Ege Life’ın haberi ve Mehmet Emin Al’ın objektifinden İhsan Çolak’ın yaşam öyküsünü sizlere aktarıyoruz.Doğduğu ve oniki yaşına kadar yaşadığı Akhisar Kayışlar Köyü’ne, otuz yıl sonra eşcinsel kimliği ile döndü. Zorluklar çekti, hakkında dedikodular ayyuka çıkınca birgün köy kahvesi’ni basıp "Bu beden benim, hem kim tek bir gün bile beni karısı veya kocasıyla uygunsuz bir durumda gördü..." diye posta koydu. Bu veryansının ardından köylüler özeleştiri yapınca, İhsan Çolak şimdi köyün her düğünde köçeklik yapıyor. İmamdan muhtarına kadar herkes ona alıştı. Tek isteği Bülent Ersoy ile tanışmak. Bize evini açtı, hoş bir söyleşi gerçekleştirdik.
"BAZI SÖZLER KARANLIKTA SÖYLENİR BAZI SÖZLER HİÇBİR ZAMAN"
“Dilce susup bedence anlaşılan bu çağda” kabullenmek… Bir başkasının sizin bedeninizin isteğini ve hikayesini hoş görmesi(!) Ne hazin bir hikaye ve bu öykünün durduğu bu çağ ne çok aşağılarda bir yerde. Foto muhabiri olarak görevlendirildiğim bu habere giderken içimdeki erkeklik duygusunu sonradan gerektiğinde geri almak üzere yan cebime koyuyorum. Yol boyunca muhabir arkadaşımla toplumun cinsel kimyasının bizi sürüklediği hikâyeyi konuşuyoruz. Araba Manisa Yolu Sabuncu Beli’den inerken aşağıya doğru, bulutlar geçiyor yukarıda. Arabayı kullanan Ahmet Ağabey hiç konuşmuyor. Ben ve muhabir arkadaşım, “Manisa’nın Akhisar İlçesi Kayışlar Köyü’nde bizi bekleyen “Köyün İhsan Halası”nı ariyoruz. “Yoldayız bir saat sonra orada olacağız….tamam…” İçimde bir ses, devlet parasız yatılılarından kalma yıkım ve toplumun kabul gördüğü “doğru”lara karşı ironi duygusu “Nasıl tanıyacağız? Bize benziyor mu?” şeklinde bir ses, geri döndü nezaket duvarına çarparak. Geri dönen sesler beraberinde bir başka yüz getiriyor, sizin dipte kalmış, söylenememiş ya da yanılmış yüzünüzü, bakarsınız kendiniz…
Telefonu kapatan arkadaşımız “Çok kibardı…” dedi. Kibarlık bir eşcinsel üzerinde iyi duran bir gömlek olsa da bu özellik dikkat çekiyor her zaman …Erkeklerin doğrularıyla, erkeklik, henüz çok küçük yaşta ezberlenen bir dua gibi, bu “sert” dünyada üçüncü kimlik olanların nezaketi nasıl da dikkat çekiyor. Haberin değeri İhsan Hala’nın eşcinsel kimliğinde olsa da ben onun tek başına kahvenin önünden geçerken hissettiği yalnızlığını “habere değer” gördüm. 950 hanelik bir köy evinde tavuklarının yumurtalarını satarak, evlere temizliğe giderek hayatta kalmaya çalışan cinsellik sürgünü ihsan, yalnız hala…
ALFABEDEN DÜŞEN ÇOCUKLAR
Kardeşleri ile arası pek iyi değilmiş. Küçük yaşta İzmir’e taşınmışlar, ilkokul sonrası maddi imkânsızlıklar nedeniyle okuyamamış. Okumak! bilincin uzun metrajlı oyunu, bedene kar etmiyor, bedenin ayrı bir dili ve alfabesi olmalı. Toplumun alfabesinden düşen bir harf gibi duruyor şimdi o sessiz ve durgun zaman taşrasında: Kayışlar Köyü’nde. Araba köye giriyor, Banu diyorum, aç pencereyi, dışarda çiçeklerden binlerce tablo, tek renkli bu dünya bir itiraz gibi büyüyen çiçeklerin kokuları vuruyor burnumuzun “yanan” yerine. Araba köye giriyor genişçe bir yol, illerde bir cami, ezan sesi havada asılı duruyor…
