Müthiş Bir Akşam Yemeği İçin 6 Restoran

Uzakta veya yakında, özel bir akşam geçirmek için...

La Pergola, Roma

La Pergola, koskoca Roma’nın üç Michelin yıldızlı yeganı restoranı olan bir dev. Bu devin şefi olan Almanya asıllı Heinz Beck Avrupa ve İtalyan lezzetleriyle yarattığı füzyonla son 20 senedir bütün İtalyan şefleri utandırmakla meşgul.

Lezzetleri, meşhur şarap listesi ve servisin mükemmelliğinin yanı sıra La Pergola aynı zamanda Roma’nın en göz alıcı yerinde bulunmakta. Pardon, Vatikan’a tepeden bakarken yiyip içmek ister misiniz acaba? Evet, Waldorf Astoria otelinin tepesinde bulunduğu için akşam yemeğindeki manzaranız Roma’nın tüm tarihi merkezi ve ufuk çizgisinde ki tepeler olacaktır.

Reklam
Reklam

El Celler de Can Roca, Girona

Roca kardeşleri Joan, Josep ve Jordi tarafından işletilen ve iki kere dünyanın en iyi restoranı ödülüne layık görülen El Celler de Can Roca Katalunya, Girona’da bulunmakta.

Eğer şarap aşığıysanız size burası ilaç gibi gelecektir. El Celler tam 60,000 şişe şarap barındırıyor. İç dekoru ve yemek menüsüyle sınırları zorlamayı seven bu üç kardeş özellikle servise müthiş önem veriyor.

Restoran maksimum 45 kişiye servis edebilirken her gün, her serviste tam 70 çalışan bulunuyor ve her serviste de mutlaka kardeşlerden biri restoranda oluyor. Bu mükemmeliyetçi üçlünün elinde mükemmel bir akşam geçirmemek imkansız gibi.


Fera’daki Aulis, Londra

Simon Rogan, İngiliz mutfağında doğadan toplanmış malzemeler kullanarak çığır açan Fera’nın sahibi şef. Yanlış anlaşılmasın bu bildiğimiz İngiliz mutfağı değil ‘fine dining’ diye bahsedilen İngiliz mutfağından esinlenmiş yenilikçi ve yüksek kaliteli yemekler demek.

Reklam
Reklam

Ana restoran olan Fera ahşap iç dekoru ve yüksek tavanıyla çok ferah ama bir o kadar da sıcak bir mekan. Bahsettiğimiz yer ise Fera’nın içinde daha minik bir restoran gibi tanımlanabilecek Aulis.

Aulis aynı yapı içinde tamamen ayrı bir oda ve geçişini mutfaktan yapıyorsunuz. İçinde sadece 6 kişilik bir masa var ve bu masayı şefler ‘geliştirme masası’ diye tanımlıyorlar. Masaya oturduğunuzda bu sıcacık odada şefler size deneme yaptıkları yeni yemekleri ve yeni pişirme tekniklerini bizzat sunuyorlar. Yani bir nevi restoranın gelişiminde bir rol oynamış oluyorsunuz. Kesinlikle çok farklı, çok özel ve sadece teki bulunan bir tecrübe.


Disfrutar, Barselona

Mateu Casañas, Oriol Castro ve Eduard Xatruch’ın şef ve sahipliğini yaptığı bu genç Katalan restoranı Barselona'nın rahat havasında cesur bir menü sunuyor.

Şefleri şimdi kapanmış olsa da zamanın ikonik elBulli okulunun mezunları. Okulun mezunlarına yakışır bir şekilde restoran bir Michelin yıldızına sahip.

Reklam
Reklam

25 yemekli bir tadım menüsü sunan bu restoranın iç tasarımı beyaz seramik ve ferforjeyle dolu olup tam Barselona’nın yerel mimarisine yakışır bir denizci havası sunuyor. O yüzden 2015’de en iyi Bar ve Restoran tasarımı ödülünü almış olması şaşırtıcı değil. Capcanlı bir atmosferde akşam yemeği yemek istiyorsanız tam sizin için yaratılmış bir yer.


Noma, Copenhagen

Rene Redzepi’nin sahipliğini yaptığı Noma yemek kitapları ve Tokyo’daki ikiziyle artık bir modern enstitü tadında olsa bile İskandinav mutfağının yıldızı bu restoran özünden hiçbir şey kaybetmiş değil.

300 yıllık kalasları, sade parke ve koyu masalarıyla başkentin eski rıhtımlarından birinde yer alan Noma’nın kendine has bir tavrı ve dokusu var. İskandinav mutfağının dünya sahnesine giriş yapmasını sağlayan restorandan başka birşey beklenemezdi zaten.

Tabii burası Noma olduğu için akşam yemeğine gelen her grup önce mutfağa davet edilip şefler ve çalışanlar tarafından rehberli bir turdan sonra masalarına yerleştiriliyorlar. - - - - - -

Reklam
Reklam

Sketch, Londra

Turner ödülüne sahip Martin Cree ve David Shrigley’nin tasarımıyla Sketch sanat dolu bir akşam sunuyor.

Mekanın üç restoranı bulunmakta: Michelin yıldızlı yemek bölümü olan The Lecture Room, pespembe ve pop art dolu bir birahane olan The Gallery ve kırmızı kadefeyle döşenmiş brunch/cocktail sunan The Parlour.

Tarzı keskin olsa da Sketch restoratör Mourad Mazouz ve Paris’li şef Pierre Gagnaire’in elinde hem gözünüzü hem de karnınızı doyuracak nitelikte.