Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD)’nin ‘Küresel Kriz ve İstihdam Raporu’nda şirketlerin eğitimli ve kalifiye elemanları bünyesine dâhil etmesi gerektiğine işaret edildi. Raporda ülkeyi Orta Gelir Tuzağı’ndan eğitime yapılacak yatırımların kurtaracağı da belirtildi.
Türkiye’de son senelerde istihdamın önemli oranda arttığını belirten Nail Olpak, raporun tanıtımında yaptığı konuşmada, “75 milyonluk nüfusa ve 775 milyar dolarlık iktisadi büyüklüğü bulunan Türkiye için; dış rekabet, verimlilik, mali dengeler, demografi ve emek piyasası yapısı gibi mevcut veri setine göre işsizlik sorununu tümüyle ortadan kaldırmak, mümkün görünmemektedir.” dedi.
Olpak, Türkiye’nin istihdam sorununu ana gündeminin dışına çıkartabilmesi için senelik milli gelirini minimum 1,5 trilyon dolara çıkarması gerektiğini de dile getirdi. MÜSİAD Başkanı Olpak, şunları ifade etti:
“2012 içinTürkiye’nin ekonomik büyümesinin yüzde 3,2 seviyesinde kalmasının sebebi tek gerilerde kalan dış talep ya da finansman kısıtı değildir. Bu noktada, büyümenin istenilen seviyede sürdürülebilmesi ve Orta Gelir Tuzağı’na yakalanmamak için, ülkemiz mevcut yapısını güçlü büyümeyi kaldıracak şekilde re-organize etmelidir. Bu nedenle Türkiye’nin küresel krizin geçmesini bekleyerek ardından yoluna devam etme gibi bir tercihi yoktur. Aksine, aktif hamlelerle potansiyelini açığa çıkartıp, pozitif yönde ayrışarak, sıkıntılı bir dünyada yabancı sermayeyi nitelikli bir şekilde çekmesi ve ekonomisini acilen yeni bir patikaya oturtması gereği vardır.”
Öte yandan Doç. Dr. İbrahim Öztürk tarafından ortaya koyulan ‘Küresel Kriz ve İstihdam Raporu’ MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak tarafından kamuoyuna açıklandı. Raporda şu önerilere yer verildi:
* Emek piyasasını doğrudan ilgilendiren ilk faktör hiç şüphesiz, eğitim ve beşeri sermaye ile iş gücünün dönüşümüdür. Bilhassa son yarım asırda beşeri sermaye farklılıkları ülkeler arası zenginlik farklılıklarını açıklamaktadır. Fiziki sermaye ve işgücü, iktisadın azalan getiriler yasasına tabi iken, sadece insan faktörü, eğitim vasıtasıyla, artan getiriler elde edebilmektedir. İstihdam edilen kişilerin niteliksiz olması ülkenin rekabetçilik, ekonomik büyüme ve kalkınma düzeylerini aşağı çekmektedir. Nitekim günümüzde istihdam artışı, verimlilik ve emeğin nitelikli dönüşüm ile at başı gitmesi gerektiği halde, Türkiye’nin bu noktada beşeri sermayeden ekonomik büyümeye yeterince katkı alamadığı görülmektedir.
\* Emek piyasası reformuna ilişkin ikinci faktör eğitim konusudur. Ülkemizin, gelişmiş ülkelerdeki beşeri sermaye düzeylerini yakalaması için, önünde kat etmesi gereken uzun bir yol bulunmaktadır. Keza, son yıllarda bütçeden eğitime ayrılan pay tarihte görülmediği düzeyde artırılmış, ancak yarıştığımız ülkelere oranla hala düşük kalmaktadır. Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak, Orta Gelir Tuzağı’ndan ülkemizi kurtaracak olan unsur, eğitim alanına yapılacak yatırımlar olacaktır.
\* Emek piyasasının üçüncü ayağını mesleki eğitim alanı oluşturmaktadır. Mesleki eğitimin, üniversitelerde açılacak bölümlerin ve hâlihazırdaki bölümlerin kontenjanlarının hedefler doğrultusunda yeniden tasarlanması, meslek okulu ve üniversite mezunu gençlerin, aldıkları eğitimle uyumlu, katma değeri yüksek işlerde çalışmasına yol açacaktır. Bu sayede hem “üniversite mezunu işsiz” kavramı ortadan kalkacak hem de Türkiye planlı bir şekilde hedeflediği sektörlerde dünya devleri arasına girecektir.
*Faktör emek piyasasında görülen katılıkların telafisidir. Dünyanın önde gelen ekonomilerinde genel eğilim, iş yapmayı kolaylaştırmaktır. Emek piyasalarının, ülkelerin rekabetçi dinamizmine katkıda bulunacak şekilde tasarlanması gereği de buna dâhildir. Oysa uluslararası ölçümlere göre, emek piyasası katılığı, Türkiye’nin en önemli rekabetçi dezavantajı olarak ön plana çıkmaktadır. OECD verilerine göre, emek piyasası katılığında Türkiye, 34 OECD ülkesi ile AB’ye aday 6 ülkenin de içinde bulunduğu 40 ülke arasında, en katı çalışma mevzuatı ile ilk sırada yer almaktadır. Öte yandan Türkiye'de istihdam katılığını en fazla arttıran uygulamalar, geçici istihdam biçimleri ile ilgili yeniliklerde ve kıdem tazminatının fazlalığında görülmektedir. Hakikaten de belirli süreli sözleşme yapma ve yenileme serbestisi ile, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici istihdam kazanma başlıklarında, Türkiye, OECD ülkelerinden 2,8 kat, AB ülkelerinden 2,7 kat daha katı uygulamalara sahiptir. Bu veriler, Türkiye’nin ‘en fakir ancak en katı emek piyasasına sahip ülke’ olarak yoluna devam etme şansının olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu verilerle birlikte, emek piyasası katılıklarının en büyük zararı, kayıt dışılık olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durumda yine en büyük zararı, çalışan kesim görmektedir.
\* Emek piyasasına ilişkin beşinci reform önerisi ise işçi işveren ilişkisinin yeniden tanzim edilmesi hususudur. Bu noktada, Türkiye iki uç noktadan kendisini kurtarmak durumundadır. İşveren-işgören ilişkisi ne “kölelik” ne de ‘nüfusa kayıt’ olarak algılanmalıdır. OECD ve diğer uluslararası kuruluşlar ve işverenler, Türkiye’de yüksek kıdem tazminatı ile ilgili olarak bir kıdem tazminatı fonunun kurulmasını, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici istihdam sisteminin yasalaştırılmasını, isteğe bağlı olarak daha esnek biçimlerdeki iş akitlerine izin verilerek istihdamdaki katılıkların azaltılmasını önermektedir. Esnek çalışma biçimlerini içeren yasal düzenlemeler, zorunlu olarak işçi haklarının geriye gitmesine neden olmak durumunda değildir. Çalışma yaşamında esneklik, kuralların sadece katı özelliğini ortadan kaldırmalı, onların koruyucu niteliğini yok etmemeli, yani yasal düzenlemelerin gereksiz aşırılıklardan kurtarılmasını içermelidir. MÜSİAD burada tercihini güvenceli esneklikten yana koymaktadır.
\* Emek piyasasında ele alacağımız 6. ve son faktör ise asgari ücret konusudur. Asgari ücret, ülkemiz için, her 10 çalışandan 4’ünü ilgilendiren, toplumsal ve sosyal yanı ağır basan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiyede asgari ücret uygulamasının arkasındaki güçlü soysal meşruiyeti ve insani gerekçeler ağır basmaktadır. Açlık sınırının altında olan asgari ücret, çalışan kesim için hayati sorun teşkil ederken, diğer yandan küresel rekabet baskısı altındaki işvereni verimlilik ekseninden bakıldığında köşeye sıkıştırmaktadır. Bu noktada, ücretlerin rekabetçiliğe yaptığı olumsuz etkiyi ölçmek için, asgari ücretin işçi başına düşen katma değere oranına bakıldığında, OECD’nin verilerine göre, Türkiye’de yüzde 70 ve üstü olarak karşımıza çıkan oran, Güney Kore, Polonya ve İspanya’da yüzde 45 mertebelerindedir. Asgari ücret, bilhassa, tedarikçi, markalaşamamış, fiyat rekabetinden çıkamamış, ihracatın birim değerinin çok düşük kaldığı klasik sanayilerde küresel rekabet şartlarında işvereni güç durumda bırakmaktadır. Bu aşamada, asgari ücret sorununun kökten çözümü, işgücü verimliliğinin ve beşeri sermayenin kalitesinin arttırılmasından geçmektedir.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz