Onlar sıradan insan değil

Londra Olimpiyatları tüm hızıyla devam ediyor. Geride kalan ilk hafta birbiri ardına kırılan rekorlarla tam anlamıyla baş döndürdü.

Kırılan bu rekorları sadece seyirciler ve spor otoriteleri değil biyologlar ve genetikçiler de yakın ilgiyle takip ediyor zira rekortmen sporcular onlar için bir inceleme konusu.

Dünya Dopingle Mücadele Dairesi’nin gen terapisi ve kan nakli gibi yöntemleri doping kapsamına alması bir yana bazı sporcuların doğuştan gelen kimi özellikleri sayesinde insanüstü varlıklar olduğu konuşuluyor spor ve bilim dünyasında bugün.

Reklam
Reklam

Bu insanüstü insanların en başında Michael Phelps geliyor elbette. Yaptığı zamanlarla da evine götürmeye hak kazandığı altın, gümüş fark etmez madalya sayısıyla da tarihe geçti Phelps. Ailesi çocukken hiperaktivite sorununa bir çözüm olarak havuza götürdükleri çocuklarının böyle bir “şey”e dönüşeceğini tahmin ediyor muydu bilinmez. Ancak Phelps’in fiziksel yapı itibariyle doğuştan yüzücü olduğunu söylüyor uzmanlar.


Neden mi? Sıradan insanlar kollarını iki yana açtıklarında, kulaç uzunluklarının kendi boylarına eşit ya da çok yakın olması bekleniyor. Sıradan olmayan 193 santimetre boyundaki Phelps’in ise kulacı tam 2 metre. Dolayısıyla yüzerken kolunu rakiplerine kıyasla çok daha ileri atabiliyor. Özellikle her yarıştan önce yaptığı ve imzası haline gelen öne eğilip kol sallama hareketi sırasında bu durum tüm netliğiyle ortaya çıkıyor.


İkincisi ayakları… Phelps ölçülerindeki sıradan insanlar ortalama 46.5 numara ayakkabı giyerken Phelps 48.5 numara giyiyor. Bu da kendisine ayaklarını her çırptığında yüzde 10’luk bir avantaj sağlıyor. Son olarak elleri de kendi ölçülerindeki sıradan insanlara kıyasla daha büyük olduğundan her kulacı sıradan bir yüzücünün iki kulacına denk geliyor neredeyse.

Reklam
Reklam

Bu kadar da değil. Ayak bileklerinde ve göğüs bölgesinde çift eklem olduğundan (ki bu da anormal bir durum) kollarını daha yukarı ve farklı açılara kaldırabiliyor, ayak mümkün olduğunca düzleştirebiliyor. Böylece sudaki hızı yüzde 20 artarken startta ve dönüşlerde avantajlı oluyor. Belden yukarısı uzun, bacakları kısa vücut yapısı sayesinde de sudaki sürtünmeyi minimuma indiriyor.


Bunlar da yetmedi mi? O zaman bir de iç organlara bakalım. Kısmen yıllardır yüzüyor olmasına bağlı olsa da Phelps’in geniş omuzları ve göğsü akciğer kapasitesini de artırıp start ve dönüş sonrası su altını daha iyi kullanmasına fırsat veriyor. Son olarak sahip olduğu bir genetik avantaj sayesinde kaslarındaki laktik asit üretimi diğer sporculara göre yüzde 50 daha az. Bu sayede Phelps daha az yoruluyor, dinlenmesi daha çabuk oluyor.


Bir de ABD’lilerin “Dişi Phelps” diye adlandırdıkları Missy Franklin var. Londra’ya kadar pek adı sanı duyulmadı Franklin’in zira henüz 17 yaşında. Ama arka arkaya kaptı altın madalyaları ve kendisinden çok daha deneyimli yüzücüleri arkada bıraktı. Sempatikliği ve idealizminin yanı sıra o da doğuştan yüzücü fiziğiyle dikkati çekiyor.

Reklam
Reklam

Henüz kaslarındaki laktik asit üretimiyle ilgili incelemeler yapılmadı belki ama gözle görünür özellikleri yazılmaya başlandı bile. Tıpkı Phelps gibi onun da kolları gövdesine göre uzun. 185 santimetre boyu, kulacı ise 193 santimetre. Ayakları da kendi boyundaki kadınlara kıyasla daha büyük: 47 numara.


Elbette bu insanüstü insanlar sadece havuzlardan çıkmıyor. Bir tanesi tartan pistlerin en tanınmış yüzlerinden Usain Bolt. Pazar günkü yarışlarda kendisine ait 100 metre dünya rekorunu bir kez daha aşağı çeken Jamaikalı sprinterin avantajının ne olduğu çıplak gözle anlaşılabilir değil ancak ölçülebiliyor. Şöyle ki sıradan bir insan koşarken attığı her adımda yere vücut ağırlığının iki katı bir kuvvet uygularken, Bolt iki buçuk katı kuvvet uyguluyor. Yani Bolt birkaç milisaniyede bir yere 408 kilogramlık bir kuvvet uygularken aynı ölçülerdeki bir başka atlet 325 kilogram civarında kalıyor. Bu da Bolt’u emsallerinden daha hızlı yapıyor.


Bir de bisikletçiler var elbette. Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı olan Tour de France’da defalarca sarı mayoyu giyen Lance Armstrong’un kaslarında da Michael Phelps’tekiyle aynı genetik kusurdan dolayı laktik asit üretiminin sınırlı olduğu senelerdir yazılıyor. Bunun dışında bisiklet gibi dayanıklılık isteyen bir sporda kalp-damar kapasitesi de sporcuları öne çıkaran bir başka faktör.

Reklam
Reklam

Başka birinde olsa hastalık muamelesi görecek aşırı büyük sol kalp karıncığıyla Bradley Wiggins bunlardan biri. Bu “hastalık” sayesinde Wiggins’in kalbi yarış sırasında kaslarına normal insanlara göre kat kat fazla kan pompalıyor. Uzmanlar bu durumu şöyle açıklıyor: Başka insanların kalbi yüksükle küvet doldurmaya çalışırken Wiggins’inki aynı işi kovayla yapıyor.


Aralarında Wiggins’de olan bir kısım atletin çok önemli bir farklılığı daha far. Hücrelerindeki mitokondri sayısı sıradan insanlara göre daha fazla. Bu da kaslarının kandaki oksijenden daha fazla faydalanması anlamına geliyor. Bu mitokondri anormalliğinin de genetik bir durum olduğunu söylemeye gerek yok.


Bisikletçilerin bir başka özellikleri de kalp atışlarının yavaşlığı. Sıradan bir insanın nabzı dakikada 70 civarında atarken dayanıklılık sporları yapan atletlerde bu sayı 40 civarında. Hatta istisnai bir örnek olan Miguel Indurain’in nabzının 28 attığı söyleniyor.


Ancak bazı uzmanlara göre de başarının sırrı bu genetik anormalliklerden ziyade çok çalışma, azim, iyi beslenme, konsantrasyon gibi tamamen sonradan elde edilebilecek özelliklerden kaynaklanıyor. Zira bedenlerinde bu genetik “tuhaflıklar”a sahip olan herkes altın madalyalı yıldızlar olmadığı gibi, tüm şampiyonlar da insanüstü özelliklere sahip değiller.

Reklam
Reklam

Harvard Tıp Fakültesi’nden tarihçi Dr. David Jones da Olimpiyatlar’ın en başında New England Tıp Dergisi’nde yayımlanan makalesinde bunu savunanlardan biri. 150 yıl boyunca tıp dergilerinde yayımlanan spor makalelerini değerlendiren Jones, geçmişin varsayımlarının neredeyse tamamının bugün yanlışlanmış olduğunu gösterdi. Örneğin spor yapmanın kadınların doğurganlığını azaltacağı, maraton koşularını tamamlayabilme potansiyeline sahip kişilerin bir elin parmaklarını geçmeyeceği, hatta spor yapmanın ergenlerde aptallıkla sonuçlanacağı gibi önermelerin doğru olmadığı yıllar içinde ortaya çıktı.


Jones, Phelps, Bolt gibi sporcuların başarısında genetik özelliklerinin etkili olduğu önermesinin de önümüzdeki yüzyılda yanlışlanabileceğini ifade etti. Doğuştan ya da sonradan fark etmez, genetik yapının gücünü abartmamak gerektiğini belirten Jones, “Zeka için tek bir gen olmadığı gibi, atletik performans için de tek bir gen ya da bir gen kombinasyonu olduğuna inanmıyorum. Genler Olimpiyatlar’daki gibi üst düzey performanslarda bir rol oynuyor olabilir. Ama eğitim, kaynaklara erişim ve şans da aynı derecede önemlidir. Ben genlere çok fazla önem atfeden yorumculara gülüyorum. Bunun dışında etkili olan o kadar çok faktör var ki. Belki de 50 yıl sonra geriye baktığımızda insanların buna neden bu kadar önem verdiğini bile anlayamayacağız” dedi.

Reklam
Reklam