Arabanın arka koltuğunda objektifimi değiştiriyorum. İnce uzun boylu bir, “tepeden tırnağa insan” “hala”yı görüyoruz… Üzerinde çiçekli desenler Anadolulu kadınlardan alışık olduğumuz şalvar genişliğinde bir pantolon…
İlk önce yüzüne bakıyorum…, Beyaz teni ile lodosta sallanan bir zambak gibi duruyordu karşımızda, bir balerin gibi, misafirperver mimikleriyle metropollerin unutulmuş dostane davranışlarıyla karşılıyor kırk yıllık dostlarını karşılıyor gibi, güler yüzlü. Arabadan iniyoruz, Banu ile merhabalaştıktan sonra elini uzatıyor gülümseyerek “Hoş geldiniz” diyor. Uzun parmakları ve güzel temiz yüzü, ela gözleriyle çok kibar üslubu, ayaküstü konuşup eve geçiyoruz. Tek katlı, bahçesinde tavukları, köpeği ve de sardunyaları var. Salon kapısının girişi önündeki büyük sehpada leylaklar toplamış, mor leylakların kokusuna doymuş sabah güneşinin doldurduğu pencereden odaya dolarken ışık, bakır teller halinde içeriye doğru birer ok gibi düşüyordu. İhsan Hala evine yani onca yenilgilerden sonra kazandığı zafer olan evi. Evlerin ve odaların dilleri var belki de, çocukluğumuzun, gençliğimizin ya da yaşlılığımızın sevinçleri veya kederleri üzerinde duran duvarlar. Duvarları yapan ustaları harç dökerken, tuğla koyarken ne düşünürler acaba “o an”? Yapıcıların acıları üzerine kuruldukları için mi yıkılmaz kolay kolay... Bir oda, bir salon, mutfak dışarda, odaya geçiyoruz…Bülent Ersoy fotoğraflarıyla süslenmiş bir oda. Zeki Müren Müzesi’ne gittiğimizde bu kadar gazete kupüründen kesilmiş fotoğraf yoktu. En büyük isteği Bülent Ersoy ile görüşebilmek sonra da Seda Sayan, tutunamayanların el kitabı…
ŞEHİRDE YAPMADIM, KÖY YERİNDE NASIL YAPARIM!
Muhabir arkadaşımız hikâyesini soruyor. Köyden 11 yaşında İzmir’e taşınmış 15 yıl Karşıyaka’da yaşamış bir kasetçi dükkânında çalışarak. Kadın patronundan çok iyi söz ediyor… Sonra baba ve anne vefatı nedeniyle doğduğu köye köklerine doğru yeniden köye dönüyor. Çok zorluk çekmiş ilk zamanlar. “Dilce susup bedence anlaşılan bu çağda” köylülerle arasında sıkıntılı zamanlar olmuş. Esrar satmaya kadar abartmış köylüler. Kendisi “İzmir gibi bir yerde yapmadım hiçbir zaman bu köy yerinde mi yapacağım? Hem kime satılır ki köy yerinde? Hiç almadım bu tür söylentilerle pek de ilgilenmedim ta ki bir gün tepem atıncaya kadar!
ERKEKLERE HALA RESTİ
Esrar satma işine bir de kadın pazarladığı iddia edilince dayanamayıp bir gün kahveye girer öfkeyle. Kahveden içeri girmesiyle erkeklere “Bu benim bedenim. Kimseye bir zararımın olduğunu gören oldu mu? Kimsenin karısıyla, kocasıyla bir münasebetimin olduğunu duyan gören var mı?” deyip kahveden çıkmış Köyün İhsan Hala’sı. O günden sonra özeleştiri yapan köylüler daha iyi davranmış ve artık o kızdığı adamların eşleriyle günlere gidiyor şimdi. Beş çayları, o kadınların evlerine ücret karşılığı temizliğe…Düğün derneklerde köçeklik yapıyor. Kendi deyimi ile “Herkes benim gelmemi bekliyor. Acaba İhsan ne giyecek diye. Bir giydiğim kıyafeti bir daha giymem” diyor. Çok şık olduğu kremlerinden ve makyaj malzemelerinden anlaşılıyor.
KOMŞULARIN DİKKATİNİ ÇEKEN ÇİÇEKLİ KAZAKLAR
Her sabah yürüyüşe çıkıp akşamları sadece salata yiyormuş kilo almamak için. Yüzünü iki haftada bir zeytinyağı ve yumurta ile maske yaparak cildinin canlı kalmasını sağlıyormuş. Küçük yaştan beri temizliğe ve vücudunun güzelliğine dair titizliği hep varmış. Çocukluğundan bir anısını anlatıyor aslında eşcinsel kimliğini özetleyen bir anı. Evdekiler tarlaya tütün kırmaya giderken o evde kalıp temizlik yapıyormuş. Kızlar gibi giyiniyormuş. Bunu fark eden komşular annesine söyleyince kendisi de mahalle baskısını ilk böyle hissetmiş. Çiçekli kazaklar ve zamanla kadın gibi yaşama refleksleri… Köyün İhsan Hala’sı biz fotoğraf çekmek için dışarı çıktığımızda köyün muhtarı uzaktan sesleniyor “Hala nasılsın, hala? Muhtar kabullenmişse gerisi kolay oluyormuş…İktidarlar ile masumlar nerde uzlaşırlar bunu bir eşcinselin hikayesinde gördüm. Muhtar köylü olduğunu bir eşcinselin de “Hala” olduğu kırılgan bir zaman diliminde oluyor galiba. “İyiyim” diyor. İyi olduğuna kanıt baharın güzel bir sabahını çağrıştıran üzerinde “ant içmiş” gibi keskin duran kırmızı bluzu. Fena kırmızı ve üzerinde sanki bahçesinden alıp göğsüne koymuş sarı güller.
CAMİ İMAMI İLE YIKANMA DİYALOĞU
Fotoğraf çekmek için sokağa, sevdiği ve zaman zaman temizliğe gittiği bir aileye gidiyoruz. Yolda camiye de temizliğe gittiğini öğreniyorum. Köylülere özellikle kadınlara çok yardım ettiği için çok sevilmeye başlanan Hala bir gün camide temizlik yapınca imam “İhsan Hala sen ölünce kim yıkayacak seni?” demiş. Gülerek “Senden başkasına yıkatmam kendimi” demiş. “Herkes beni tanıyınca kabullendi” insanlarla bir sorunum yok, onlara ev temizlik konusunda yardımcı oluyorum. Ekmek paramı temiz ve helal bir şekilde kazanıyorum. Köylüler bunu görünce artık sevmeye başladılar” sözleriyle geçmişi ve bugünü kıyaslıyor.
“NEYE BENZİYOR BİLMİYORUM, EN İYİSİ KENDİNİZ GÖRÜN”
Sokakta gerekli fotoğrafları çektikten sonra köyün biraz dışındaki aileye gidiyoruz. Çok seviyorlar İhsan Hala’yı. İlk temizlik için köy bakkalına gidip temizlikçi aradıklarını söylediğinde aile. Bakkal “Bir temizlikçi var ama ne erkek ne de kadın. Nasıl anlatayım bilmiyorum en iyisi çağırayım da kendiniz görün” demiş. Aile merak etmiş bu bekleme süresince. Bizim Hala çıkagelmiş…Temizliğe gitmiş, sohbet etmişler ve zamanla dost olmuşlar. Hala’nın dostları bize kahve yapıyorlar. Sessiz bir doğa, köpekler sıcaktan olsa gerek gölgelerde uyuyorlar. Bir arı fincanıma konmaya çalışıyor. Geride sohbet ve gülüşmeler. Bir an dönüp olanları izliyorum. Hala, kadınlarla bir kadından daha kadın bir şekilde konuşuyor. Çok iyi hissediyor kendini. İzin isteyip dönmek üzere kalkıyoruz. İhsan Hala’ya birgün köyde kahvaltı yapmak üzere ziyarete gitme sözü veriyoruz.
Buluştuğumuz yere geliyoruz. Tam da görüştüğümüz köy girişe…Çok güzel fotoğraf veriyor işimi kolaylaştırarak. Veda anı geliyor. Ben olacaklarını tahmin ediyorum, çünkü Banu ile aralarında çok iyi bir diyalog oluştu. Birbirini çok sevdiklerini hayranlıkla izledim. Vedalaşırken sarıldılar “deklanşöre bastım” o köy yerinde birbirimize sarılı kaldık…