suspustur?” değerlendirmesinde bulundu.“Bunlar terörizmin Türkiye’yi yıkmaya çalışan maşalarıdır""PKK demek FETÖ demektir. FETÖ, bölücü hainlerin ikizi, eylem yoldaşıdır” diyen Bahçeli şunları kaydetti:“Bunlar terörizmin Türkiye’yi yıkmaya çalışan maşalarıdır. Ve bu iki Türkiye düşmanı örgütün kaynaklarının kurutulması, destekçilerinin tasfiyesi, işbirlikçilerinin sökülüp atılması ertelenmeden, sürüncemeye bırakılmadan gerçekleştirilmelidir. PKK, FETÖ’nün 15 Temmuz’da başaramadığı çözülmeyi tamamlamak, dağılmayı temin etmek için çırpınmaktadır. Hükümete sesleniyorum, arkanızda milletin yardım ve duası vardır. Yanınızda Milliyetçi Hareket’in desteği hazırdır. O halde ne duruyor, ne oyalanıyorsunuz? Ellerine kına çalıp davul zurnayla uğurlanan kahramanlarımızın, salayla baba ocaklarına dönmesine tahammülümüz kalmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Türkiye’ye meydan okuyan insanlığın yüz karalarını bu milletin kahır ve azametiyle tanıştırmak için acele ediniz, elinizi çabuk tutunuz. Türk milletini infazla görevlendirilmiş terör cellatlarını, bunları silahlandıran, yemleyen, pışpışlayan arkalarındaki güçleri rezil etmek, yenilgiye uğratmak artık bir vatan görevidir. Önce millet, önce Türkiye irade ve azmiyle harekete geçme, kan tüccarlarını tepeleme zamanı gelmiştir. Hem korkuya hem de korku tüccarlarına el ele, gönül gönüle, tam bir kenetlenmeyle hadleri bildirilmelidir. Hainlerin temizliği, ihanetin tenkili için gün bugündür. Dünyanın beşten büyük olduğunu söyleyelim; ama Türkiye Cumhuriyeti’nin terörden daha büyük olduğunu dosta da düşmana da hem söyletelim hem de yüzlerine haykıralım.”“Kürt kökenli kardeşlerim, PKK’nın kanlı saldırılarından ziyadesiyle muztarip, en fazla şikâyetçi olan insanlarımızdır”Türkiye’nin ateşle imtihan edildiği günlerde, Van’da bir araya gelip PKK’yı lanetleyerek devletin yanındayız mesajı veren Doğu ve Güneydoğu’daki 16 ilden 181 aşiret temsilcisini de içtenlikle kutladığını vurgulayan Bahçeli, “Bölge insanımızın tercümanı olan ve cesur bir çıkışla yüreklere su serpen bölgenin ileri gelenlerini ayrım yapmaksızın kucaklıyorum. Kürt kökenli kardeşlerim, PKK’nın kanlı saldırılarından ziyadesiyle muztarip, en fazla şikâyetçi olan insanlarımızdır. Hiçbir Kürt kökenli kardeşimin, elinde silah ve bombayla devlete hücum eden, askerimize, polisimize, korucumuza ve masum vatandaşlarımıza kıyan, kurşun sıkan kiralık çete PKK’yı arkalaması düşünülemeyecektir. PKK, emperyalizmin iğrenç bir tetikçisidir. PKK Kürt düşmanlarının, Türkiye’yi hazmedemeyen yedi düvelin, kokuşmuş bir taşeronudur. Kürt kökenli kardeşlerim PKK’nın dümen suyuna girmez, hak yolundan dönmez, günaha ortak olmaz, oyuna gelmez. Devletin varlığına, milletin birliğine zincir vurmaya kalkışmış çürümüşlere, milli ruhu hafife alıp bağımsızlığımızı bozmaya, bin yıllık kardeşliğimizi boğmaya gayret eden batılın piyonlarına tek yürek, tek bilek, tek beden halinde karşı çıkacağız. Zulmetin ateşini göğsümüzde söndüreceğiz. Onlar vatanı bölmek isteseler de, biz böldürmeyeceğiz. Onlar milleti ayırmak, birbirine düşürmek isteseler de, biz bir olacağız hıyanetin emellerini ayaklarımızın altında çiğneyeceğiz. Unutmayınız, muhtaç olduğumuz kudret, aziz Atatürk’ün ifadesiyle, damarlarımızdaki kandadır. Türk milleti tarih boyunca bağımsızlığının bedelini nice feragat ve muhteşem mücadelelerle ödemiştir. Türkiye yaşayacak, bayrak inmeyecek, ezan susmayacaktır. Ve de şehitler ölmez, vatan bölünmez sesi gök kubbemizde sonsuza dek çınlayacaktır” diye konuştu.“Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır”Bahçeli, Türkiye’nin çok ciddi bir beka sorunuyla karşı karşı olduğunu ifade ederek, “İç ve dış güvenlik sorunları giderek ağırlaşmakta, vatanımızı içine alan husumet çemberi giderek daralmaktadır. Bu kuşatmayı kırmak, ülkemizin huzuruna ve güvenliğine kast eden risk ve tehditleri ortadan kaldırmak hepimizin temel önceliği olmalıdır. Milli birlik ve beraberliğin titizlikle korunması gereken bir dönemdeyiz. Kemikleşmiş ön yargıları ve kısır çekişmeleri bir kenara bırakmalıyız. Vatan ve millet sevdasıyla hareket edebilme basiretini muhakkak surette gösterebilmeliyiz. Türkiye hepimizindir, hepimizin ortak vatanıdır. Siyasi gündemde kronik çekişme ve çatışma konusu olarak duran temel sorunları bu anlayışla ele almak, ülkemizin önünü açmak ve geleceğini planlamak durumundayız. Bunların en önemlilerinden birisi de hatırı sayılır zamandır ülkemizi meşgul eden yeni Anayasa kapsamında derinleşen hükümet sistemi tartışmalarıdır. Konu önemlidir; çünkü sistem tartışmaları siyaseti tıkarsa rejim krizine dönüşebilecektir. 10 Ağustos 2014’de Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte anayasal yetki ve sınırları devamlı tartışma konusu yapılmıştır. Bunun yanında başkanlık, yarı başkanlık ve partili cumhurbaşkanlığı ekseninde çok yoğun fikri münakaşalar süregelmiştir. 1 Kasım 2015’ten sonra başlatılan yeni Anayasa süreci başkanlık sistemiyle ilgili anlaşmazlık nedeniyle akamete uğramıştır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü herkes, her mevki ve makam sahibi için bağlayıcı, kapsayıcı ve zorlayıcı niteliktedir. Ve de Cumhurbaşkanı yasalara ve Anayasaya uymak mecburiyetindedir. Hiç kimse kendisini hukukun önünde ve üstünde göremeyecektir. Hepsinden önemlisi, yürürlükteki Anayasanın 6’ıncı maddesinde, hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı ifade edilmektedir. Kanunlar önünde herkes eşittir. Bu itibarla, suç ve suçluyla mücadele edilirken, herhangi bir devlet görevi yerine getirilirken yegâne referans ve müracaat kaynağı hukuk kurallarıdır. Bu kurallar ihlal edilirse, yasa ve Anayasa açıkça yok sayılırsa en başta devleti ayakta tutan dinamikler laçkalaşacak, ardından da toplumsal huzur ve asayiş temelden bozulacaktır. Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır. Bize göre, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bu ihtiyaç acil bir hal almıştır. Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak, olamayacaktır Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız” değerlendirmesinde bulundu.Milliyetçi Hareket Partisi’nin Anayasanın tadilatına veya yeniden yazımına başından beri sıcak ve olumlu baktığını ifade eden Bahçeli konuşmasına şöyle devam etti:“Anayasa, devlet-millet ilişkilerini demokratik ölçülere göre düzenleyen, birlikte yaşamanın asgari kurallarını koyan ve dengeleyen kapsayıcı toplum sözleşmesidir. Bizim Anayasaya bakışımız da herhangi bir değişiklik, bir sapma veya farklı bir anlayışa savrulma yoktur. Dün ne söylemişsek bugün de aynı çizgideyiz. Dün nerede duruyorsak bugün de aynı noktadayız. Özellikle Anayasanın ilk dört maddesinin değişmemesi, değiştirilmesinin dahi teklif edilmemesi hususundaki ısrarımızı kayıtsız şartsız muhafaza ediyoruz. Bu çerçevedeki tutarlı ve sağlam irademizi yıllardan beri samimiyetle koruyor, sürdürüyoruz. Bildiğiniz gibi, 15 Temmuz’dan sonra, TBMM’de grubu bulunan üç partinin değerli temsilcilerinden teşkil edilen komisyon 12 Ağustos 2016 tarihinde faaliyetlerine başlamıştı. Bu komisyon 9 kez toplanarak çalışmalarını sürdürmüş ve son olarak 23 Eylül 2016’da yaptığı toplantıyla görevini tamamlamıştır. Söz konusu uzlaşma komisyonu, Türkiye’nin içinden geçtiği hassas ortamı dikkate alarak yapıcı, uzlaşmacı ve karşılıklı anlayış çerçevesinde görevini ifa etmiş ve sonuçta 7 maddelik mini anayasa değişiklik paketini hazırlayarak genel başkanlara sunmuştur. Daha önce üzerinde uzlaşılan 60 maddelik değişiklik de dikkate alındığında yeni bir anayasa çerçevesinde önemli ve kayda değer bir aşamaya gelindiği görülebilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi millet yararına olduktan sonra her zaman, her zeminde uzlaşmadan, konuşmadan yanadır. Anayasa