Dünyayı etrafında hallaç pamuğu gibi çeviren kriz, ötekilik haline 'gereğinden çok' önem verip evrensel değerleri bir tarafa bıraktığımız için mi yaşanıyor? Yoksa 'evrensel değerler' çağlar boyu ötekileri hesaba katmadığı için mi krize girdi? Nasıl 90'lar, postmodernizm coşkusuyla büyük anlatıları terk edişimizi kutlamak için erkense, belki bugün de bu soruları cevaplandırmak için erken… Zira şimdiye kadar görmezden gelinen ötekiler ortaya çıkıp 'merkezdekileri' her rahatsız edişlerinde kimlik üzerinden yapılan siyaset arayışlarına yönelik kuşku da artıyor. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Kriz anında merkezdekiler de ötekiliklerini keşfediyor. Tanımlamaların, sosyal rolleri belirleyen sınırların altı bu sefer gerçekten oyuluyor. İnanç, cinsel yönelim, etnik köken gibi unsurlar bildiğimiz tanımları sürekli tehdit eden gezgin mayınlar gibi dolaşıyor. Belki de en işe yarayan strateji ötekiliği de sınırları belirgin bir kimlik olarak kurgulamaktansa bu gezgin mayınları takibe almak. Taşları iyi niyetle döşense de sonu, geçit vermez nitelikte bir yeni muhafazakarlığa varan siyaseten doğruculuk yolunda kaybolmaktan da böyle kurtulunabilir, yeni merkezlere hapsolma tehlikesinden de…
İpek Duben'in 28 Haziran'a kadar SALT'ta görülebilecek işi 'Onlar', ironik isminden de öngörülebileceği üzere bu stratejiye gönüllü oluyor. SALT Galata'nın - 1. katında bir buçuğa üç metre boyutunda insan ölçeğinden biraz daha irice halleriyle ötekiler çıkıyor karşımıza. Ancak bu ötekiler, sadece ötekiliklerinin temsili üzerine konuşmak için bir yuvarlak masa etrafına toplanmış değiller. Aksine hem birbirleriyle hem de serginin izleyenleriyle konuşma halindeler.
Sergi alanına girildiğinde seslerin birbirine karışmasından kaynaklı uğultu, projeksiyonlara yaklaştıkça berraklaşıyor. Yine de hiçbir sesin diğerini bastırmadığı bir konuşma alanı var hedefte. Aile içi şiddetten mustarip bir kadının anlattıklarını dinlerken, bir eşcinselin homofobiye dair tanıklıkları kulağınızdan eksik olmuyor.
'Hoşgörü cenneti Türkiye' masalı yüzünden ötekiliği görmezden gelinen bir Yahudi kadının işin aslında hiç de öyle olmadığına dair deneyimi, "Hayatımda ilk kez bir Ermeni görüyorum" gibi duyarsızlıklara maruz kalan başka bir 'öteki'nin anlattıklarıyla üst üste geliyor. Bu kurgu, dışarıdan bakıp bir sonuca varmanızdansa orada bulunmanızı ve bu iletişimin bir parçası olmanızı öngörür nitelikte. 24 'öteki', 'ötekileştirilmemiş' hallerini daha da daim kılmak için yüzlerini de sadece sergi alanında gösteriyor. Belli bir kimliğin avatarı olmak yerine deneyimlerini kategorilerin ayaklarını yere bastırmak için anlatıyor.
Tabii ki sergi düzenine yine ötekilikleri üzerinden girişleri, 'Onlar'a dair soruları da beraberinde getiriyor, eleştirdiğiyle arasında nasıl bir mesafe koyduğunu düşündürüyor. Ancak burada da çözüm, yine anlatılanlara kulak vermek, bu 'öteki' deneyimlerinin gündelik hayatla çakıştığı anların peşine düşmek. Hazır, Türkiye gündemi, seçim zaferi konuşmasında tüm ezilenlerden bahseden bir politikacının mümkün olabileceği gerçeğiyle yeni bir yön almışken, tam yapılması gereken de bu.
İpek Duben'in 'Onlar' adlı çok kanallı video enstelasyonu 28 Haziran'a kadar SALT Galata'da görülebilir.