Muhteşem Yüzyıl'da yine hata

Gündemden düşmeyen Muhteşem Yüzyıl, şimdi de Pargalı İbrahim Paşa'nın öldürülmesindeki bir hata ile yeniden konuşuluyor.


Odasında uyurken öldürülen Pargalı İbrahim Paşa'nın öldürüldüğü gece saraydan çıkarılıp meşaleler eşliğinde kayığa yüklenerek rivayetlerde geçen yerlerden birine gömüldüğünü belirten 'Pargalı'nın Ölümü' adlı kitabın yazarı tarihçi Aykut Can, eldeki bilgiler ışığında Pargalı İbrahim Paşa'nın cenazesinin gündüz gömülmesinin mümkün olmayacağını söyledi.


Tarihçi Aykut Can, "Paşa'nın cenazesini gösteren minyatürlerden gördüğümüz üzere, İbrahim Paşa'nın cesedinin dizide gösterildiği gibi gündüz değil, gece saraydan kimseye gösterilmeden çıkarıldığını biliyoruz. Minyatüre baktığımızda saray görevlilerinin elinde meşaleler var. Bu da gece çıkarıldığını destekleyen bir ayrıntı.

Reklam
Reklam

Bir diğer husus da Paşa'nın cenazesi devlet adamı cenazesi adabına uygun olarak saraydan çıkarıldı. Paşa'nın sadrazam kavuğunu tabutun üstünde görebiliyoruz" dedi.


Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Afyoncu da "İbrahim Paşa'nın naaşı öldürüldüğü gece saraydan çıkarılıyor. Kayığa bindirilerek saraydan uzaklaştırılıyor. Nereye defnedildiği ise tartışmalı. Rivayetlerden biri Galata Fındıklı'da Canfeda Tekkesi civarında olduğu, diğeri denize atıldığı bir diğeri de bugünkü Şişhane sırtlarında Tersane Zindanı yakınlarında bir yerde gömülü olduğu" diye konuştu.


Osmanlı'nın en parlak döneminin anlatıldığı dizide öyle bir hata yapıldı ki...


Kanuni Sultan Süleyman’ın Şehzade Mehmet’i ziyaret için gittiği Manisa Sarayı’nda yerlerde parke olduğu görüldü.


Kanuni Sultan Süleyman ile Hasodabaşı Pargalı İbrahim'in harita başında sefer hazırlığı yaptığı sahne dikkatlerden kaçmadı. Bu fotoğrafı uzmanlara yorumlattıran Habertürk 'padişah makamı'ndaki önemli yanlışların altını çizdi...


Doç. Dr. HÜLYA TEZCAN: Perdeler yeni dönem perdeleri anımsatıyor. Kanuni dönemiyle alakası yok. O dönem perdeler kenarlara toplanmadan aşağıya kadar inerdi. *Kenarlarını dolaşan ponponlu harçlar olmazdı. O dönem perdeler genellikle güvez rengi kadife kumaştan yapılırdı.

Reklam
Reklam

Prof. Dr. HAKKI ÖNKAL: Minyatürlerden de bilindiği gibi o dönemde duvara asılı ağır perdelere rastlanmaz. Buna benzer örtüler çadırlar için söz konusudur.

Prof. Dr. GÜNSEL RENDA: Minyatürlerden de gördüğümüz kadarıyla 16. yüzyıl Osmanlı döneminde bu tür püsküllü, kenarları toplanmış perdeler kullanılmıyor. Bu tür perdeler Dolmabahçe Sarayı'nda olabilir ama Kanuni Sultan Süleyman dönemi Topkapı Sarayı'nda olamaz.


Doç. Dr. HÜLYA TEZCAN: Osmanlı renk ve modellerine uygun değil. Her şeyden önce Osmanlı padişahları kahverengi tonu asla kullanmazlar. Onun yerine yakut kırmızısı zemin üzerine krem, yeşil, mavi, koyu mor, siyah ve nohut rengi ile desenlendirilmiş kumaşlardan dikilmiş kıyafetleri giyerlerdi. Kumaş desenleri o dönemin desenlerini yansıtmıyor. Osmanlı padişahları kemha adı verilen, dokumasında kılaptan denilen altınlı telle dokunmuş kemha, kadife, çatma kadife, seraser denilen ağır, tok kumaşları kullanırdı.

Prof. Dr. HAKKI ÖNKAL: Sultanın ve vezirinin kıyafetleri biçimsel olarak doğru. Desenler ve motifler döneminkileri andırıyor. Ancak kumaş renkleri pastel duruyor. Müzelerdeki ve minyatürlerdeki kumaşlar daha canlı renklerle dokunmuştur.

Reklam
Reklam

Doç. Dr. HÜLYA TEZCAN: Padişah, Batılılar gibi masada oturuyor. Oysa o dönem padişahın yerde oturması, haritalara da öyle bakması gerekir. Sarayda masa kullanımı 18. yüzyıldan sonra başladı.

Prof. Dr. HAKKI ÖNKAL: Sultan kabul töreninde değilse, günlük çalışmasını yapıyorsa bir minder üzerinde oturuyor olmalıdır. Törenlerde ise tahtında oturur.


Doç. Dr. HÜLYA TEZCAN: 16. yüzyılda üç kollu şamdan yok. Tek kollu kullanılıyordu. Üç kollu şamdanlar 18. yüzyıldan itibaren saraylarda kullanılmaya başlandı.

Prof. Dr. GÜNSEL RENDA: Şamdan Avrupa tarzı. Kanuni dönemini yansıtmıyor. Daha çok evimizde kullandığımız şamdanları anımsatıyor.


Prof. Dr. HAKKI ÖNKAL: Sultan'ın, hele hele huzurundaki bir maiyyetinin başının açık olması o dönemler için söz konusu değildir. En azından minyatürler bize bunu söylüyor.


Prof. Dr. HAKKI ÖNKAL: Fotoğrafta görülenler, ilk bakışta hemen içimize sinen bir 16. Yüzyıl atmosferi izlenimi doğurmuyor. Tedirgin edici yönler var.


Doç. Dr. HÜLYA TEZCAN: Yerdeki halı desen olarak dönemi yansıtıyor. Çünkü madalyon desenli halıları Süleymaniye, Selimiye gibi selâtin camilerde görüyoruz. Ancak o halılar mekan için büyük kullanılmış. O dönemde yere çok kaliteli ince hasırlar serilir, onların üzerine de küçük ebatlı halılar yerleştirilirdi.

Reklam
Reklam

Prof. Dr. OSMAN GÜMÜŞÇÜ: Büyük harita Rodos adasına ait. Haritada bir problem yok. Piri Reis'in hazırladığı Kitab-ı Bahriye'de Rodos Adası'nın ayrıntılı haritası mevcut. Ancak dünya haritası ne Piri Reis'in ne de Ali Macar Reis'in hazırladığı dünya haritalarına benziyor. Olsa olsa Avrupalılar'a bir harita olabilir.


Yayınlandığı günden beri tartışma yaratan 'Muhteşem Yüzyıl' dizisindeKanuni Sultan Süleyman'ın yemek yediği sahne cok tartışıldı.

Fotoğraf karesinde padişah Sultan Süleyman ayrı bir sofrada, Sadrazam Piri Paşa, Vezir Ahmet Paşa ise başka bir sofrada yemek yerken görülüyor. Peki padişah sofrasını ve Osmanlı mutfağını yansıtan bu sahnedeki detaylar, sofra düzeni, mumlar, tabaklar, peçeteler, metal kaşıklar, servis tabakları, tatlılar, meyveler Kanuni Sultan Süleyman dönemini ya da diğer bir deyişle 'muhteşem yüzyıl' yıllarını yansıtıyor mu?

Habertürk bu sorunun cevabını bulmak için fotoğraf karesini, Osmanlı tarihçilerine ve Osmanlı dönemi yemek kültürü uzmanlarına inceletti. Bir tek fotoğrafa bakarak uzmanlar birbirinden ilginç saptamalar yaptı...

Reklam
Reklam

TURGUT KUT: Ayaktaki zülküflü çocuğun kafasındaki zerrin külahta dönemi yansıtmıyor.
ÖZGE SAMANCI: Sultanın sofrasına hizmet edecek kişilerin çok fazla olması gerek. Burada sadece 1 kişi gözüküyor.


TURGUT KUT: O dönemde sofra bezini yemek yiyenler üzerine çekerdi, bugünkü tarzda peçete kullanmazdı.


TURGUT KUT: Kimse sofrada padişaha arkasını dönerek yemek yiyemez.

ÖZGE SAMANCI: Yemekte sultana eşlik edenler var. Bu mümkün değil. II. Mehmet'ten itibaren sultanın yalnız yemek yemesi kanunlaştırılmıştır.
4- MUMLAR

TURGUT KUT: Masadaki mumlar dönemi yansıtmıyor. Mum tavana asılır, etrafı öyle aydınlatırdı. Sofrada bir rakı bir de çatal bıçak eksik kalmış!

5- BARDAK

TURGUT KUT: Sünnet çocuklarına hediye edilen bardaklara benziyor


TURGUT KUT: Fırından yeni çıkmış, bıçaklarla da düzgün bir biçimde kesilmişler. Osmanlı döneminde somun ekmek olurdu, bugünkü gibi fırın ekmeği değil!

ÖZGE SAMANCI: Ekmekler dilimlenmiş ve bir kaseye konulmuş. O dönemde ekmeklerin günümüzdeki gibi somun şeklinde olduğunu düşünmüyoruz.

Reklam
Reklam

ÖZGE SAMANCI: Pilav ve et günümüzde olduğu gibi aynı tabakta yan yana servis edilmezdi. Ayrı ayrı kaplarda servis edilirdi.
8- SOFRA DÜZENİ

TURGUT KUT: Osmanlı'da sofrada her şey üst üste konulmazdı! Yemekler tek tek gelirdi. Hizmetli tabağı getirir, o tabakta yemek bitince o kaldırılır, diğeri getirilirdi. Şövalyelerin yemek masasını andırıyor.
ÖZGE SAMANCI: Sofrada karışık bir şekilde birkaç yemek bulunuyor. İçki sofrası veya büyük ziyafetler hariç minyatürler ve dönemi tasvir eden seyahatnamalere göre yemeklerin tek tek sofraya getirildiğini biliyoruz.

