Muş'un Varto ilçesi için korkutan deprem açıklaması

Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Öğretim Üyesi ve Afet Yönetim, Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Dr. İskender Dölek, 1966 yılında Varto’da meydana gelen depremde fayın kırılmadığıyla ilgili bulgular olduğunu söyleyerek, “Fay kırılmamışsa Muş’ta özellikle Varto’da sürenin dolduğu, buna bağlı olarak da burada riskin arttığı şeklinde bir yorum yapılabilir” dedi.

Marmara’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depremi değerlendiren Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Öğretim Üyesi ve Afet Yönetim, Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Dr. İskender Dölek, son günlerde Marmara’da meydana gelen deprem aktivitelerine insanların neden şaşırdığını anlayamadığını ifade etti. Depremin beklenen ve kaçınılmaz bir durum olduğunu anlatan Dölek, “Bu sadece birkaç güne özgü değil. Belki 50 yıl, belki 100 yıl sonra yine gerçekleşecek bir durum. Burada Marmara’da neden deprem olduğundan ziyade, yapmamız gereken en önemli şey depreme en kötü senaryoları düşünerek hazır olmak. Eğer hala endişe ediyorsak, bunun bize öğrettiği şey geçen süreyi çok iyi değerlendirmediğimiz yönündedir. Marmara’da deprem olmasının boyutları çok ağır olur. Çünkü Marmara Bölgesi tek başına Türkiye’de ekonomik rakamların yüzde 50’lik bir kısmını karşılayan bir yapıya sahip. 1999 depreminden sonra yaşadığımız 2001 krizinin perde arkasında görünmeyen etkilerinden bir tanesi Marmara’da yaşanan deprem, ertelenen vergiler olmuş ve bunlar ciddi anlamda sıkıntılar yaşatmış” dedi.

Reklam
Reklam

"TÜRKİYE TOPRAKLARININ YÜZDE 90'INDAN FAZLASI DEPREM BÖLGESİ"

Türkiye’nin yüzde 90’ından fazlasının birinci derece deprem bölgesinde olduğunu kaydeden Dr. Dölek, “Sadece Marmara Bölgesi değil, Türkiye topraklarının yüzde 90’ından fazlası birinci derecede, eski ifadeyle belirtirsek deprem bölgesi. Türkiye’nin çok az yerinde deprem olma riski düşüktür, ama bunun dışında kalan topraklarımızın büyük bir bölümünde, özellikle Anadolu’nun büyük bir bölümü deprem riskinin yüksek olduğu bir yerdir. Bu her an için özellikle son ivme değerleri hesaplandığı zaman her an deprem olacakmış gibi. Çünkü burada depremi meydana getiren Arap ve Avrasya levhaları hareketi devam ediyor. Bu binlerce, milyonlarca sene boyunca sürecek bir hareket. Bu aktivite devam ettiği sürece deprem riski ülkemiz için kaçınılmaz” ifadelerini kullandı.

"MUŞ'LA İLGİLİ ENDİŞELERİMİZİ DE ARTIRIYOR"

Reklam
Reklam

1966 yılında Varto’da meydana gelen depremin ardından fayın kırılmadığıyla ilgili bulgulara ulaştıklarına işaret eden Dr. Dölek, “Muş da birinci derecede Türkiye’de önemli deprem riskinin yüksek olduğu yerlerden biri. Burada son dönemde yapılan çalışmada şöyle bir gerçek ortaya çıktı. Bu Muş’la ilgili endişelerimizi de artırıyor. Özellikle Varto ve çevresinde o bölgede belli bir derinlikteki fayların kırılma olasılıkları üzerine yaptığımız çalışmada; Muş, Varto ve Mercimekkale tarafından Karlıova’ya doğru enerji birikiminin yüksek olduğunu tespit etmiştik. Bunun dışında 1966 Varto depremi olarak bilinen depremle de fayın kırılmadığıyla ilgili bulgular var. Bu çalışmalar teyit edildiği takdirde fay kırılmamışsa Muş’ta, özellikle Varto’da sürenin dolduğu, buna bağlı olarak da burada riskin arttığı şeklinde bir yorum yapılabilir. Bir an önce Varto ve çevresinde depremle alakalı çalışmaların desteklenmesi gerekiyor, zeminle ilgili çalışmalara yoğunlaşması gerekiyor, bina stoklarının gözden geçirilmesi gerekiyor, afet planlarının revize edilmesi gerekiyor. Bununla alakalı yapılacak müdahale ve diğer planların hepsinin ciddi anlamda revize edilmesi gerekmektedir” diye konuştu.

Reklam
Reklam

"DEPREM BÖLGELERİNDE YÜKSEK KATLI BİNALARDAN KAÇINMALIYIZ"

Çok katlı binalar yerine sağlam zeminde az katlı binaların inşa edilmesi gerektiğine vuru yapan MŞÜ Öğretim Üyesi Dr. İskender Dölek, “Genel yapı, genel kanaat şudur; yüksek katlı binaların esneme özelliği veya deprem şiddetini arttırıcı bir özelliği var. Özellikle deprem bölgelerinde çok katlı binalar yerine daha az katlı ve sağlam zeminlerde binaların inşa edilmesi, burada yapılacak bütün binalarda mühendislik hizmetleri, bilim ne diyorsa onların dikkate alınarak yapılaşmaya geçilmesi önemlidir. Burada bilinmeyen bir şey yok. Bilim bunları zaten ortaya koyuyor, gereken şeyleri söylüyor. O zaman bilimin söylediği, mühendislik biliminin söylemiş olduğu minvalde deprem riskinin yüksek olduğu yerlerde buna uygun bir şekilde hareket edilmesi önemlidir” dedi.

"5.8LİK BİR DEPREMDEN SONRA HASARLI BİNALARIN OLMASI ANORMAL BİR DURUMDUR"

5.8 büyüklüğündeki bir depremin ardından hasarlı binaların olmasının anormal bir durum olduğuna dikkat çeken Dr. Dölek, “Özelikle Marmara’da 5.8’lik bir depremden sonra hasarlı binaların olması anormal bir durumdur. Çünkü deprem mühendisliği içerisinde 6’dan büyük depremlerde ancak binalarda çatlakların olabileceği, yıkımların olabileceği ifade edilirken, 5.8 şiddetindeki bir depremde yıkımların meydana gelmesi, binaların oturulacak duruma gelmeyişi endişe verici bir durum. Bunun içinde kentsel dönüşümle birlikte yapılması gereken şeylerin hızlandırılması gerekiyor. Afet yönetimini sadece doğal afet şeklinde değil, bunu aynı zamanda ekonomik bir problem olarak görüp, ekonomik bir sıkıntı olarak değerlendirmek lazım. Çünkü afetler çok boyutlu olaylar olarak dikkate alınması gereken önemli hususlardır” şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam

(İHA)

Anahtar Kelimeler: