Mustafa Kemal'in el yazılarında Vahdettin: Yaratık, aşağılık

Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi el yazısıyla kaleme aldığı notlar ortaya çıktı. Yayımlanan notlara göre Atatürk, Osmanlı Padişahı Vahdettin için, “Osmanoğullarının 36. ve sonuncu padişahı Vahdeddin’in saltanatı döneminde millet en derin esaret çukurunun önüne getiriliyor. Binlerce yıldan beri bağımsızlık kavramının seçkin örneği olan Türk milleti, bir tekme ile bu çukurun içine yuvarlanmak isteniyor. Fakat bu tekmeyi vurdurmak için bilinçsiz bir hain gerekliydi. O kim olabilirdi? Vahdeddin" diyor

Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi el yazısıyla kaleme aldığı ve Yapı Kredi Bankası arşivlerinde bulunan notlar ilk kez gün yüzüne çıkartıldı. Yücel Demirel’in hazırladığı “Atatürk/Belgeler, Elyazısıyla Notlar, Yazışmalar” adlı kitapta, Büyük Önderin; Türklerin ilk atası olan ‘Türk’ adlı kişi ile Hz. Muhammed hakkındaki düşünceleri dikkat çeken bölümleri oluşturuyor. Atatürk, Hz. Muhammed’den bahsederken ‘Fahr-ı Âlem Efendimiz’ ifadesini kullanıyor. Atatürk’ün notlarında, Osmanlı Padişahı Vahdeddin, “Türkiye halkının hayatını, namusunu, onurunu yok eden kişi” olarak tanımlanmış.

Reklam
Reklam

‘ZAVALLI SÜRÜLER’

Milliyet'ten Mert İnan'ın haberine göre, kitapta, Atatürk’e ait notların görselleri, hem eski Türkçe hem de günümüz Türkçe çevirileriyle yer alıyor. Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı sırasındaki yazışmaları, Birinci Meclis’e milletvekili yollamak istemeyen Yozgat eşrafının mektubu, Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis Başkanı seçilmesinden sonra yaptığı konuşmanın metni, Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin Anadolu’ya geçmesiyle ilgili yazışmalar, Anadolu’daki savaşın olumsuz sonuçlanma ihtimali karşısında Meclis’in Kayseri’ye taşınmasıyla ilgili yazışmaların yer aldığı eserde, Başkumandanlık tartışmalarıyla ilgili muhaliflerin eleştirilerine cevaplar, saltanatın kaldırılması hakkında Meclis’te yaptığı konuşmanın elyazısı notları bulunuyor.

Yunan ordularının mağlup edilmesinden sonra TBMM Başkanı Başkumandan Mustafa Kemal imzasıyla notlar kaleme alan Atatürk; ‘Büyük ve Asil Türk Milleti’ diye başlayan bu notlarında, şu düşünceleri paylaşmış: “Ordularımız İzmir’i ve Bursa’yı zaferle kurtardı. Asya imparatorluğuna yeltenen küstah bir düşmanın savaş meydanlarına gelmek cesaretinde bulunan ordu kumandanları ile kumanda kurulları günlerden beri TBMM hükümetinin savaş esiri bulunuyorlar. Düşmanın başkumandan atadığı General Trikopis, umutsuzca savaştıktan ve her kurtuluş çaresini denedikten sonra sonuçta, emrindeki generaller ve kurmayları ve kumanda ettiği ordunun elinde kalabilen artıklarıyla teslim oldu. Eğer Yunan Kralı da bugün esirlerimiz arasında bulunmuyorsa bu hükümdarların belirleyici özellikleri yalnız milletlerinin eğlencelerine katılmak olduğundan, savaş alanlarının felaketli günlerinde onların saraylarından başka bir şey düşünmemek huylarındandır. Batı fabrikalarının çelik zırhlarıyla kapanarak büyük Yunan orduları artık Anadolu dağlarında subayları tarafından terk edilmiş zavallı sürülerden ibaret kaldı.”

