Nasa Mars’a gitmedi mi?

Mars’ta incelemelerine devam eden Curiosity’den gönderilen fotoğraflar bilim dünyasını şaşırtmakla beraber fotoğrafların sahte olduğu öne sürüldü.


İddiaların dayanağı ise Curiosity’den gönderilen son fotoğraf. Bu karenin Şili’deki Atacama Çölü’nde çekildiği iddia edilen bir fotoğrafla tıpatıp aynı olması “Nasa, Mars’a gitmedi mi?” söylentilerine neden oldu. Ancak uzmanlar Atacama’da çekildiği öne sürülen fotoğraf için “Gerçekliği şüpheli” değerlendirmesinde bulundu.


Viking-1 uzay aracının 25 Temmuz 1976’da Mars’ta görüntülediği esrarengiz yapıların sırrı hala çözülemedi.

Reklam
Reklam

[

**

**](http://sayyac.mynet.com/tiklama/380?tags=marcamarcahabertextlink&url=http%3A%2F%2Fmarcamarca.com.tr%2Fcover-case-2-marka-414-tum-liste.aspx%3Fref%3Dmynettext)


Dünya’nın gerisinde duran, Güneş Sistemi’nin dördüncü gezegeni olan Mars, henüz ilk keşif araçları yüzeyine inmeden önce gök bilimciler için oldukça esrarengiz bir gök cismiydi. Bugün ne kadar kurak olsa da, Kızıl Gezegen’in bir zamanlar okyanuslarla kaplı olduğu, hatta üzerinde yaşam barındırdığı her zaman öne sürülen bir düşünce oldu.

Mars’a yollanan uydu ve keşif araçları, ıssız gezegen hakkındaki birçok soru işaretini ortadan kaldırdı. Ancak, çok sayıda bağımsız araştırmacı, Mars hakkında hala tam olarak cevap bulmamış detaylar olduğunu düşünüyor. Bunlardan bir tanesi, tam 37 yıl önce bugün fotoğrafları çekilen Cydonia bölgesi ve barındırdığı yapılar.


Adını Roma’nın savaş tanrısından alan Mars, son derece zehirli bir gaz kütlesiyle çevrili. Yüzeyi kraterler, devasa büyüklükte dağlar ve büyük çöllerle kaplı. Bilim dünyası, bugüne kadar Dünya’da var olan ve Mars’taki koşullarda yaşabilecek tek canlının, Güney Amerika’daki yanardağlarda hayatta kalabilen bir çeşit mikrop olduğunu tespit etti.

Reklam
Reklam

Yine de Mars, uluslararası uzay programları için çok büyük bir önem taşıyor. Bunun sebebi, Ay’ın ardından Dünya’ya en yakın konumdaki kozmik cisim olması. Gök bilimciler, ulaşması en kolay gezegen olan Mars’a bir gün koloni kurmak, burada madencilik yapmak ve Kızıl Gezegen’in geçmişine ait sırları ortaya çıkarmak istiyor.


Bu amaçla, 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği ve ABD, Mars’a keşif araçları yollamaya başladı. Ruslar, sırasıyla Mars 1M ve Mars 3MV araçlarını gönderdi ancak her ikisi de Kızıl Gezegen’e ulaşamadan kayboldu. Benzer bir sorunu, ABD 1964 yılında Mariner 3 uzay aracıyla yaşadı. NASA’da görev almış bilim insanı Gregory Moleenar, 1960’lı yıllarda başlayan keşifleri şöyle anlatıyor:

“Rusların iki esrarengiz başarısızlığının ardından, aynı durumla karşılaşan Amerikalılar kendi aralarında Mars’ta bilerek bu keşif araçlarının önünü kesen bir şeyler olup olmadığı hakkında şakalar yapmaya başladılar. Kasım 1964’te ABD Mariner 3 ve Mariner 4 keşif araçlarını Mars’a yolladı. Mariner 3 uzay aracı Mars yüzeyine ulaşmayı başardı, ancak görüntü almak için kamerasını çalıştırmaya çalıştığı anda kamera sistemi bozuldu.”

Reklam
Reklam

Mariner 3’ün, güneş panellerinde yaşadığı teknik arızadan dolayı Mars yüzeyine inemediği ve bataryaları tükenince öldüğü açıklandı. Mariner 3’ten 28 gün sonra fırlatılan Mariner 4 ise yedi buçuk ay süren yolcuğunun ardından Mars’ın yörüngesinden geçebilen ilk uzay aracı olma başarısını gösterdi.