üzerinde yapılan söz düellolarının son bulmasını, bu meselenin milli birlik ruhuyla, karşılıklı hoşgörü ve saygı dahilinde sonuçlandırılmasını arzulamaktayız. Ne var ki, Türkiye’yi yöneten devlet ve hükümet ricalinin Anayasaya uyma konusunda çok iştahlı ve hevesli olmadığı gelişmelerle sabittir. Cumhurbaşkanı, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiilli başkanlık sistemini dayatmakta, Anayasayı açıkça ihlal etmekte, görevinin sınırlarından tüm eleştirilere rağmen taşmaktadır. Anayasanın 104. Maddesinde Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri, 105. Maddesinde de sorumluluk ve sorumsuzluk halleri düzenlenmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren, Anayasanın amir hükümlerini özüne ve ruhuna aykırı olarak yorumlamış, Anayasanın vermediği yetkileri kendisinde hak görmüş, partili Cumhurbaşkanı gibi davranmış, tarafsızlığına gölge düşürecek şekilde hareket etmiş ve yetkisini aşmış, siyasi propagandalara katılmış, AKP lehine oy istemiş, siyasi polemiklere katılmış, fiilen hükümet başkanı gibi hareket etmiştir. Cumhurbaşkanı’nın bu tutum ve davranışları fiili bir durum oluşturmuştur. Sayın Erdoğan’ın 14 Ağustos 2015’de Rize’de yaptığı konuşmada, yönetim sisteminin değiştiğini, yapılması gerekenin bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesi gerektiğini vurgulaması malumun ilanından başka bir şey olmamıştır. AKP’nin 2’inci Olağanüstü Kongresinde Genel Başkanlığa seçilen Sayın Binali Yıldırım’ın, yönetim yapısındaki filli durumu açıkça dile getiren, aslında örtülü şekilde rahatsızlığını ima eden konuşması da henüz çok yenidir. Hatırlarsanız Sayın Yıldırım aynen şöyle demişti: ‘Bugün yapmamız gereken en önemli iş, fiili durumu yasal hale getirmek, anayasayı ve bu kafa karışıklığını sona erdirmektir. Bunun yolu da yeni bir anayasadır, yeni anayasada başkanlık sistemidir.’ Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’nın 19 Eylül 2016’da New York’ta verdiği bir mülakatta; ‘Türkiye’nin yeni bir süreci Başkanlık sistemiyle devam etmesi’ gerektiğini söylemiştir. Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun Anayasada sınırları çizilen görev, yetki ve siyasi sorumlulukları içiçe geçmiş, birbirine karışmıştır. Anayasa değişmeden yönetim sistemi üzerinde zorlamayla ve fiilen oynama yapılmıştır. Elbette bu çarpık durumun anayasal meşruiyetinin olmadığı da ortadadır. Net olarak söylemek isterim ki, şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Fiili durumla hukuki gerçek taban tabana zıtlık içermektedir."“Filli durum ve dayatmalarla Anayasanın değişeceğini iddia etmek, Anayasayı rafa kaldırmak eğer gaflet değilse vahim bir art niyetlilik ve sinsi bir tezgâhtır”“Parlamenter sisteminin miadının dolduğunu, bekleme odasına alındığını, ayak bağı olduğunu AK Parti yöneticileri ve Sayın Erdoğan defalarca ileri sürmüşlerdir” ifadelerini kullanan Bahçeli, “Ülkemizde hukuksuz, kanunsuz ve Anayasaya tamamen aykırı bir yönetim modeli tecelli etmiştir. Ve Türkiye’nin mukavemeti bu nedenle esnemekte, zayıflamaktadır. Elbette bunu kabul etmek, onaylamak, meşru görmek mümkün değildir. Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın kendisine vermiş olduğu yetki ve sorumlulukları zımnen tanımamakta, deyim ve ifade yerindeyse az bulmaktadır. Sayın Başbakanın buna dünden razı olduğunu bilmeyen, duymayan da yoktur. Anayasanın nasıl değiştirileceği, anayasal hükümlerle belirlenmiştir ve bu kesindir. Filli durum ve dayatmalarla Anayasanın değişeceğini iddia etmek, Anayasayı rafa kaldırmak eğer gaflet değilse vahim bir art niyetlilik ve sinsi bir tezgâhtır. Bir hükümet sistemi belirlenirken tarihsel tecrübeler, içinde yaşanılan coğrafya, sosyo-politik ve ekonomik yapı, siyasi kültür, toplumsal eğilim ve beklentiler mutlaka dikkate alınmalıdır. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde oldubittiyle sistem değişikliği görülmüş şey değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin beka mücadelesi verdiği bugünlerde, siyasi iktidarın ve devletin en tepesinde bulunan Cumhurbaşkanın hukukla ters düşmesi geleceğimiz açısından çok mahsurlu, çok tehlikelidir. Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için karşımızda iki alternatif yol bulunmaktadır. Bunlarda birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilli başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır. Dünyanın hiçbir medeni ve demokratik ülkesinde her gün suç işleyen bir yönetim ve iktidar yapısı görülemeyecek, bundan bahsedilemeyecektir. Bu durum karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse yine karşımıza iki seçenek çıkacaktır. İlk olarak AKP, hazırda tuttuğu veya üzerinde çalıştığı bir anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan daha önceki maddeleri de ihtiva etmek kaydıyla TBMM’ne getirmelidir. Milletvekilleri, ilkeleri ve inançları doğrultusunda vicdanlarının sesini dinleyerek oy kullanacaklar, bir karara varacaklardır. İkinci olarak bu anayasa değişiklik teklifi TBMM Genel Kurulunda ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır ya da 330 eşiğinin üstünde kalarak referandum yoluyla milletin kararına sunulacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin vereceği her karara saygılı ve bağlıdır” dedi.“Türkiye’nin yasa ve Anayasaya uymayan yönetim yapısının derhal düzeltilmesini, hukukun tam manasıyla egemen kılınmasını öncelik görüyoruz”MHP olarak tercihlerinin her zaman olduğu gibi parlamenter sistemin devamı, güçlendirilmesi, reforma tabi tutulması olduğunu ifade eden Bahçeli, “Ancak milletimiz aksini söyleyecek olursa buna da diyeceğimiz herhangi bir şey doğal olarak bulunmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi ilke ve ülkülerine sonuna kadar bağlıdır. Siyasette tutarlı, dürüst, sorumlu ve milli anlayışımızdan taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Demokratik olgunluk, ahlak ve sabırla meseleleri karşılayacağız. Çözüm ve çıkış yollarının aranacağı yer olarak TBMM’yi göreceğiz. Türkiye’nin yasa ve Anayasaya uymayan yönetim yapısının derhal düzeltilmesini, hukukun tam manasıyla egemen kılınmasını öncelik görüyoruz. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz aynı zamanda son sözün de sahibidir. Buna inancımız tamdır. Millet ne derse odur, neye karar verirse boynumuz kıldan incedir. Bizim başkanlık sistemine yönelik kuşku, eleştiri, çekincelerimiz bilinmektedir. Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey’in Dokuz Işık isimli eserinde; Güçlü İktidar- Güçlü İdare: Tek Başkan-Tek Meclis Sistemi başlığıyla dile getirdiği görüşleri de ortadadır. Elbette dönemsel şartlar gereğince başkanlık sistemini savunması, konjonktürel gelişmelerin, stratejik düşüncesinin ve toplumsal ihtiyaçların doğal bir yansımasıdır. Ancak daha sonra da parlamenter sistemle ilgili görüşe dönüş yaptığı bilinmektedir. Mesela, Gönül Seferberliği isimli eserinin 1977 tarihli basımında merhum Başbuğumuz şöyle demektedir: ‘Milliyetçi Hareket Partisi’nin yolu hukukun üstünlüğünü esas alan, çok partili, demokratik, parlamenter, hürriyetçi nizamdır.’ Merhum Türkeş Beyin 1997’de vefatına kadar bir defa olsun başkanlık sistemini gündeme getirmediği, aksine 1985’te tahliye olduktan sonra Turgut Özal’ın başkanlık rejimi arzularına karşı çıktığı hatırımızdadır. Türkiye’nin nasıl ve hangi sistemle yönetileceğiyle ilgili muamma bize göre kapanmalı, bu iş kökünden bitirilmelidir. Bugün milletimizle ve siyasi muhataplarımızla paylaştığımız değerlendirmelerimizin tüm yönleriyle tartışılmasını, ortak akıl ve sağduyunun rehberliğinde başkanlık mı-parlamenter sistem mi sorusunun kalıcı şekilde cevaplandırılmasını diliyor, sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum” şeklinde konuştu.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz