Yarbay Ali Tatar’ın intihar etmesi olayının bir insanlık suçu olduğunu belirten Başbuğ, “Bu davayı yürüten mahkemenin ‘Amirallere suikast diye bir dava yoktur’ dediği basında yer aldı. Savcılar bu işlenen insanlık suçu karşısında ne yapmışlardır?” dedi. Başbuğ, özetle şunları yazdı:
**TÜRK MİLLETİNİN AKLI İLE ALAY EDİYORLAR**
“Savcılara göre; Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızan ve ilerleyerek Türk Ordusu’nda Genelkurmay Başkanlığı’na, örgütte de üst düzey yöneticiliğe yükselen, 26’ncı Genelkurmay Başkanı’na yöneltilen diğer bir suçlama ise şöyledir: (Mütalaa sh:2038) “Örgütün amaçları doğrultusunda yapmış olduğu basın açıklamaları ve değişik faaliyetlerle, devam eden Ergenekon Terör Örgütüne yönelik soruşturma ve kovuşturmaları etkilemek amacıyla alenen sözlü ve yazılı beyanlarda bulunmak…” Böyle bir iddiayı ileri sürebilmek için insanın; Türk Ordusu’nu hiç tanımaması, anlamaması, Türk Ordusu’nu başka kuruluş ve yapılarla karıştırması gerekir. Bu iddia çirkindir, ağırdır. Bu iddia ile, Türk Milleti’nin aklı ile alay edilmekte, binlerce yıl geçmişi olan devlet anlayışı da yerle bir edilmektedir. Bazı savcılar, böyle bir durumun olabileceğini çeşitli nedenlerle düşünebilirler. Ancak, bu düşündüklerini bir hukuki belgeye yazma noktasına gelmişlerse, bir hukuk devletinin gereği olarak, yazdıklarının dayandığı somut delilleri de ortaya koymak zorundadırlar. En azından şunu söylemeleri gerekir; 26’ncı Genelkurmay Başkanı bir türlü somut olarak ortaya konulamayan örgütün amaçları doğrultusunda bu şekilde hareket etme talimatını kimden, ne zaman, nerede, nasıl almıştır?
**HABERLERLE MAHKUM EDİLDİ**
Deniz Kuvvetleri personeline yönelik “Kafes Eylem Planı” ile ilgili soruşturmaya 5 Kasım 2009 günü başlanılmıştır. 19 Kasım günü de, gizlilik yine ihlal edilerek, bir gazetede kod adı Kafes manşeti ile soruşturmaya ait haberler sayfa sayfa yayınlanarak adı geçen personel adeta mahkûm edilmiştir. 29 Kasım gününe kadar geçen sürede de 29 Deniz Kuvvetleri personeli Poyrazköy davası nedeniyle ifadeye çağrılmıştır. Bu olayların Deniz Kuvvetleri personeli üzerinde olumsuz etkiler yarattığı ortadadır. Bu durumlara karşı bir Genelkurmay Başkanı’nın sessiz kalması düşünülemez. O komutasında, Oruç Reis Fırkateyni’nde, 17 Aralık günü bir konuşma yapmasından da daha doğal bir şey olamaz. Burada esas doğal olmayan, isyan edilmesi gereken diğer olaylar vardır. Soruşturma safhasında, insanların teşhis edilmesi, aşağılanması ve yargısız infaz edilmelerine karşı ısrarla durmamıza rağmen, savcılar ne yapmışlardır?
**TATAR ONURLU BİR SUBAYDI**
Deniz Öğretmen Yarbay Ali Tatar, 5 Aralık’ta tutuklanmış, 16 Aralık’ta ise serbest bırakılmıştır. İşin garibi; Trabzon konuşmasından bir gün sonra, 18 Aralık’ta hakkında tekrar yakalama kararı çıkartılmıştır. Kendilerine yöneltilen suçlamalar arasında iddia edilen, kamuoyuna o şekilde yansıtılan, amirallere suikast davası da vardır. Böyle ağır bir ithamı kabullenemeyen, onurlu, şerefli Türk Subayı Ali Tatar intihar etmiştir. Geçtiğimiz günlerde ise, bu davayı yürüten mahkemenin “Amirallere suikast diye bir dava yoktur” dediği basında yer aldı. Şimdi soruyorum, savcılar bu işlenen insanlık suçu karşısında ne yapmışlardır? Ne düşünüyor
lardır?”
‘Askerimin moralini bozanla savaşırım’ dedim, arkasındayım
Mütalaada yer alan, suç unsuru olarak görülmeye çalışılan ikinci konu ise; bir gazetede yer alan röportajdır. Savcılar röportajdan şu kısmı almışlardır: ‘Ama işte bunlar sabrı taşırıyor. Bütün bunlar benim askerimin moralini bozuyor. Ben askerimin moralini bozan herkesle savaşırım.’ (11 Şubat 2010’da yapılan röportaj.) Evet, ben bugün de bu sözlerimin arkasındayım. Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrıldığım son dakikaya kadar, yetki ve sorumluluklarım çerçevesinde haksızlıklara karşı mücadele ettim, bu yapılanlara karşı hiçbir zaman sessiz kalmadım. Bu benim, Türk Ordusu’na komuta eden bir Komutan olarak görevimdi, sorumluluğumdu. Aksini düşünenlere şaşarım. Savcılara göre yapılan bu konuşmalarla iki suç işlenmiştir. Birincisi, Ergenekon Terör Örgütüne yönelik soruşturma ve kovuşturmalar etkilenmek istenilmiştir. İkincisi, böylece devlet yöneticileri baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Konuşmalar ortada. İki iddia da temelsizdir. Ama hâlâ bu konuda ısrar edilmek isteniliyorsa, şu sorulara cevap verilmesi gerekir: Eğer bu konuşmalarda savcıların düşündüğü gibi iddia edilen suçlar işlenmiş ise, konuşmaların akabinde neden ilgililer tarafından gerekli yasal yaptırımlara başvurulmamıştır? Çünkü, bu konuşmalar doğrudan kamuoyuna aksetmiş, aleni şekilde yapılan konuşmalardır. Neredeyse 4 sene geçtikten sonra belirli amaç bu konuşmalara 4 elle sarılmaya çalışmak, bir hukuk devletinde olacak birşey değildir.
**Cenaze törenine Balanlı da katılmıştı**
Poyrazköy’de bulunan bazı belgeler nedeniyle 10 gün tutuklu kalan ve yeniden gözaltına alınacağını duyunca intihar ettiği iddia edilen Yarbay Ali Tatar’ın, 21 Aralık 2009’da Ankara’da yapılan cenaze töreninde, eşi Nilüfer Tatar ve kızı Gökçen Tatar gözyaşı dökmüştü. Kocatepe Camii’ndeki cenaze namazına dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Uğur Yiğit’in yanı sıra, Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan dönemin Genelkurmay 2. Başkan Yardımcısı Orgeneral Bilgin Balanlı da katılmıştı.
[**<span style="font-size:15.0pt;font-family:"Calibri","sans-serif";
color:red">
**](http://sayyac.mynet.com/tiklama/380?tags=marcamarcahabertextlink&url=http%3A%2F%2Fwww.marcamarca.com.tr%2Ffenerbahce-marka-381-tum-liste.aspx?mynettxt)