Ruslar, hiç geri kalmadı ve aynı başarıyı kendileri adına gerçekleştirmek için 30 Kasım günü Zond 2 uzay aracını Mars’a yolladı. Araç Mayıs 1965’te başarılı bir şekilde Mars’ın yörüngesine indi ve ilk birkaç dakika sorunsuz bir şekilde görüntü iletmeye başladı. Ancak aniden keşif aracıyla bağlantı kesildi. Bu olay o tarihe kadar Mars projelerinde iki ülkenin yaşadığı toplam altıncı başarısızlık olmuştu.


İki ülke, ilerleyen yıllarda Mars yarışında 10 deneme daha yaptı. Rusların Mars 4, Mars 5, Mars 6 ve Mars 7 uzay araçlarından üçü, gezegene inmeye başaramadı ve atmosferi sıyırıp geçti. Mars 6, atmosfere girmeyi başardı ancak yüzeye çarparak devre dışı kaldı. 12 Mart 1974 günü yaşanan kazada, uzay aracı çarpmadan önce geçen 224 saniye boyunca Dünya’ya veri iletti ve Mars’ın yüzeyinden Dünya’ya veri iletmeyi başaran ilk keşif aracı oldu.

Reklam
Reklam

Rusların 1960’da başlayan Mars keşif programı, en son uzay aracının ateşlendiği 1973’e kadar sürdü ve istenilen başarının çok gerisinde kalındı. ABD ise yoluna devam etti ve tarihler Temmuz 1976’i gösterdiğinde, Mars keşfinde yeni bir sayfa açılmasını sağlayan büyük bir başarı elde edildi.

ABD’nin Viking-1 uzay aracı, 19 Haziran 1976’da Mars atmosferine girdi. ABD’nin bağımsızlık günü olan 4 Temmuz’da iniş yapması planlanan uzay aracı, iniş bölgesinin yeterince güvenli olmadığına karar verilince yörüngede bekletildi. 20 Temmuz günü, yörünge aracından ayrılan Viking-1, Mars’a indi. Viking-1 için seçilen ilk iniş bölgesinin kayalıklarla kaplı olması, uzay aracının esrarengiz yapılarla dolu bir alana inmesini gerektirirken, bilim dünyası hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kaldı. Cydonia adı verilen bu bölgede, piramit benzeri yapılar ve ve en önemlisi, insan suratını andıran devasa bir kaya bulunuyordu.


Mars hakkında cevap bulunması istenen yığınla soru işareti vardı. Ancak Viking–1 uzay aracının dünyaya gönderdiği görüntüler analiz edildiğinde, Cydonia adı verilen bölgede yer alan şekil, NASA yetkililerini hiç beklemedikleri bir durumun içine soktıu.

Reklam
Reklam

Eski NASA çalışanı Gregory Moleenar'a göre Mars'ın koşulları akıllı varlıkların yaşamasına uygun değil: “NASA’nın ‘yüze’ yönelik ilk açıklaması, bunun sadece güneş ışınlarının yaptığı bir yanılma olduğuydu. Kimse Mars’ın yüzeyinde devasa bir insan yüzü oyulmuş olacağına inanmamıştı. Böyle bir şeyi kim yapmış olabilirdi? Ayrıca Mars bildiğimiz kadarıyla akıllı canlıları barındırabilecek yaşam koşullarına sahip değildi. Bu yüzden NASA ilk başta bu olasılığı ele almadı. İnsan yüzünü içeren görüntüye 'Head' yani kafa ismi verildi.”

NASA yaptığı bir açıklamada, “insan yüzüne benzeyen şeklin yer aldığı fotoğrafın, Viking-1’in başka bir açıdan aynı bölgenin tekrar çektiği bir görüntüsü olduğunu ve bu görüntüde aslında hiçbir şey olmadığını” savundu. NASA’nın sunduğu görüntüde, yüz yerine dağınık bir kum tepesi görülüyordu.

NASA arşivlerin girme yetkisi bulunan Moleenar ise araştırmalarına devam etti ve aynı bölgeyi başka uyduların görüntüleyip görüntülemediğini kontrol etmek için arşivlere baktı. Moleenar, “NASA ilk başta yok demişti ama biz arşivlerde bulduk. İkinci görüntülerde ilkinden çok daha belirgin bir şekilde insan yüzü görülüyordu. Hatta gözlerde göz bebekleri, ağızda ise dişler belli oluyordu. Bunu gördüğümüzde çok etkilendik.”

Reklam
Reklam

İkinci resim, Mars üzerindeki esrarengiz yapının akıllı varlıklar tarafından yapılabilmiş olabileceğini akla getirdi. Ancak bu yapbozun daha başlangıcıydı. NASA, yüzün ilk görüntüsüne 35A72, ikinci ve çok daha detaylı görüntüsüne ise 70A13 kod numaralarını koydu. Bu iki görüntü hakkındaki Moleenar’ın verdiği bilgi, “sadece insan yüzünü değil, etrafındaki yapıları da ayrıntılı bir şekilde gösterdikleriydi.”

Molenaar: “Yüzden belli bir mesafe ötede birkaç tane piramit gözünüze çarpıyordu. Bu piramitlerin en ilginç tarafı ise, bizim bildiğimiz, çok standart üçgen şekline sahip olmaları. Piramitlerin her köşesinde, taban kısımda görüldüğü kadarı birer ayaklık-payanda bulunuyordu. Ve yakından bakıldığında bu ayaklıklarda piramit şeklindeydi. Bunlar gerçekten çığır açabilecek bilgilerdi.”

Cydonia'da en ilgi çeken piramit, D&M adı verilen yapıydı. 60 derecelik açılarla birbirinden ayrılan üç köşesi olan piramidin köşeleri, sırasıyla 'Şehri', 'Yüzü' ve 'Tholus'u (kubbe şeklinde dağ) gösteriyor.

Reklam
Reklam

NASA görevleri hakkındaki komplo teorileriyle tanınan ve 1974-83 yıllarında kurumun Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde çalışan Richard Hoagland, “Head” adlı yapının, ”oyma bir heykel” olduğunu öne sürdü. Hoagland,“Araştırma ekibimiz yüzü üç boyutlu bilgisayar programları ile araştırdı. Elde edilen bilgiler ise aslında bu yapının, üç boyutlu tasarlanmış bir oyma heykel olduğunu” ifadesini kullandı.

Hesaplamalara göre, heykel yaklaşık 457 metre yüksekliğinde ve 1,6 kilometreyi geçen bir uzunluğa sahip. Hoagland, NASA’nın açıklamaları ve bu yapıların doğal olarak ortaya çıkma ihtimalini bir kenara koyarak, Cydonia’daki insan yüzü ve piramitlerini, Mısır’ın Giza Platosu’ndaki Sfenks ve piramitlerle bağdaştırdı. Hoagland ve diğer araştırmacılara göre, Mars yaşama elverişli bir gezegen iken burada yaşayan medeniyetler, yıldızların konumlarına göre birçok dev yapı inşa etmişti. Aynısını, on binlerce yıl Dünya'ya geldiklerinde, o dönemler en verimli topraklar olan Giza Platosu'na inşa ettiler.

Hoagland, Sfenksin en bilinen özelliği olan yarı insan-yarı aslan bileşimi ifadesinin, Cydonia’daki insan yüzünde de geçerli olduğunu savundu. Bu kapsamda, bilgisayar programlarıyla Cydonia’daki yüzün sol tarafını sağ tarafın üzerine katladılar ve ortaya yeniden bir insan yüzü çıktı. Ardından, sağ taraf sol tarafın üzerine katlandı ortaya aslan suratına benzeyen bir ifade çıktı. Hoagland, böylece, Sfenks ile Mars yüzeyindeki yüz arasındaki benzerliği ortaya koyduğunu savundu.

Reklam
Reklam

Viking-1’in elde ettiği başarının ardından, Sovyetler ABD ile işbirliği yaparak, Mars’ın iki uydusundan biri olan Phobos’a uzay araçları gönderdi. Ancak Phobos 1 bilinmeyen bir nedenle kayboldu.

Phobos 1’den beş gün sonra, 12 Temmuz 1988’de fırlatılan Phobos 2 ise uyduyu görüntülemeyi başardı. Ancak elde edilen bilgiler kamuoyuna açıklanmadı. Bazı araştırmacılar, bunun nedenini, Kızıl Gezegen’in uydusunda “dev, oval bir şekil” tespit edilmesine bağladı. Cisim, yaklaşık 20 kilometre uzunluğundaydı.

Phobos 2, Ocak 1989’da Mars’ın yörüngesine girmişti. 28 Mart günü uzay aracı kontrolden çıktı ve veri iletimini durdurdu. Bir gün sonra Ruslar, “Phobos 2’yle radyo iletişiminin kesildiğini ve aracı yüzde 99 kaybettiklerini” belirtti.


Komplo teorisyenleri, Mars’ın uyduları Phobos ve Deimos’un uzaylılara ait üsler barındırdığını ve Phobos 2’nin, “vurulduğunu” öne sürdü.

ABD, beş yıl sonra, Eylül 1992 senesinde fırlatılan Mars Observer aracını uzaya gönderdi. Keşif aracı, Mars yörüngesine inmeden üç gün önce kayboldu. Bu kadar uzay aracının kaybolması ya da görevlerini yerine getiremeden hasar görmeleri, bir çok uzman tarafından ‘teknik arıza’ olarak tanımlanacak bir durum değildi. Son söz, yine komplo teorisyenlerine kaldı: “Orada bizi istemeyen birileri var!”