Yazı ve Fotoğraflar: Hacer Aydın
Nepal’in kuzeybatısında, Tibet’teki kutsal Kailash Dağı’na giden tek geçiş noktası. Yabancıların çok az ziyaret ettiği ırak bir vadi Humla Vadisi; günün birinde ziyaret edebilmeyi uzun yıllardır hayal ettiğim yer.
Burada kadim Şamanizm ile asırlık Budist gelenekleri, geçmiş yüzyıllardan kopup gelmiş gibi gözüken köylerde günlük hayatın hâlâ önemli bir parçası. Ancak tüm bunların yanı sıra beni buraya sürükleyen asıl şey, bölgenin benzersiz kültürlerinden poliandri yani çok kocalılık.
Kara ulaşımı yoktu. Yöreye ulaşmak için Nepalgunj’ın 42 derecelik cehennem sıcağında 6 gün bekledikten sonra heyecan verici bir uçuşla Simikot’a indik. Yalnızca 549 metrelik küçücük pistiyle Simikot Havalimanı, bulunduğumuz yerin yalıtılmışlığını tek başına anlatıyor gibiydi.
İlk gördüğüm bembeyaz tepeleriyle muhteşem Himalayalar, 6 gün boyunca çektiğim çileyi unutturdu bana. Rehberim Pema’nın abisinin hoş geldin seremonisinden sonra arnavut kaldırımlı sokakları ve taş evleriyle etkileyici bir yer olduğu besbelli olan Simikot sokaklarına daldık.
Yerel bir ailenin evinde gece geleneksel yaşama şahit olup yüksekliğe uyum sağlamaya çalıştıktan sonra, ertesi gün erkenden yola çıkıp dağ köylerine gitmek üzere yürüyüşe koyulduk. Kaç dağ, kaç tepe aştık bilemiyorum ancak Simikot’tan çıktıktan birkaç saat sonra rehberim Pema, buradan sonra selam verirken "taşi delek" dersen daha iyi çünkü burada yaşayanlar Tibetli, diyerek beni uyardı.
Yöre Humla’nın alt bölgesi olan Nyinba Vadisi. Tepeler yemyeşil ormanlarla kaplı, ancak yükseklik arttıkça yeşil kaybolup yerini kayalıklara bırakıyor. Üst Humla ise yüksek geçitler ve buzul vadilerini barındırıyor. Nyinba Vadisi, Tibet kökenli Bhotia halkının yaşadığı dört köyden oluşuyor.
Nyinba insanı daha çok tarım, küçük ticaret ve hayvancılıkla meşgul. Arazinin engebeli olması nedeniyle topraklar tarıma pek uygun değil. Alçak bölgelerde arpa, buğday, darı, fasulye, üst bölgelerdeyse sadece karabuğday ekiliyor. Her öğünde taze taze koparılıp pişirilen birçok sebze yetişmekte. Etrafta yürürken ceviz, elma, kayısı gibi meyve ağaçları görüyorum. Süt ve süt ürünü olarak sadece yoğurt ve tereyağı üretimi var.
Yol boyunca kimi evlerde ağırlandık, taze ekmekle çay ikram ettiler. Derken yolumuza devam ettik. Dağ tepe aşıp biraz daha yürüdükten sonra gece kalacağımız köye vardık. Köyün girişinde Pema’nın babam dediği yaşlı bir adam karşıladı bizi. Hep beraber ara sokakları yürüyüp tepeye çıktık.
O kadar yorgundum ki yokuş yukarı çıkarken oracıkta yığılıp kalacağımı sandım. Taş kullanılarak üç kat üzerine inşa edilmiş Tibet tarzı kahverengi evler, küçücük pencereli ve çok güzeldi. Bir evin girişindeki ineklerin yaşadığı ahırı geçtikten sonra ahşap tomruktan yapılma tuhaf merdivenle ikinci kata çıktık, daha sonra yarı aydınlık bir alandan geçerek mutfağa girdik.
Ortada yanan soba, sobanın ölü ışığında belli belirsiz algılanan pirinç kâseler ve tertemiz kaplarla dolu raflar göze çarpıyordu. Biraz sonra yüzyıllık gelenekle tanışacağımdan habersiz soluklanırken evin hanımı bir kapla tereyağı getirip kocaman parçalar halinde saçıma sürdü, sonra da boynuma iyi şanslar fularını taktı. Pema, tereyağının iyi şans ve uzun ömür için olduğunu söyledi. Zaten sonraki günlerde bu tereyağı uygulaması sık sık tekrarlanacaktı.
Daha sonra köyde bir Şaman ayini olacağını öğrendik ve bacadan bacaya atlayarak ayinin yapıldığı yere gittik. Bir sürü yaşlı adam sıralanmış, Tibet çayı eşliğinde simonu izliyordu. Simon, burada Şaman rahiplerine verilen isimdi.
Etrafta davullar ve Tibet çanları çalan simon ortadaydı, etrafa buğday serpip duruyordu. Fotoğraf çekmek istedim; kabul görmediği için ayini çay ve Tibet birası (pirinç birası) eşliğinde seyrettim. Yeni işe başlamak isteyenler, evlerine bereket gelmesini dileyenler böyle Şaman ayinleri yaptırıyormuş.
O gün bu ayinler birçok evde yinelendi. Yerel halkın simon dediği rahipler, aslında dhami olarak geçiyor. Dhami, doğanın vahşi ruhunu evcilleştirip bunu ortak değer ve inançlarla paylaşan kişiler olarak görülüyor. Rehberim Pama şaşkın bakışlarımı görünce bana:
“Tanrı Shiva Şamanların içine girip onlara tanrısal güç verir”
dedi. Yani burada Şamanlar ve Budizm iç içe...
Ertesi gün nihayet Nepal’in uzak ve ulaşılması çok güç bu vadisinde dünyanın en ilginç kültürlerinden biri olan ve Tibet, Hindistan, Nepal’in yüksek kesimlerinde nadiren devam eden poliandri, yani bir kadının birden fazla eş edinmesi sistemini anlamak için yola çıktık.
Uğradığımız köylerden birinde bu sistemi hâlâ uygulayan bir ailenin evini ziyaret ettik. Bu bölgede çok kocalılık sistemi dahilinde bir hanedeki erkek kardeşlerin hepsi tek kadınla evleniyor.
Kadın bazen iki erkek kardeşle evlenebilirken, bu sayı kimi zaman dört ya da beş kocaya kadar çıkabiliyor. Antropologlara göre erkek kardeşlerin tek kadınla evlenmesi sayesinde bu zor koşullarda az miktardaki toprak ve hayvanlar bölünmüş olmuyor ve aile bireylerinin hepsi aynı çatıda yaşamaya devam ediyor. Bazı araştırmacılarsa bunun doğum kontrol yöntemi gibi işlev gördüğünü; bu şekilde çok fazla çocuk yapılmadığını düşünüyor.
Evini ziyaret ettiğimiz çiftlerden birinde, 33 yaşındaki Yang Tsering Lama iki kardeşle evliydi. Genç olan koca Nima Lama 36 yaşında ve köydeki evde yaşıyordu. Çocuklar Simikot’ta okudukları için 46 yaşındaki koca Yanked Lama ise onlarla beraber Simikot’ta kalıyormuş.
Yang Tsering Lama arada bir Simikot’a gidip diğer kocasını ziyaret ediyor ve çocuklarıyla beraber oluyor. Çiftin iki oğulları var. Bu tip evliliklerde çocukların durumunu merak ettiğim için heyecanla sordum:
“Çocukların babasının hangi kardeş olduğu belli oluyor mu?”
Rehberim kesinlikle hayır, diye cevaplıyor sorumu;
“Geleneklerimizde erkekler karısından olan tüm çocukları kendi çocuğu olarak kabul eder ve kesinlikle ayrım yapmaz.”
“O zaman baba ve amcalar arasında fark yok?”
“Evet, hepsine baba deriz.”
Bu sistemde kadın beş kocalı bile olabiliyormuş. Benim rastladıklarım genelde iki kardeşle evli olan çiftlerdi.
“Kocalar arasında kıskançlık oluyor mu” diye merakla soruyorum. Bazen olduğunu ama ilerde bu tür olayların olmaması için çocuklara bu yönde eğitim verildiğini söylüyorlar.
Bu ailenin yanından ayrıldıktan sonra tekrar dinlenmek için bir ailenin evine gittik. Ertesi gün kar yağmaya başladı, ancak biz gene de poliandri sisteminin merkezi olan 3.325 metre yüksekliğindeki Nimatang Köyü’ne ulaşmak için yola çıktık.
Dönüşte uğradığımız köylerden birinde yine aynı şekilde çok eşli bir aile gördük. Fotoğraflarını çektikten sonra evin hanımı Cheya Bhuti Lama, bizi büyük olan eşi Ko Sonam Lama ve kendisinden genç olan Nurbu Lama ismindeki eşiyle çaya davet etti. Bu teklifi geri çevirmek olmazdı...
Evlerine girdiğimizde gözlemlediğim kadarıyla büyük eş, evin babası tavrı sergilerken yaşça küçük olan daha çekingen davranıyordu. Sonradan öğrendiğime göre burada eşler arasında iş bölümü varmış, biri tarlada çalışıyor, diğeri eve para göndermek için şehirde çalışıyormuş. Pama’ya gitmeden önce soruyorum:
“Bu gelenekte kocalar arasında anlaşmazlıklar olmuyor mu hiç?”
Pama:
“Kimi zaman nadir de olsa eşlerden birinin başka kadınla evlenmek istemesi ya da çocuklar hakkında sorunlar çıkabiliyor. Ancak yaşlılar genelde çok kocalılık geleneğinin sorun çıkarmaktan çok, sorunları azalttığını düşünüyor. Çünkü toprak kavgaları ya da mal bölüşümü meselesi ortadan kalkıyor. Gençlerin bir kısmı günümüzde bu sistemi kabul etmiyor.”
Kafamda soramadığım bir sürü soruyla yolculuğumun sonuna geldim ve bu bölgeye şimdilik veda ettim. Her şeyden uzak bu dağlık coğrafyada kaybolmakta olan eski bir geleneğe şahitlik edip dünyadaki kültürel çeşitliliğin nasıl da heyecan verici olabileceğini tekrar hatırlayarak eve geri döndüm.