Ölüm yıldönümünün yaklaşmasıyla, ardında ölümsüz eserler bırakan Necip Fazıl Kısakürek arama motorlarında araştırılmaya başlandı. Necip Fazıl Kısakürek kimdir, ne zaman ve neden öldü? sorularının yanıtını haberimizde sizler için derledik. İşte Necip Fazıl Kısakürek şiirleri ve sözleri...
9 Haziran 1904 doğumlu Necip Fazıl Kısakürek, Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en önemli isimlerinden birisidir. Maraşlı bir ailenin oğlu ve evin tek çocuğu olan Kısakürek, İstanbul’da Bahriye Mektebi’ne gittiği sıralarda şiire merak sarmaya başlamıştır.
Şiir denemelerini çocuk yaşta yazmaya başlayan Kısakürek, ilk şiir kitabını henüz 17 yaşında iken çıkarır. Söz konusu kitaptaki şiirler Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarına eklenip tarih, edebiyat derslerine konu olur. Necip Fazıl'e sahip olduğu şöhreti; 1925 yılında yayımladığı "Örümcek Ağı", 1928 yılında yayımladığı "Kaldırımlar" ve 1932 yılında yayımladığı "Ben ve Ötesi" adlı eserler getirmiştir.
1941 yılında Fatma Neslihan Babalan ile dünyaevine giren Necip Fazıl Kısakürek bu evlilikten Mehmet, Ömer, Ayşe, Zeynep ve Osman adında beş çocuk babası oldu.
1942 yılında askerlik görevini tamamlaması için Erzurum'a gönderilen Kısakürek, bulunduğu yerde siyasi yazılar kaleme alması nedeniyle hapis cezasına çarptırıldı.
Ünlü yazar Kısakürek, 1943 ve 1978 yılları arasında yayımlanan tam 512 sayı çıkartılan "Büyük Doğu Dergisi" ile siyasi görüşünü halk ile paylaştı. İslamcı düşüncelerini okurlar ile paylaşan Kısakürek, Büyük Doğu Hareketi'nin başını çeken isimler arasında yer aldı. Ülkemizde antisemitizmin duyulmasını sağlayan dergi 1978'e kadar işleyişine devam etti.
İçeriği nedeniyle Büyük Doğu Dergisi sık sık kapatıldı ve toplatıldı. Böyle zamanlarda Kısakürek, fikirlerini Son Posta, Tercüman, Her Gün, Milli Gazete, Bugün ve Yeni İstanbul gazeteleri aracılığıyla duyurdu.
Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983 tarihinde İstanbul Erenköy'de 79 yaşında hayata veda etmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek Sözleri:
Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın…
Yaprak ağaçtan sıkılmıştı, bahar bahaneydi.
Sevdiğini belli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
Sen çok sev de bırakıp giden yar utansın.
Uğruna ölmekse seni yaşatmak bin kere ölürümde adına leke sürdürmem, gururdur namustur bayrak ve sancak, aksa da kanım zalimi güldürmem!
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.
Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not! Dünya beş para etmiyor.
Kurban olduğum Allah’a bile günde beş vakit ulaşılabiliyorken, kendini ulaşılmaz sananlara selam olsun.
Çok sıkıldıysan hayattan bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; Yaşamak güzeldir.
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri:
BEKLENEN
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
AYRILIK VAKTİ
Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin
Güneşle köye in, beni bırak da
Küçüle, küçüle kaybol ırakta
Şu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin
Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgara salıver gitsin
SAÇLARIM
Saçların omuzlarından aksın
Mermer üzerinden geçen su gibi
İçinde ezgin bir his duyacaksın
Yaz vaktinin gündüz uykusu gibi
Saç tel tel örtüler hep tül tül düşer
Gözünün değdiği yere gül düşer
Sonunda sana da bir gönül düşer
Gönlümün şimdiki duygusu gibi
Dillerde dökülüp sayılır saçın
Sıcak nefeslerle bayılır saçın
Bir tütsüdür kalbe yayılır saçın
Kararan gözlerin buğusu gibi
ANNEME
Anne girdin düşüme.
Yorganın olsun duam;
Mezarında üşüme.
Anlamam, anlatamam.
Düşen düştü peşime,
Artık vadeler tamam...
AYRILIK
Ne görsem ötesinde hasret çektiğim diyar.
Kavuşmak nasıl olmaz mademki ayrılık var.
KALDIRIMLAR
I
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
II
Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.
İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...
III
Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.
Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.
Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.
Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...