Murat Bardakçı'dan flaş sözler: Nilhancığım, artık lutfen konuşma!

Gazete Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Abdülmecid Efendi'nin köşkünde gerçekleştirilen serginin basılması sonrasında büyük tepki gösterilen Nilhan Osmanoğlu'nu köşesinde kaleme aldığı 'Nilhancığım, artık lutfen konuşma!' başlıklı yazıda sert şekilde eleştirdi. Yine Fatih Altaylı da 'Dur demek az gelir' başlıklı yazısında Osmanoğlu'na 'O köşkün dedenle alakası yok kızım' ifadesiyle yüklendi.

Abdülmecid Efendi köşkünde açılan serginin basılmasının ardından tepki gösterilen Nilhan Osmanoğlu ile ilgili bir yazı kaleme alan Gazete Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Osmanoğlu'nu köşesinde "Söylediklerin şiddete sebep olmaya başladı" sözleriyle eleştirdi.

İşte Bardakçı'nın yazısındaki ilgili o bölüm;

"Sultan Abdülhamid’in torununun torununun çocuğu olan Nilhan Osmanoğlu yahut şu andaki resmî adı ile Nilhan Vatansever, “Son Halife Abdülmecid Efendi’nin evinde Koç tarafından açılan sergi durdurulmalı! Kuzguncuk’ta bulunan sergide sanat adı altında rezalet!!!” diye bir tweet attı ve adamlar gidip Halife’nin köşkünü bastılar!

Reklam
Reklam

Nilhan Vatansever’in böyle bir hadiseye neticesini tahmin ederek veya etmeyerek sebep olması büyük hatadır ama asıl mesele Son Halife Abdülmecid Efendi’nin çıplak yahut giyinik tablolar yapmış olması değildir. Şimdiye kadar suskunluğunu ve asaletini koruyan ve bazı kesimlerden saygı gören bir aileden, Nilhan Hanım’ın birkaç senedir ettiği sözler sebebi ile nefret edilmeye başlanmıştır.

ARADA ÇOK FARK VAR!

Açık söyleyeyim: Türkiye’deki “hanedan” merakı 1980’lerin başından itibaren gazetelerde yaptığım yayınların ve çıkarttığım kitapların ardından yaygınlaştı.

Daha da samimi şekilde ifade edeyim: Osmanoğlu ailesinde o senelerde Orhan ve Osman Efendiler ile Neslişah, Hanzade, Neclâ, Fevziye, Dürrüşehvar, Mukbile ve Hümeyra sultanlarla hanımsultanlar yerine ailenin şimdiki bazı mensupları olsa idi böyle bir işe asla kalkışmazdım!

Aile hakkında benden önce sade suya tirit yayınlar yapılmıştı ama Osmanoğulları’nı geniş şekilde anlatan ve daha önemlisi bu işi siyaset ve ideoloji bulaştırmadan yapan bir yayın yoktu. O zamana kadar suskun kalan ve özellikle de gazetecilerden uzak duran Osmanoğulları’nın birçok mensubu ilk defa benimle konuştular, ucuz gazeteciliğe tevessül etmediğimi farketmeleri üzerine birçoğu ile aramızda yakın bir dostluk kuruldu, hattâ bazıları aile arşivlerini de bana emanet ettiler.

Reklam
Reklam

Hanedan merakının dönüm noktasını ailenin Fransa’da yaşayan en yaşlı erkeği, yani “reisi” olan Şehzade Mehmed Orhan Osmanoğlu’nu 1992’de Türkiye’ye gelmeye ikna etmem ve memleketini 68 sene aradan sonra bir haftalığına ziyaret eden yaşlı şehzadenin Çırağan Sarayı’ndaki günlerini gazetelerin manşetlerden vermeleri teşkil etti.

Türkiye’de Osmanoğulları ile ilgili merak işte böyle başladı ama ailenin o senelerde hayatta olan mensupları ile şimdiki bazı mensuplarının davranışları birbirinden çok farklıydı...

‘ASALET’İN GEREKTİRDİĞİ...

