Osmanlı döneminde verilen cezalar ibret olması açısından halkın gözünün önünde gerçekleştirilirdi. Özellikle idamın öncesinde infaz kararı alınan kişi önce Topkapı Sarayı’nın ana giriş kapısı olan Bab-ı Hümayun ile sarayın ikinci kapısı olan Bab’üs Selam arasındaki Cellat Çeşmesi’nin önüne getirilirdi. Peki idam dışında Osmanlı döneminde hangi cezalandırma yöntemleri uygulanırdı?
Eşit aralıklarla düğüm atılan yün ipliğin mahkumun burnundan sokulup ağzından çıkartılması sık kullanıyordu. Evliya Çelebi Seyahatname isimli kitabından bu yöntemi detaylı bir şekilde anlattı.
İşkencelerin Kanuni Sultan Süleyman devrinde arttığı Osmanlı’da kızlarını zorla evlendirmek isteyenler, genç oğlan ve kız kaçıranlar hadım edilerek, ailesinin izni olmadan bir erkeğe kaçan kızlarsa cinsel organları dağlanarak cezalandırılıyordu.
Fermanları ve el yazmalarını taklit edenlerle yalancı şahitlerin kolları dağlanıyor, ev ve harmanları ateşe verenler bir kümese konulup yakılıyor, kimileri de gözlerine kızgın demirle mil çekilerek cezalandırılıyordu.
Cezalandırılan kişinin kıpırdamasını engellemek için uzun bir sopaya bağlanarak ayaklara vurulmasıyla yapılan bu işkence yöntemine sıklıkla başvurulurdu.
Mahkum tamamen çıplak bir şekilde ortası delik olan bir sandalyeye oturtulurdu. Sıcak ortamda hareketlenen fare çıkacak herhangi bir yer olmadığı için makat deliğinden kemirmeye başlayarak iç organlara doğru ilerlerdi.
Keyif verici maddelere zaafiyetin cezasız kalmadığı IV. Murat döneminde, tütün içenler ağızlarına tütün tıkılarak boğuluyor, ibret olsun diye de kesilen kelleleri kıraathanelerin, kahvehanelerin önüne atılıyordu. içki içenler ise kolları ve bacakları bağlanarak denize atılıyordu.
Devlete isyan edenler ve disiplinsiz üst düzey yöneticilere bu ceza uygulanıyordu. Saray önüne asılan bir çengele bağlanan iple tutulan suçlu, aşağıda bulunan bir makara yardımıyla hareket ettirilerek çengele yaklaştırılıyordu.
III. Selim döneminde pek çok kişi kazığa oturtularak cezalandırılırdı. Daha ilk düşman saldırısında askerden kaçanların önce burunları yarılır, sonra anüslerinden girip ağızlarından çıkacak şekilde kazığa oturtulurlardı. Uygulama esnasında kurbanın ölmemesi esastı. Eğer hemen ölürse cellat da öldürülürdü.