9- SOFRA TAKIMLARI
ÖZGE SAMANCI: Klasik dönem Osmanlı saray mutfak kültüründe kullanılan sofra takımları Çin porselenleri, İznik porseleni ve bakır veya tombak takımlardan oluşur.
10- SÜRAHİ

TURGUT KUT: Dönemi yansıtmıyor, 19. yüzyıla benziyor.

ÖZGE SAMANCI: İçecekler isteğe göre bir hizmetli tarafından servis edilirdi, sofraya sürahiyle konulmazdı. Cam sürahi dönemi yansıtmıyor.

11- KAPAKLI PORSELEN SAHAN

Reklam
Reklam

ÖZGE SAMANCI: Yıldız porselenlerinden bir örnek. Yani 19. yüzyıl sonları


TURGUT KUT: O dönemde yoktu. Sofrada tek bir tabak bulunur, herkes o tabaktan yerdi. Ama vezirlerin oturduğu sofrada herkesin önünde servis tabağı var.

ÖZGE SAMANCI: O dönemde kişiye özel servis tabağında yemek sunma geleneği yoktu. “Alafranga sofra düzeni”, 1850'li yıllardan sonra uygulandı.

13- MEYVE TABAĞI

TURGUT KUT: Meyve tabağı yemek yenirken sofrada durmaz.

14- KAŞIK

TURGUT KUT: Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşadığı 16. Yüzyıl'da metal kaşık olur mu? 19. yüzyıl sahnesini andırıyor. Kanuni döneminde bağa adı verilen kampumbağa sırtından yapılan kaşıklar kullanılırdı.

ÖZGE SAMANCI: Metal sofra araçları 16. Yüzyıl Osmanlı Sarayı'nda kullanılmıyordu. Zaten resimde görülen metal kaşık aynı dönem Avrupa saraylarında bile yoktu. Sultan sofrasında değerli taşlarla süslü, sedef, bağa, abanoz gibi kıymetli maddelerden yapılmış kaşıklardı.

15- YEŞİL ELMA

TURGUT KUT: Yeşil elmalar göze çarpıyor. Onlar yerli elma değil ki. Avrupa'dan çok sonraları gelen bir elma türü.

Reklam
Reklam

Muhteşem Yüzyıl dizisinde Hürrem’in Müslüman olduğu odada yer alan eşyalar ve masa üzerindeki küre ise tartışma yarattı.


Kanuni'nin yaşadığı 16. yüzyılda böyle bir çalışma masası var mıydı? Küredeki dünya haritası, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşayan Piri Reis'in haritasıyla örtüşüyor mu? Yoksa kürede Kanuni Sultan Süleyman'dan 200 yıl sonra keşfedilen Avustralya kıtası da mı yer alıyor?

Sanat tarihçileri ve tarihçiler ise Habertürk için saray odasındaki eşyaları tek tek mercek altına aldı, yapılan hataları ortaya çıkardı.


Tarihçilerin Muhteşem Yüzyıl dizisinde dikkat çektiği maddi hatalardan bazıları şöyle:


Olaylar 1520'de geçmektedir. Oysa Topkapı Sarayı'na haremin gelmesi 1540'ta başlar. Bu tarihten önce harem, Beyazıt'taki Eski Saray'daydı.



Yavuz Sultan Selim'in Rodos seferi için 200 parça kalyon hazırlandığı söyleniyor. Osmanlı'da ilk harp gemisi 1644'te inşa edilmiştir.


  1. yüzyılda adına Avrupa denilen müstakil bir coğrafya yoktu. Bu kavram 18. yüzyıldan sonra aydınlanma döneminde ortaya çıktı.


Hareme kızlar, seçilerek alınır, ardından çok ciddi bir eğitimden geçirilirdi. Başta örf-âdet olmak üzere İslami ilimler ile kabiliyetlerine göre birer sanatta yetiştirilirlerdi.


Dizideki harem halkının davranışlarının, asırlar boyunca süzülerek gelen 'saray terbiyesi ve nezaketi'yle alâkası yok.


Harem halkının muhafazasını sağlayan ve dışarıyla ilişkilerine yardımcı olan harem ağaları, binanın dışında kendilerine ayrılan nöbet yerlerinde beklerdi. Harem ağaları da aynı terbiye ile yetiştirilirdi.


Dizideki oryantal oyunlar ve müzik, Osmanlı eğlence anlayışı ve musikisini yansıtmıyor.



Babasının cenazesi ortadayken bir padişahın eğlence düzenlemesi inandırıcı değil.


Kostümler Osmanlı'dan çok İngiliz dizisi Tudors'tan alıntı gibi...

Osmanlı geleneğinde padişahın huzuruna baş açık çıkılmazdı.