Çeşitli alanlarda çok sayıda kitaba imza atan Yazar Orhan Gökdemir, 'Yeni Türkiye’nin Anatomisi'ni yazdı. Gökdemir “Ucube” isimli kitabında milliyetçi faşizmden, dinci faşizme geçişin izlerini sürüyor.
Bugüne kadar farklı alanlarda 10’dan fazla kitaba imza atan Yazar Orhan Gökdemir 'Yeni Türkiye’nin Anatomisi'ni yazdı. “Ucube” üst başlığı ile yayınlanan kitap yeni Türkiye’yi ele alıyor. Gökdemir Ucube’de şu başlıklara değiniyor:
“Cumhuriyet, Diyanet İşleri aracılığıyla bir devlet dini oluşturmaya girişmişti. Olmadı, yönetmek için devlette dinin dozunu arttırmak bir ihtiyaç oldu. Türkiye Cumhuriyeti, şimdi, hızla bir din devletine dönüşmektedir. “Din-İmam Düzeni” işte bu ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. “Devrimci Cumhuriyet”in “ölü ele geçirilmesi”nin tarihi budur; Cumhuriyet dini kullanmak istiyordu ve din cumhuriyeti kullanmıştır. Marx, Hıristiyan reformatör Martin Luther için “Bütün papazları laik yapmak istiyordu ama sonunda bütün laikleri papaz yaptı” diyor. Cumhuriyet de bütün imamları laik yapmak için yola çıkmıştı, sonunda bütün laikleri imam yapmıştır.”
Gökdemir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kars’taki tamamlanmamış insanlık anıtını “ucube” diyerek yıktırmasından yola çıkarak şu sonuca varıyor:
“Ucube; çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey demek. Mehmet Aksoy’un Kars’taki 'insanlık heykeli' ve Karacaahmet’teki cemevinden biliyoruz, 'ucube' denilmiştir. Biri yıkıldı, diğerinin yıkılması yakındır. Çünkü bir Başbakan tarafından değil, bir imam tarafından teşhis edilmiştir. Öyleyse bir “put”, diğeri 'sapkınlık'tır diye anlayabiliyoruz. Kuşkusuz bu düzende, anatomik bir çarpılmaya işaret ediyor. Bir heykele ve bir ibadethaneye “ucube” teşhisini böyle teşhis edebiliyoruz. Yalnız bu hal yenidir ve her yeni devletin yeni bir dine ihtiyaç duyduğu da biliniyor. Öyleyse yeni bir İslam veya yeni bir din tartışılmalıdır ve bu yeni dinin kökleri AK Parti’de olduğu kadar 'Yeni CHP’de' de aranmalıdır. Yeni mi? Her şeyi yıktılar, yıktıkları her şeyin üzerine yeni ve tuhaf yapılar inşa ettiler. Yola çıkarken muhafazakar olduğunu söyleyenler, yolun sonunda tanımı zor muhafazakarlara dönüştüler. Ucubedir.”
Yazar Gökdemir, son yılların popüler tartışması olan “devleti ele geçirme” iddialarını da şöyle yanıtlıyor; “Birinci İznik Konsili M.S. 325 yılında, İmparator Konstantin’in inayetiyle İznik’te resmi din olması planlanan Hıristiyanlığın içerisinde tartışmalı bazı konuları netleştirmek amacıyla toplandı. İznik Konsili, bir Konstantin organizasyonuydu, çünkü İmparator Hıristiyanlığı resmi bir dine dönüştürme niyetindeydi. İznik Konsili toplanıp dine yeni bir şekil vermeden önce Hıristiyanlığın bir din olduğu da kuşkuludur. Ortalıkta bir inanç vardı fakat bu inancın devletin ihtiyacına göre törpülenmesi gerekiyordu; henüz hamdır. Konstantin, bu ham inancı beğenmemişti ve İznik Konsili’ni yeni ve devlete uygun bir yeni tanrı yaratması için görevlendirmişti. Demek ki yeni inancın olgunlaşmak için İmparator’un sihirli dokunuşuna ihtiyacı vardı. İznik Konsili’nin temel tartışması da anlaşılacağı gibi Mesih İsa’nın gerçek tanrı olup olmadığıydı. İznik’te toplanan kilise önderlerinin büyük çoğunluğu İsa Mesih’in gerçek tanrı olduğunu kabul etti. Konsil’de onaylanan İznik İnanç Bildirisi yeni bir dinin kurulduğunu müjdeliyordu. Demek ki İsa, devlet kararıyla tanrı olmuştur.”
Aynı soruları İslam için de sorulup sorulamayacağını değerlendiren Yazar Orhan Gökdemir şu ifadelere yer verdi:
“Muhammed’in vefatından sonra, İslam dünyasını seçimle iktidara gelen devlet başkanları yönetti. Daha Halife Ömer zamanında cemaat içinde çok hızlı bir zenginleşme ve lüks bir yaşam baş göstermişti. Ömer’in bir suikasta kurban gitmesinin ardından koltuğuna oturan Osman, Muhammed’in düşmanı olan Emevi kabilesindendi. İslam’a direnenler de böylece din adına iktidar oldular. Devlet yönetimi kavgası da böyle başladı. Muhalif Ali ve taraftarları bertaraf edilince Arap devleti bir Emevi organizasyonuna dönüştü. Devlet artık dinin önündeydi ve içinde dinin yeri pek azdı. Ülkenin sınırlarını genişletmeyi ve devleti güçlendirmeyi İslam olarak anladılar ve öyle anlattılar. Bunun ötesindeki kurallar önemsizleşmişti ve pek az Müslüman görünüyorlardı. İnanç, devlette birleşerek din olmaya doğru ilerliyordu. Sonra Muhammed’in soyundan gelen Abbasiler Emevileri devirdi; Abbasi devleti Halife Mansur’un torunu Harun Reşit döneminde en geniş sınırlarına ulaştı. Harun Reşit’in görkemli saltanatı da “Binbir Gece Masalları”na ilhamını verdi. İslam’ın “lale devri”dir. Türkler lale devrinin yarattığı fırsatları değerlendirdiler, devlet ve orduda Arapların yerini almaya başladılar. Halifelik, din, iktidar her şey yavaşça onların kontrolüne geçti. Devlet geleneğimiz işte budur. Şimdi soruyorlar, nasıl oldu da bir cemaat, devleti kimse duymadan ele geçirdi? Oysa bizde gelenektir, devlet ele geçirmek içindir. Bir milat mı? İslam, Ali ve yandaşlarının bertaraf edilmesiyle devlet olmuştur. Devlet olmadan önce sadece bir inançtır ve demek ki din ile devlet arasında sembiyotik bir ilişki vardır. Demek ki dini devletten ayıramıyoruz. İlişki hep var ve laiklik, devletin din devleti haline gelmesi yerine, dinin devlet dini haline gelmesi içindir.”
Gökdemir, “Ucube”de milliyetçi faşizmden, dinci faşizme geçişin izlerini sürüyor.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz