Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. (1)
Narsisizm adını Yunan Mitolojisindeki Narkissos’tan alır. Hikaye ise şöyledir:
Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.
Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.(2)
Kısacası insanın kendisini aşırı beğenmesi durumu gibi anlatılsa da vakanın sebepleri arasında insanın kendini yetersiz, değersiz görmesi yatıyor. Hissettikleri bu eksiklikleri, diğer insanların kendilerine vermediği değeri kendi kendilerine vererek telafi etme çabasının bir ürünü aslında narsisim.
Aklınızdaki ilk düşünce; "ben de kendimi seviyorum, ben de mi narsistim?" olduysa korkmayın, tabii ki öyle değil. İnsanın kendisini sevmesi, kendisiyle barışık olması, olması gereken, sağlıklı bir durum.
Tabii ki durumu abartmadığınız, kendinizi diğer insanlardan üstün görmeye başlamadığınız, tanrı kompleksine kapılmadığınız sürece.
Tweetteki gibi ara sıra kendi öz değerlerini farketme akabinde gerçekleşen sevgi gösterileri, büyük tehdit oluşturmasa da, yine de bu durumun sık sık tekrar etmesi ve bir süre sonra kalıcı hale gelmesi maalesef pek da hayra alamet değil!
Bu durum ünlü şahsiyetlerde de oldukça sık görülüyor. Hayranlarının kendilerine gösterdiği ilgi, alkış ve iltifatlar bir müddet sonra onlara olağan bir durum gibi gelmeye başlıyor ve kendilerini üstün hissetmelerine neden oluyor. Yani insanların gösterdikleri ilgi ve sevginin kendi iradeleriyle sunulduğunu unutup, hayranlarının yapmak zorunda oldukları bir ibadet, bir zorunluluk gibi görmeye başlıyor, bulamadıklarındaysa depresyona giriyorlar. **Birçok ünlünün, şöhreti kaldıramadığını itiraf etmesinin altında yatan sebep de bu oluyor.
** Başkaları sevmeyince kendilerini o boşluğu kendilerini severek doldurmaya çalışıyorlar.
Tabii ki kliplere, albüm kapaklarına bakıp gördüğümüz bu görüntülerin biraz da pr çalışması, sanat kaygısı taşıdığını söylememiz gerekiyor. Yani sadece tek bir görsele bakıp "bu da narsisist" diyemiyoruz. Yine de bu furyada yer alan isimlere bakacak olursak, Türk insanlarının pembe dizileriyle tanıdığı meksikalı şarkıcı, aktrisThalia. (Marimar, Maria Mercedes, Rosalinda vb..)
var. Ve bu gördüklerimizden sonra en azından durumun estetik olduğunu ve insanın böylesine mahrem ve özel bir durumu bir başkasından ziyade kendisiyle yapabilme ihtimalinin düşüncesinin, bir başkasıyla olması fikrinden daha kolay kabul edilebilir geldiğini kabul ediyoruz.
Herkesin aklından en az bir kere geçen bu kadın ya da erkek olsam kendimle sevişirdim, evlenirdim düşüncelerinin çok da garipseyemiyoruz.
Daha önce de bir kaç filme konu olan kendisiyle evlenen insanlar gerçekten var. Hem de dünyanın dört bir yanından, farklı kültürlerden...
Bu durumun garipliğini konuşmak şimdilik bekleye dursun bizim soracağımız soru şu: **gerçekten kendilerine aşık oldukları için mi evlendiler, yoksa toplumun evlenme dayatmasına bir isyan mıydı bu?
**
38 Yaşında kendisine böyle bir söz veren Yasmin Eleby, 40, doğum günü için verdiği partiyle tüm ailesini şoka uğratan bir isim. Yasmin, doğum günü partisini düğün seremonisi olarak düzenleyip,**
kendisiyle evlenerek tüm eş ve dostlarını "kız evde kaldı diye kafayı yedi" **şeklinde düşüncelere gark etmiş mesela.
Yasmin'in durumunda bir narsisizm belirtisi göremesek de toplumun insanlar üzerindeki baskısının gücünü ve neler yaptırabileceğini gayet açık bir biçimde görebiliyoruz.
Grace'in durumu tam anlamıyla başlığımıza uyuyor. Narsissizm'in Dorukları: Kendisiyle Sevişenler
**"Sevemez kimse beni, benim sevdiğim kadar"
** diyip, kendine olan aşkını, kendisiyle evlenerek belgelemiş olan Grace'in durumunda yakın çevrelerinin, "gel bir psikologa gidelim" dememiş olup, durumu kabullenmelerinin sebebiyse tam bir muamma.
Liu Ye'nin durumu da görselden anlaşıldığı üzere; kendisine tapınma.
Şimdiye kadar gördüğümüz örneklerde kadın sayısının yüksekliğini dengelemek ve bu durumun cinsiyet gözetmeksizin herkeste görülebileceğini kanıtlamak istercesine, katılıyor kendisi, narsisitler arasına.
İnsanların kendilerini sevmeleri, ya da kendilerine aşık olmalarını psikoloji bir yere kadar açıklayabilse de, neden evlendikleri konusu hala biraz karanlıkta kalıyor.
Bize göre, hastalıklarıyla barışma ya da kendinden başka hiç kimsenin görüşüne aldırış etmeme, özgüvenlerinin ne kadar yüksek olduğunu ispat etme çabası olsa da, düşüncelerimiz sadece bir tez olarak kalıyor.