Suriye'de Baas rejiminin çökmesi, Esad iktidarının muhaliflerce devrilmesi gibi gelişmeler üzerine Türkiye diplomasi trafiğini yoğunlaştırıyor. Bu kapsamda perşembe günü son derece önemli bir ziyaret gerçekleşmişti. MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın başkent Şam'daki Emevi Camii'nde namaz kıldığı ziyarette ayrıca Şam'daki yeni yönetimle de temas kuruldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu temasa ilişkin merak edilen ayrıntıları paylaştı. Fidan Suriye'deki yeni dönem ve Türkiye-Suriye ilişkileri konusunda da dikkat çeken birçok mesaj verdi.
Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın, 12 Aralık'ta Suriye'nin başkenti Şam'ı ziyaret etmiş, Emevi Camii'nde namaz kılmıştı.
Suudi Arabistan merkezli Al Hades kanalına bölgede yaşananlarla ilgili röportaj veren Bakan Fidan, Kalın'ın ziyaretiyle ilgili şöyle konuştu:
“Biz İbrahim beyi gönderirken ondan önce hem bölge ülkeleriyle hem Batılı ülkelerle geniş bir istişare içerisinde bulunduk: Şam'daki yeni yönetimle hem bölgedeki ülkeler hem dünya ülkeleri nasıl iletişim kurmalı? Yaptığımız temaslarla orada genel bir algı ve talebi gördük ve herkesin üzerinde aşağı yukarı ittifak ettiği belli prensipler vardı. Bunlar terör örgütlerinin yeni dönemde Şam'dan istifade etmemeleri, özellikle azınlıklara karşı iyi davranılması; Hristiyanlar, Kürtler, Aleviler, Türkmenler başta olmak üzere. Daha sonra kapsayıcı bir hükümetin kurulması gibi, komşularına tehdit olmaması gibi çeşitli oluşmuş görüşler vardı. İbrahim bey bu görüşleri uluslararası toplumun, bölgenin ve bizim tabii ki görüşlerimizi karşı tarafa iletti. Karşı tarafın da verilerini aldı.”
Bakan Fidan'ın Suriye'yle ilgili değerlendirmelerinden öne çıkan kesitlerden bazıları ise şöyle:
“Suriye'deki sıkıntılı dönem başladığında Suriye muhalefeti kuzeyde olanlar sırtlarını Türkiye'ye dayadılar ve özellikle milyonlarca yerlerinden edilmiş mülteci Türkiye'yi kendilerine vatan bildiler, ev bildiler; biz de onlara kucak açtık. Tabii Suriye muhalefetinin Türkiye'de zemin bulması, çalışması önemliydi. Türkiye özellikle Suriye muhalefetinin yapıcı bir şekilde sorunu çözmesi için çok çalıştı.
Astana Süreci bu konuda fevkalade önemliydi, ama maalesef Esad rejimi çok çeşitli sebeplerden dolayı bir türlü bu çözüme yanaşmadı ve bir denklem arasında kaldı: Ya gücü kendi halkıyla paylaşacaktı, halkıyla barış yapıp, ya da dışarıdan gelen hegemonlarla, güçlerle, onu halkına karşı savunan güçlerle gücü paylaşacaktı. Tabii Rusya'yla ve İran'la bu gücü paylaşınca beraber savaştılar, istedikleri kararları alamadılar. Çünkü her ülkenin farklı çıkarları vardı ve bir noktadan sonra Esad gerek halkıyla barışmada, gerek milyonlarca insanı geri getirmede, gerek halihazırda Suriye'de bulunan insanlara hizmet götürmede, temel hizmetleri götürmede, ekonomide başarısız olunca artık sistem kendiliğinden çöktü.”
“Türkiye böyle bir sürecin asla parçası olmadı. Harekat başladıktan sonra HTŞ ve diğer muhalifler tarafından harekat başladıktan sonra bunun en kansız, en problemsiz, en maliyetsiz şekilde nasıl olması için yoğun bir çaba gösterdik, ama onun öncesinde hiçbir ülkeyle veya hiçbir grupla bir araya gelip böyle bir planlama ve çalışma içerisinde olmadık.”
Bakan Fidan'a Esad'ın Suriye'den Moskova'ya kaçışına Türkiye'nin olanak tanıdığı iddiası soruldu. Fidan, “Yok, asla doğru değil. Bu bizim yapacağımız bir şey de değil. Bunu Ruslar kendileri ilan ettiler, kendileri bu işi organize edip götürdüler. Bu konuda bizim bir rolümüz yok" diye yanıt verdi.
Bakan Fidan Türkiye'nin Suriye'de sivil ve demokratik bir devlet inşa edilmesini istediğini belirtip şöyle konuştu:
“(Suriye'de) Hem sivil hem demokratik bir devlet istiyoruz. Suriye şu anda kendi içinde Beşar Esad'dan kurtuldu ama yeni dönemde de birtakım problem, sorun alanları olabilir. O konuyu çözmede bölge ülkeleri olarak bizim Şam'daki yeni yönetime yardımcı olmamız gerekiyor. Zaten asıl çalışmamız gereken nokta da o beraber bir şekilde. Birincisi Şam, yani bir gecede veya bir ayda, bir yılda bir İsviçre demokrasisi beklemek çok şey olur, gerçekçi olmaz. Yani oradaki temel sorunların hali, bir defa yönetimde kuşatıcılığın yansıması önemli. Diğer hem coğrafi olarak hem etnisite olarak orada bir yönetime yansıması olmalı. Orada anayasal vatandaşlık üzerinden, yani çeşitli ayrımcılığı da ve bölücülüğü de teşvik etmeden bir bütüncül milli devlet sınırları içerisinde yönetimin kurulabileceğine inanıyorum.
Burada sadece bir hassas geçiş dönemi var, o da Suriye muhalefetini oluşturan grupların yani kuzeydeki gruplar biliyorsunuz Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Heyet Tahrir el-Şam, güneyde de gruplar vardı ve bunların aslında bir süreç içerisinde artık bir konsolidasyona gitmesi önemli. Bu hassas bir süreç. Ben bu sürecin iyi yönetileceğini düşünüyorum. O konuda elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Çünkü güvenlikle ilgili, asayişle ilgili istikrar sağlandı mı, ekonomiyle ilgili, ticaretle ilgili, kalkınmayla ilgili, altyapıyla ilgili, temel hizmetleri vatandaşa götürmekle ilgili işlemlere de süratle başlanır."
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, Esad rejiminin devrilmesinin ardından perşembe günü Suriye'nin başkenti Şam'a gitmişti.
Kalın Emevi Camii'ni ziyaret edip namaz kılmıştı.
Kalın'ı cami çıkışında büyük bir kalabalık karşılamıştı.
Ayrıca Kalın'ın HTŞ lideri Culani'nin sürdüğü aracın ön koltuğunda oturduğu da görülmüştü.