Reklam
Reklam

‘SON PEYGAMBER OLMUŞTUR’

Kitapta, Atatürk’ün Hz. Muhammed hakkındaki düşüncelerini notlar halinde kaleme aldığı bölümler günümüz Türkçesiyle şöyle aktarılıyor: “Efendiler, yine bilinmektedir ki dünya yüzünde yüz milyonluk bir Arap kitlesi vardır ve bunların Asya’daki kısmı Arap Yarımadası’nda yoğun olarak bulunur. Peygamberliğe ulaşmış olan Fahr-ı Âlem Efendimiz (Hazret-i Muhammed) bu Arap kitlesi içinden Mekke’de dünyaya gelmiş bir mübarek varlıktı. Tanrı birdir ve büyüktür ve bu büyük olan Allah insanları yarattığı andan Cenab-ı Peygamber’in ölümüne kadar onları aydınlatmak, doğru yolu göstermek için aracılarla onlarla ilgilenmiştir. Allah, kullarının bir gelişmişlik noktasına ulaşmasına kadar kendi araçlarını kullanmasını tanrılığın gereklerinden saymıştır. Onlara Hazret-i Adem Aleyhisselâm’dan başlamak üzere sınırsız peygamber ve elçiler göndermiştir. Peygamberimiz aracılığıyla en son dinsel ve yaşamsal gerçekleri verdikten sonra artık insanlık ile aracı ile ilişkide bulunmaya gerek görmemiştir. İnsanlığın kavrayış, aydınlanma ve gelişme düzeyleriyle her kulun, doğrudan doğruya Allah tarafından gönle doğan şeylerle ilişki kurma yeteneğine ulaştığını kabul etmiştir ve bu nedenle Hazret-i Muhammed son peygamber olmuştur.”

Reklam
Reklam

Atatürk’ün elyazısı notlarında Türk adındaki ilk kişinin Hz. Nuh’un torunu olduğunu belirtirken, “Efendiler, bu dünyada en az yüz milyondan fazla nüfusa sahip büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih anlamında da bir derinliği vardır. Efendiler, bu derinliği isterseniz iki ölçütle ölçelim. Birinci ölçüt, tarih öncesi devirlere ilişkin ölçüttür. Bu ölçüte göre Türk milletinin büyük atası olan Türk adındaki insan, ikinci insanlığın babası Nuh Aleyhisselâm’ın oğlu Yafes’in oğlu olan kişidir. Tarih dönemlerinin belge bulmakta pek hoşgörülü olduğu ilk evrelerine biz de hoşgörülü olalım. Fakat en açık ve en kesin ve en objektif tarihsel kanıtlara dayanarak diyebiliriz ki Türkler on beş yüzyıl önce Asya’nın göbeğinde büyük devletler kurmuş ve insanlığın her türlü yeteneklerini gerçekleştirmiş bir unsurdur” ifadelerini kullanıyor.

‘BİLİNÇSİZ BİR HAİN’

Atatürk’ün elyazısıyla kaleme notlarında en ağır eleştirdiği isimlerin başında Osmanlı’nın son padişahı Vahdeddin geliyor. Vahdeddin’i Türk halıkının onurunu yok etmek isteyen biri olarak tanımlayan Atatürk, notlarında şunları kaleme alıyor: “Osmanoğullarının 36. ve sonuncu padişahı Vahdeddin’in saltanatı döneminde millet en derin esaret çukurunun önüne getiriliyor. Binlerce yıldan beri bağımsızlık kavramının seçkin örneği olan Türk milleti, bir tekme ile bu çukurun içine yuvarlanmak isteniyor. Fakat bu tekmeyi vurdurmak için bilinçsiz bir hain gerekliydi. Nasıl ki yasal olarak ölüm cezasına çarptırılanların bile ipini çekmek için duygularından arınmış bir yaratık aranır. Ölüm kararını verenlerin böyle aşağılık bir araca ihtiyaçları vardır. O kim olabilirdi? Ne yazık ki bu milletin hükümdar, sultan, padişah, halife diye başında bulundurduğu Vahdeddin... O, bu davranışıyla kendini öldürdü.”

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: