Piyanistlikten şefliğe geçen Vladimir Aşkenazi bir röportajda "Diktatör şeflerin devri kapandı" demişti. Siz de 'itaatkar orkestra' tanımını kullanıyorsunuz. Şeflikte Georg Solti, Toscanini gibi sertlikten yana mısınız?
Şuna eminim ki sanatsal açıdan orkestrada demokrasiye yer yok. Orkestra bir araçtır. Sonuç almak için iradeye ihtiyacı vardır. Yani bir patron olmalı. Herkes fikrini söyleyebilir, fakat bu durumda provalar dayanılmayacak kadar uzar. Bu kadar zaman yok ne yazık ki. Böyle bir tartışmada ikinci keman şefi ya da korangleci haklı olabilir. Bu durumda bile patron orkestra şefidir. Çünkü topluluktaki en iyi müzikçidir. Eğer bu kural uygulanmazsa, ortaya büyük bir belirsizlik çıkar. Eğer şef orkestranın en iyi müzikçisi değilse, sehpada işi olmamalı. İyi şeflerin görüşlerine saygı duyulur. Bir önemli ayrıntı daha var: Şef orkestradaki en iyi konuma sahip kişidir. Sehpadan tüm enstrümanları duyup değerlendirme yapabilir. Örneğin ikinci trombon hiçbir zaman şef kadar iyi duyamaz tüm orkestrayı. Bu durumda şef bir çılgın bile olsa orkestra müzikçisi şefe itaat etmelidir. Bununla birlikte konuk şef olarak gittiğim tüm orkestralarda son derece kibar davranırım müzikçilere. Kendi orkestramda ise çok daha katıyım.
Neredeyse tüm dünyada bütçeler kısılıyor, orkestralar zor günler yaşıyor. Bu durum kalite açısından Avrupa ile ABD orkestraları arasındaki dengeye yansıyor mu sizce?
Ses yerine sanatsal kalite önceliklidir benim için. Kuşkusuz ABD orkestraları dünyadakilerden en iyi müzikçileri alabilecek ekonomik imkanlara sahip. Dünyanın en iyi tahta üflemelilerini Fransızlar'dan, en iyi yaylılarını Ruslar'dan, en iyi bakır üflemelileri Almanlar'dan alabilirler. Fakat… Eğer üslupta kalite yoksa pek bir işe yaramaz. Üslup kalitesi sesten kaynaklanmaz. Parayla alamazsınız. Orkestraya üslup kazandıran unsur, daimi orkestra şefidir. Eğer şefin belirli bir müzik akımına eğilimi varsa, bunu orkestrayı dinlerken hemen anlarsınız. Örneğin neden ABD orkestralarının Fransız eserleri ve Stravinski yorumları eşsizdir. Çünkü Pierre Monteux, Sergey Kusovesky, Charles Munch gibi ustalar yönettiler bu orkestraları. Hepsi Fransız repertuvarını çok önemsiyordu. En güzel Rahmaninov yorumlarını Philadelphia Orkestrası'ndan dinlersiniz. Çünkü bestecinin kendisi bu orkestrayı yönetmişti. Bugün Çek Flarmoni, Çek repertuvarında eşsizdir. Çünkü bu repertuvarın ustalarıyla çalışmıştır kuşaklar boyunca. Özet olarak daimi orkestra şefinin çabası, orkestranın niteliğini belirler.
Gelecek yıl Bartok'un 70'inci ölüm yıldönümü. Orkestranızla ya da solist olarak neler planlıyorsunuz?
Mavisakal'ın Şatosu ve Mucizevi Mandarin'i kaydetmek istiyorum.
İki yıl önce Bartok'un zorluğuyla meşhur 1'inci Piyano Konçertosu'nu seslendirirken kalp krizi geçirmiş, neredeyse ölümden dönmüştünüz. Sonra da sorunun mükemmelliyetçiliğinizden kahnaklandığını söylemiştiniz. Bu eser hâlâ repertuvarınızda mı?
Çalacağım… Bu olaydan sonra birkaç kez şef olarak yorumladım. Fakat çalmadım. Tekrar çalmak çok isterim. Çalacağım da…
Bruno Monsaingeon, Sviatoslav Richter biyografisinde komik bir olay anlatıyor. Sizinle Richter'i Paris'teki evinde buluşturmuş, prova yaparken evden çıkmış. Döndüğünde salondaki eşyaların kırıldığını, Richter'in evden gitmiş olduğunu görmüş. Siz de komşunun sesten şikayete gelmesinin Richter'i çıldırttığını söylemişsiniz. Richter her zaman böyle tepkisel miydi, onunla çalışırken çok hırpalandınız mı?
Hayır, bu özel bir durumdu. Prova yapmamız gerekiyordu, zamanımız kısıtlıydı. Komşu yüzünden çalışmaya ara verince çıldırmıştı. Bence haklıydı. Aslında çok şevkatli bir sanatçıydı. Eleştiriye açıktı. İkili çalışırken en güzel anlamıyla demokrasi vardı aramızda.
Onunla karşılaşmasanız ne eksik kalırdı sanatınızda?
Çok özel bir mizacı vardı. Beni çok etkiledi. Ondan çok şey öğrendim. Mükemmeliyet, sanatsal çeşitlilik… Bazı konularda çok hassastı. Schubert, Schumann gibi bestecilerde üslup konusu onun için çok çok önemliydi. Bestecinin gerçek niyetini ortaya çıkarmak amacıyla çok çok derinlemesine analizler yapardı. İşte bu yaklaşımı Richter'den öğrendim.
Sanatsal olarak size dayatmaya çalıştığı, karşı çıktığınız şeyler oldu mu?
Nadiren bu tür durumlarla karşılaştım. İkimizin sanatsal yaklaşımı örtüşüyordu. Bununla birlikte bazı konudaki tutumuna hiç anlam veremezdim. Mesela Brahms'ın re minör konçertosunu, Mozart'ın mi majör sonatını ve çocukluk eserlerini asla çalmamasının nedenini hiç anlayamadım.
Türk sanatçılarla, bestecilerle yolunuz kesişti mi hiç, ortak çalışma yaptınız mı, gelecekte yapmayı düşünüyor musunuz?
Hüseyin Sermet'le dört el repertuvarından eserler seslendirdik. İsim olarak tanıdığım birçok Türk müzikçi var, fakat yakın gelecekte planlanmış bir çalışma yok.
Macaristan Ulusal Filarmoni Orkestrası Zoltan Kocsis konseri 1 Nisan Salı ve 2 Nisan Çarşamba saat 20.00'de İş Şanat'ta