Suskun kaldıkları, olur-olmaz yerlerde görünmedikleri ve “konuşmadıkları” için bir kesimin gözünde saygınlıkları vardı. Atatürk’ün aleyhinde tek söz etmez, “Bize yakışmaz” deyip başkalarına da ettirmezlerdi, çünki gerçek “asalet” bunu gerektirirdi. Çoğu büyük maddî sıkıntı çekmişti, bazıları o senelerde de sıkıntı içerisinde idi ama Türkiye’den kenarda-köşede kalmış ve sürgün senelerinde ellerinden çıkartamadıkları küçük şahsî mülkleri dışında bir talepte bulunmadılar. “Düğünüm dedemin sarayında yapılsın”, “Suada bizimdir”, “İstanbul’un bilmem hangi semtleri büyükbabamız Sultan falancaya aittir” diye konuşmak hatırlarına bile gelmedi; saraylar ile kasırların padişah mülkü olmadığını, buraların hanedana “Hazine-i Hassa’nın tahsis ettiği birer lojman” kimliği taşıdığını biliyorlardı. Belediyelerin düzenlediği etkinliklerde dedelerine övgüler düzdükten sonra “Canımıza yetti parlamenter sistem” gibisinden saçmalıkları onlardan işitemezdiniz, zira kültürlü idiler, dünyayı bilirler, en az iki-üç lisanı mükemmel şekilde konuşurlardı ve çok daha önemlisi, ayakları da yere basardı!

Reklam
Reklam

Hele, torunu falan olmadıkları Halife Abdülmecid Efendi’nin köşkünde açılan sergi hakkında tweet atmayı akıllarına getirmelerini bir tarafa bırakın, böyle bir işi onlara izah edebilmenin bile mümkinatı yoktu!

Şimdi babası ile tanışıklığım uzun seneler öncesine dayanan ve çocukluğundan itibaren bildiğim Nilhan Osmanoğlu Vatansever’e hatırlatmak zorundayım:

Artık lutfen konuşma Nilhancığım! Konuşma, zira söylediklerin tepki ile karşılanma sınırını çoktan aştı ve şiddete sebep olmaya başladı! Sergi basmaya bile tevessül edecek dar bir çevrenin gözünde “Sultan Efendi” olabilirsin ama toplumun hemen her kesiminde hiç de hoş olmayan ve sertten de öte tepkiler gördüğünü ve daha da önemlisi, sözlerinin Osmanoğlu ailesine karşı bir nefret hâlini aldığını farketmeye çalış!"

FATİH ALTAYLI: O KÖŞKÜN DEDENLE ALAKASI YOK KIZIM

Reklam
Reklam

Murat Bardakçı'nın yazısının ardından bir dikkat çeken yazı da Gazete Habertürk yazarı Fatih Altaylı'dan geldi. Altaylı da Nilhan Osmanoğlu'nu sert ifadelerle eleştirdi.

İşte Altaylı'nın o yazısı;

"O KÖŞKÜN DEDENLE ALAKASI YOK KIZIM

“Dedemin mülkü” dediği Abdülmecid Efendi Köşkü’nün, dedesi olduğu iddiasındaki Sultan Abdülhamid ile hiçbir alakası yoktur.

Köşkü yaptıran ve ilk sahibi Mısır Hıdivi İsmail Paşa’dır. Bildiğim kadarıyla Sanayii Nefise Mektebi’nin mimarlık bölümünün de kurucusu olan mimar Vallaury’ye yaptırılmıştır.

Köşk daha sonra Hıdiv İsmail Paşa’nın vârisi İbrahim Paşa’ya geçmiş, Halife Abdülmecid Efendi tarafından İbrahim Paşa’dan satın alınmıştır.

Halife, binayı tamir ve restore ettikten sonra bir süre kullanmıştır.

Daha sonra Köşk, Yapı Kredi Bankası tarafından satın alınmış, Mehmet Emin Karamehmet’in ve bankanın özel davetlerine ev sahipliği yapmıştır.

Yapı Kredi Bankası’nın satışıyla birlikte Koç Grubu’na geçmiş ve yeniden çok iyi bir şekilde restore edilmiştir.

Memleketteki tüm emlakı dedesinin malı zanneden küçük hanıma duyurulur."

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: