ANKARA (İHA) - Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, AB ile yürütülen katılım sürecinde ortak hedefin "tam üyelik" olduğunu belirterek, "Geçmişte bazı ülkelerin yaşadığı gibi bizim de katılım sürecinde bazı zorluklarla karşılaşabileceğimizin bilincindeyiz. Bu sürece rasyonel olarak yaklaşmaktayız" dedi.
Bakan Babacan, AB katılım sürecine ilişkin gelişmelerle ilgili olarak Hazine Müsteşarlığı'nda bir basın toplantısı düzenledi. AB'ye katılım sürecinin, sadece kağıt üzerinde değişiklikler yapmakla başarılamayacağını belirten Babacan, "Nihai hedefimiz, ülkemizin gelişmesi, vatandaşlarımızın gündelik hayatında uyumun getirdiği standartları hissetmesi ve yaşam kalitesinin artmasıdır. Bu çerçevede, kamu kurumları başta olmak üzere ilgili tüm kesimlerin anlayış değişikliği gerçekleştirmesini ve etkin uygulama mekanizmaları kurmasını, müktesebata uyumun ayrılmaz bir parçası olarak algılıyoruz" diye konuştu.
Kamu kurumlarının bir yandan tarama çalışmalarına yoğun mesai harcarken, diğer yandan uyuma dönük somut adımlar atmakta olduklarını vurgulayan Babacan, "Taraması biten 17 fasılda yapılan çalışmalara baktığımızda, 3 Ekim'den bugüne kadar 16 adet kanuni düzenleme ve 79 adet ikincil düzenleme yapıldığı görülmektedir. Diğer fasıllarda da geçtiğimiz ay çevre alanında yaptığımız kapsamlı kanuni düzenleme, Kalkınma Ajansları'nın kurulmasına ilişkin kanun gibi benzer birçok çalışma devam etmektedir" açıklamasında bulundu.
Babacan, "Siyasi kriterler alanında ileri adımlar içeren 9. Uyum Paketi, Dışişleri Bakanı'mız tarafından ilan edilmiş ve yasama sürecinde öncelikli olarak gündeme alınmış durumdadır. Müktesebata uyum amacıyla ve ilgili tüm kurumlarımızın katılımıyla ayrıntılı taraması biten fasıllara dönük kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Özellikle bu yasama dönemi tamamlanmadan önce, Meclisimizin gündeminde olan veya Başbakanlığa intikal etmiş bir dizi düzenleme konusunda gelişme sağlanması yönünde gerekli hazırlıklar sonuçlandırılmıştır. Önümüzdeki dönemde, siyasi alanda sağlanan uyumun uygulamaya geçirilmesi ve demokratik standartlarımızın daha ileri noktalara taşınması, ülkemizin öncelikli konuları arasında olmaya devam edecektir. Bundan böyle sadece siyasi kriterler değil, ekonomik kriterler ve müktesebata uyum kriterleri de gündemimizi işgal edecektir. Tüm kesimlerin, bu yeni dönemin özelliklerinin farkında olarak gelişmeleri takip etmesi gerekmektedir" dedi.
"Müktesebat uyum programı'nı hazırladık"
Uyum sürecini planlı bir şekilde yürütmek üzere, ayrıntılı taraması bitmiş 17 fasla ilişkin ilk Müktesebat Uyum Programı'nı hazırladıklarını ifade eden Bakan Babacan, "Ayrıntılı taraması biten 17 fasılla ilgili olarak, bu ilk programımızda, 2006 yılı sonuna kadar 30 adet kanun, 103 adet ikincil düzenleme yer almaktadır. Aynı fasıllarda 2007 yılı içinde ise 24 adet kanun çıkarılması ve 151 adet ikincil düzenleme yapılması öngörülmektedir. Esas olarak kurumlarımızın kendi önceliklerini yansıtan bu Program, düzenli aralıklarla güncellenecektir" değerlendirmesini yaptı.
Babacan, ayrıntılı taraması biten 17 fasıl dışındaki diğer fasıllar için de ayrıntılı tarama çalışmalarının hemen akabinde aynı çalışmalar yapılacağını da sözlerine ekledi. Müktesebat Uyum Programı'nın güncellenmekte olduğunu dile getiren Babacan şöyle konuştu:
"Böylece, 2006 sonlarında tarama çalışmaları tamamlandıktan sonra, katılım sürecine ilişkin genel yol haritamız net bir şekilde ortaya çıkmış olacaktır. AB Komisyonu'nun hazırlayacağı Tarama Sonu Raporlarının sonuçlarına göre de bu program gerekli ölçüde geliştirilecektir. Katılım sürecinin ortak hedefi tam üyeliktir. Katılım sürecinin seyrini ve süresini kendi performansımızın belirleyeceğini biliyoruz. Geçmişte bazı ülkelerin yaşadığı gibi, bizim de katılım sürecinde bazı zorluklarla karşılaşabileceğimizin bilincindeyiz. Bu sürece rasyonel olarak yaklaşmaktayız. Şu bilinmelidir ki bu süreçte her ne yapılıyorsa, hangi reform hayata geçiriliyorsa, hangi dönüşüm gerçekleştiriliyorsa ülkemizin menfaati için, kendimizin, özellikle de çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için yapılmaktadır. Biz hep uzun vadeli düşünüyoruz ve çıkabilecek sorunlara, büyük bir ülkeye yakışır tutum içinde çözümler üretmeye odaklanıyoruz. Tarama sürecinde daha somut olarak gördüğümüz üzere, ülkemizin Avrupa Birliği müktesebatına teknik düzeyde uyumu tahmin edilenden daha hızlı gerçekleşecektir. Türkiye, yeni üye ülkelerin katılım sürecine başlangıç şartlarının çok daha ilerisinde AB ile uyumlu bir noktadadır. Kurumlarımızın uzun yıllardır sağladıkları birikim, Gümrük Birliği sürecinin kazanımları ve son yıllarda birçok alanda gerçekleştirdiğimiz reformlar, bizi Avrupa Birliği'ne tahminlerin ötesinde yakın bir noktaya taşımıştır."
Konuşmasında, AB'ye katılım sürecinin ekonomiye yansımalarını da anlatan Babacan, "Her şeyden önce katılım sürecinin başlaması, ülkemizin uzun vadeli rotasını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde belirginleştirmiştir. Bu, iş dünyası için öngörülebilirlik getirmiş ve ülkemizin geleceğine duyulan güveni pekiştirmiştir. AB'ye üyelik perspektifimiz, siyasi ve ekonomik istikrarın güvencesini oluşturmaktadır" dedi. Babacan, "Geçmiş yıllarda ortalama 1 milyar doların altında seyreden doğrudan yabancı sermaye girişleri, geçmişte AB'ye üye olma yolundaki ülkelerde görüldüğü gibi, çarpıcı bir şekilde artmık kriterler değil, ekonomik kriterler ve müktesebata uyum kştır. Sadece 2005 yılında ülkemize gelen net doğrudan yabancı sermaye 9.7 milyar dolar mertebesine çıkmıştır. 2004 yılında bu rakam 2.8 milyar dolardır. Bu sonucun elde edilmesinde, izlediğimiz programın başarısı ve katılım sürecinin başlamasının oluşturduğu uzun vadeli güven ortamı etkili olmuştur" şeklinde konuştu.
"Türkiye'nin temel gelişme eğilimi gözden kaçırılmasın"
Yaşanan bazı konjonktürsel ve geçici gelişmelere hak ettiğinden öte değer atfederek, oluşturulan güven ve Türkiye'nin temel gelişme eğilimlerinin de gözden kaçırılmaması gerektiğini kaydeden Bakan Babacan, "AB'nin Maastricht Kriterleri'ni sağlama perspektifi içinde, makro ekonomide istikrar pekiştirilmektedir. Bu perspektif sonucunda, ülke riski azalmış, faiz oranları hızla düşmüştür. Bugün ülkemiz, bütçe içinde faiz ödemelerine geçmişte olduğundan çok daha az kaynak ayırmaktadır. Buradan elde edilen tasarruflar ise sosyal ve ekonomik kalkınmada kullanılmakta ve ülkemizin uzun vadeli büyüme potansiyelini güçlendirmektedir. Küresel piyasalardaki kısa vadeli dalgalanmalar, bu genel eğilimi hiçbir şekilde tersine çevirecek güçte değildir. Katılım sürecinin diğer bir yararı ise kendi kaynaklarımızı daha rasyonel ve verimli kullanma konusunda sağladığı motivasyondur.
AB'nin maliyeti olarak tartışılan birçok husus, sonuç itibarıyla ülkemize yapacağımız yatırımlardan oluşmaktadır. Kısa vadede belli bir yük getirse de AB standartlarını sağlamak üzere yapacağımız bu yatırımlar, ülkemizin geleceğine yapılmış yatırımlar olacaktır. AB katılım süreci, sağlanan mali kaynaklara paralel olarak, ülkemize yeni mekanizmalar ve yöntemler de kazandırmaktadır. Rekabetten fikri mülkiyete, gıda güvenliğinden tüketicinin korunmasına birçok alanda, yeni mekanizmalar ve kurumsal yapılanmalarla geleceğin Türkiye'si çağdaş bir zeminde güçlendirilmektedir" diye konuştu.
Bakan Babacan, AB'ye katılım sürecini sadece mevzuat uyumu olarak görmediklerini de sözlerine eklerken, "Tüm çabamız reel bazda AB'nin sosyal ve ekonomik düzeyine yaklaşmaktır. Halkımızın refahı için ortaya koyduğumuz bu hedefe ulaşmamız için, son yıllarda sağladığımız gelişmeler ve reform süreci kararlılıkla sürdürülecektir" dedi. Hükümet olarak AB süreci konusundaki ilgi ve çalışmaları aralıksız ve ivme kaybetmeksizin devam ettireceklerinin altını çizen Babacan şöyle devam etti:
"AB konusu, Bakanlar Kurulu toplantılarımızın değişmez gündem maddeleri arasında yer almaktadır. Avrupa Birliği'ne tam üyelik konusunda 17 Aralık ve 3 Ekim öncesindeki heyecan, dinamizm ve kararlılık bugün de aynı derecede devam etmektedir. Burada bir noktaya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Tarama süreci teknik bir süreçtir. Bu teknik süreci izlemek, az da olsa uzmanlık gerektirmektedir. Süreç içerisinde herhangi bir sansasyonel gelişme olmadığı için, bir şeyler yapılmıyormuş gibi bir izlenimin oluşması son derece yanlıştır. Nitekim süreci yakından izleyen herkes, nasıl yoğun bir emek sarf edildiğini, arkadaşlarımızın nasıl heyecanla çalıştıklarını, her alanda nasıl ilerleme kaydedildiğini net olarak görmektedir. AB heyecanının durakladığını, gerilediğini ya da 3 Ekim'den bu yana yol alınmadığını iddia etmek, her şeyden önce sarf edilen bu mesaiye, yoğun emeğe ve binlerce bürokrat arkadaşımıza haksızlık olacaktır. Hükümetimiz, bugüne kadar hiçbir alanda popülist politikalara prim vermemiştir. Bundan sonra da ekonomide olduğu gibi Avrupa Birliği katılım sürecinde de popülist politikalara asla prim vermeyeceğiz. Kısa vadeli ve dar siyasi hesapları değil, ülke menfaatlerini esas alacağız. Avrupa Birliği'ne üyelik konusunda toplumda geniş mutabakat bulunmaktadır. İktidarı ve muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, yargı, üniversiteler, bürokrasi, medya, işçi, işveren ve ilgili tüm sivil toplum kesimleriyle birlikte bu ulusal hedefe doğru başarıyla yürüyeceğimize olan inancımız tamdır."