Neden depresyona gireriz?

Depresyon birdenbire yakalandığımız bir hastalık ya da kapıldığımız bir ruh hali değildir. Genellikle kişiyi depresyona hazırlayan birden çok sebep vardır. Ancak özellikle de depresif hissetmeye başladıktan sonra bu ortaya çıkarıcı sebepleri fark etmek zorlaşır.

Depresyondayken kişi kendini suçlamaya ve tek yönlü düşünmeye eğilimli olduğu için depresyonun sebebi olarak kendini ve eksiklerini görür. Oysa sebep yaşamı ve kendisi ile uyumsuz düşünce ve davranış kalıplarıdır. Depresyon tedavi edilse bile bu yaşamsal etkenler değiştirilmediği sürece aynı süreç yeniden yaşanabilir.

Birazdan okuyacağınız sebeplerin çoğu uyum bozucu bilişsel şemalarımızdan köken alır. Şemalar düşünce, duygu, davranış kalıplarından oluşan sistemlerdir. Çocukluk ve ergenlik yıllarında oluşup, dünyayı algılayışımızı ve başa çıkma mekanizmalarımızı etkilerler.

Anlamsızlık / Boşluk hissi:

Varoluşsal anlam temel bir ihtiyaçtır. Bu karşılanıp biten bir ihtiyaç değil, yaşam boyu devam eden dinamik bir arayıştır. Varoluşcu psikolojinin öncülerinden Viktor Frankl mutlu olabilen kişilerin yaşamın anlamı; diğerlerine yardım ederek, severek, çalışarak, öğrenerek, inanarak, yaratıcılıklarına imkân tanıyan aktiviteler yaparak (resim, müzik, edebiyat) bulduklarını söyler. Yaşamın anlamını bulabilmek için öncelikle bir amacımızın olması gerektiğini vurgulayan Frankl acının kaçınılmaz olduğu durumlarda acının da bir anlamı olabileceğini söyler.

Hayatı yaşıyor gibi değil, içinde kaybolmuş gibi hissediyorsanız; anlamsızlık duyguları içindeyseniz, depresyonunuz ihtiyaçlarınızı karşılayan bir hayat yaşamadığınızın işareti olabilir. Bu da değişim için bir fırsattır. Anlamsızlık ve boşluk hissi genellikle, duygusal yoksunluk, yapışıklık ve gelişmemiş benlik şemaları ile ilişkilidir.

Eleştirel içses

Sizi sürekli eleştiren, her yaptığınıza bir kulp takan ve yanınızdan hiç ayrılmayan bir arkadaşınız olduğunu düşünün. Kendini fazlaca eleştiren kişilerin yaşadığı bundan bile daha zordur. İçsesinize kulak verdiğinizde bir başkasına kolay kolay söyleyemeyeceğiniz kadar eleştirel ve acımasız sözler duyuyorsanız, değişmenin zamanı gelmiş olabilir. Birçok çalışma kendini koşulsuz sevmenin ve kabul etmenin depresyonu tedavi etmede ve en önemlisi önlemede büyük etkisi olduğunu kanıtlar. Eleştirel içses, genellikle yetersizlik, kusurluluk ve cezalandırıcılık şemaları ile ilişkilidir. Bunları değiştirmek kendiniz ile kurduğunuz ilişki için yeni bir dil öğrenmeye benzer. Yalnız yapmakta zorlanırsanız, terapi bunun için oldukça uygun bir ortamdır.

Stresle başa çıkamama

Stres genel anlamı ile organizmanın değişik uyaranlara verdiği tepkidir. Her zaman olumsuz değildir. Ancak uyum bozucu kronik stresin tükenmişlik sendromu ve depresyona sebep olduğunu söyleyebiliriz. Kronik stres genellikle iş yaşamı ve diğer sorumluluklar ile ilişkilidir. Acımasız standartlar, mükemmeliyetçilik ve yüksek beklentiler kişinin hep koştururcasına ve baskı altında yaşamasına sebep olabilir. Yüksek standartlar, başarısızlık ve fedakârlık şemaları kronik stres ile ilişkilidir.

Az eğlence, çok iş

Yetişkin yaşamına adım atmakla birlikte hayatı sorumluluklardan ibaret yaşamaya başlayan kişiler depresyona adaydır. Hayat tekdüze hale gelmiş, eğlence ve keyif ise sadece yapılması gerekenler yapıldıktan sonra yaşanan kısa anlardan ibarettir. Bu anlarda bile yapılması gereken diğer şeyleri düşünüyor olmaları olasıdır. Elbette yapılması gereken şeyler hep vardır ve yaşam sürdükçe bu liste hiç bitmez. Yaşam enerjimizi ise bu yapılması gerekenler ve yapmak istediklerimizin dengesi belirler. Bu durumla ilişkili şemalar genellikle yüksek standartlar ve duyguları bastırma şemalarıdır.

Duygusal çatışmalar

Çatışma genellikle birincil ve ikincil duygularımız arasındadır. Neşe, heyecan, anksiyete, korku, öfke ve üzüntü en temelde hissettiğimiz birincil duygulardır. İkincil duygular ise, birincil duyguları yaşamaya izin vermediğimiz ya da kendimizi yargıladığımızda ortaya çıkanlardır. Kızgın ya da üzgün olduğunuzda bunun için kendinizi yargılar ve izin vermezseniz, sadece üzgün hissetmekle kalmaz aynı zamanda utanç, baskı ve engellenme de hissetmeye başlarsınız. Cezalandırıcılık, bağımlılık, kusurluluk, iç içe geçme ve duyguları bastırma şemaları duygular ile başa çıkmayı zorlaştıran şemalardır.

İzolasyon

Yalnızlaşma ve içe kapanma temelde depresif bir başa çıkma yoludur. Özellikle depresyonda iken sosyal temaslar zor ve anlamsız hale gelebilir. Kişi sosyal kaygısı, küskünlüğü, kırgınlığı ya da güvensizliği sebebi ile çevresinden izole olabilir. Şemalar ve negatif duygularla 'kaçınma' yolu ile başa çıkma izole olmaya yol açabilir. Bu işlevsel olmayan başa çıkma mekanizması sorunları çözmediği gibi, kişiyi duygusal açıdan daha da yoksun bırakır.

Yenilmişlik / kaybetmişlik hissi

Bugüne kadar yaşadıklarınızdan, elde ettiklerinizden, ilişkilerinizden, başarınızdan memnun olmama halidir. Gerçekten de hayatınızda bu güne kadar pek yolunda gitmeyen şeyler olmuş olabilir. Ancak depresif süreç başladığında durum tamamen karanlık ve çözümsüz görünmeye başlar. Kendine dair algısı negatif olan kişiler hayatını ve yaşantılarını da negatif, değersiz ve anlamsız görme eğilimindedir. Karamsarlık, yetersizlik, değersizlik ve başarısızlık şemaları bu durum ile ilişkilidir.

Fiziksel sağlık

Uyku düzensizliği ve yetersiz uyku depresyon için önemli tetikleyicilerden biridir. Aynı zamanda bir kısır döngünün başlangıcıdır. Yeterli uykuyu alamadıkça ajitasyon artar, bu arttıkça da uyumak zorlaşır. Tahammülsüzlük ve isteksizlik de giderek artar.

Hareketsizlik, enerji üretimini azaltan ve kısıtlayan bir alışkanlıktır. Düzenli fiziksel aktivite ruh sağlığını korur ve dengeler. Beslenme düzeni bir diğer önemli faktör. Tek tip beslenme, özellikle karbonhidrat ağırlıklı besinlerin dopamin ve serotonin salınımı üzerindeki olumsuz etkisini kanıtlayan birçok araştırma vardır. Hormonal dengesizlikler ve kan değerleri de -özellikle tiroit hormonu ve kandaki demir oranı- depresif duygu durumla ilişkili olabilir.

Yazan: Uzman Psikolog Şencan Taşkale