Parkinson'un yıkamadığı profesör

Okuyacağınız bu haber, Parkinson hastalığına teslim olmayan başarılı bir bilimadamının öyküsü...

Ortopedi alanında ilkleri başlatan Prof. Dr. Mehmet Çakmak, tüm zorluklara rağmen hastalarına şifa dağıtmaya devam ediyor.
Michael J. Fox, Muhammed Ali, Mao Zedong, Salvador Dali ve Papa II. Jean Paul… Adlarını tarihe yazdırmayı başarmış bu kişilerin ortak bir noktası var; hepsi de yaşamlarının bir döneminde titreme, konuşma zorluğu ya da hareket kısıtlığı çekti. ntvmsnbc'nin haberine göre, bunun nedeni, bu ünlü isimlerin hepsinin birer Parkinson hastası olmasıydı.
Tıpkı ortopedi alanında önemli başarılara imza atan Türk doktor Prof. Dr. Mehmet Çakmak gibi. Prof. Dr. Çakmak, “İlizarov” ve “diz protezi” gibi yöntemlerin ilk uygulayıcılarından.
İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Çapa Tıp Fakültesi’ne yolu düşenler, yardım alarak yürüyebilen ve konuşmakta zorlanan 62 yaşındaki Mehmet Hoca’nın azmine hayran kalıyor.
21 yıldır Parkinson’la mücadele eden Mehmet Çakmak, beyaz önlüğünü asmak yerine hastalara şifa dağıtmaya devam ediyor.
Röportaj talebimize şaşırarak önce biraz temkinli yaklaşan Profesör Çakmak, daha sonra konuşmayı kabul ediyor.
Çapa’daki mütevazı odasında görüştüğümüz Mehmet Çakmak, parlak yaşam öyküsünü kısık sesiyle akıcı bir şekilde anlatıyor.
Parkinson hastası olduğunu öğrendiği tarihi –belki de hayatının dönüm noktasını- 1991 yılı olarak aktarıyor. Parkinson olduktan sonra tıpkı iyileştirdiği hastaları gibi o da dört elle sarılmış yaşama. Aşık olduğu mesleğini yapmasına da hiçbir zaman engel olamamış bu hastalık.
**AMELİYATTAN VAZGEÇMEDİ**
“Ameliyatlara giriyor musunuz?” şeklindeki sorumu “Evet. Bazı vakalarda ameliyatın başında oluyorum, bazı vakalarda ise operasyonu bizzat kendim yapıyorum” şeklinde yanıtlıyor.
Ardından eklemeyi de unutmuyor: “Tabii, benim yaptığım ameliyatlar daha çok tecrübeye dayanıyor.”
**‘DERS VEREMİYORUM’**
Hastanede görev yapan birçok doktor, o engin tecrübesinden yararlanmak için hocanın kapısını aşındırıyor. Genç doktorlar, kollarına girdikleri hocayı hastalara götürerek, kendisine danışıyorlar. Anlayacağınız, Mehmet Çakmak kendisini zorlayan Parkinson hastalığına rağmen fakültenin eli kolu durumunda.
Merak ediyorum, derslere girebiliyor mu Mehmet Hoca diye. Bu soruya üzülerek “Hayır” diyor. Maalesef konuşmakta zorlandığı için yıllardır amfide sesi yankılanmıyor hocanın.
**İLİZAROV’UN TÜRKİYE’DEKİ BABASI**
Sözü, Türkiye’de ilk olarak kendisinin başlattığı “İlizarov” tedavisine getiriyorum.
“Çalıştığı yerden soru çıkmış bir öğrenci” edasıyla yanıt veriyor Mehmet Hoca:
“1993 yılında Rusya’ya gittik. O zaman hastalığımı biliyordum. Bazı şeyleri tek başına yapamayacağım için genç doktor arkadaşlarım Mehmet Kocaoğlu ve Önder Kılıçoğlu’nu yanıma aldım. Orada yöntemi öğrenip yurda döndük. Gelir gelmez de uygulamaya başladık.”
**‘BEN DE GİDERSEM…’**
Bu sırada kapı çalınıyor ve içeri bir hastane görevlisi giriyor. “İmzanız gerekiyor efendim” diyerek birkaç sayfa evrağı hocanın masasına bırakıyor. Büyük bir ciddiyetle tüm sayfaları dikkatlice okumaya başlıyor. Birkaç dakika süren sessizlik… Ardından büyük bir titizlikle imzalayıp görevliye geri veriyor. Gözleriyle ‘Nerede kalmıştık?’ diye soruyor, hiç konuşmadan.
Ben de lafı dolaştırmadan “Emekli olmayı düşünmüyor musunuz?” diye soruyorum.
“Şimdilik hayır” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tam Gün Yasası nedeniyle birçok doktor artık burada görev yapamıyor. Böyle köklü bir klinikte sadece iki kişi kaldık. Biz de ayrılırsak burası çöker. Yeni doktorlar yetiştirmemiz lazım. Belki 1-2 yıl sonra…”
Anlaşılan o ki, Mehmet Hoca uzun yıllardır görev yaptığı, hastaları, öğrencileri ve doktor arkadaşlarından oluşan ailesini, yani yuvasını kolay kolay bırakmak istemiyor.
**EN BÜYÜK KORKUSU**
Bilgisayarda açık bir Word sayfası fark ediyorum. Sorumu önceden tahmin edercesine hastalığı nedeniyle bilgisayarı çok iyi kullanamadığını dile getiriyor.
Ardından da üzerinde çalıştığı kitabı bitirememekten korktuğunu söylüyor. “Yazma konusunda yardım alsanız” diyorum… “Kimden, nasıl yardım alacaksın ki? Elle de yazı yazamıyorum, harfler birbirine karışıyor” diyerek içinde bulunduğu müşkül durumu anlatıyor.
**UMUTSUZLUĞA YER YOK**
Sonra yardımcısının desteğiyle ayağa kalkıyor. Ben de bu başarılı bilim adamına saygımdan ayağa kalkıyorum, ayaküstü sohbete geçiyoruz.
Gençlik fotoğrafının bulunduğu dolaba yaslanan Mehmet Çakmak, “Tek başıma yürüyemiyorum artık” diye üzüntüsünü ifade ediyor. Ne yazık ki, yardım alamadan günlük birçok işi tek başına yapamıyor Mehmet Hoca.
Benim gibi “Acaba umutsuzluğa hiç düşüyor mu?” diye merak edenlere, yanıt gecikmiyor: “Hayır, asla!”
**ELİNDE BİLİMİN FENERİ**
Söyleşimiz sırasında elinde fener olan bir maden işçisi biblosu gözüme çarpıyor. Böylece Mehmet Hoca’nın Zonguldaklı olduğunu anlıyorum. Ve birden hocayı elinde fenerle hayal ediyorum; bir madenci gibi karanlık içinde aydınlık saçan.
**YARDIMCILARA TÜYO**
Sohbetimizin sonuna yaklaşırken, Mehmet Hoca’nın kendisine yardım etmek isteyen hastane personeline de küçük bir sitemi var; “Özellikle asistanlar düşmeyeyim diye beni sıkı sıkı tutuyorlar ama benim yürüyebilmek için sağa sola esnemem lazım.”
Mehmet Hoca’yı daha fazla yormak istemediğizden görüşmeyi burada noktalıyoruz. Hastalığa teslim olmayan bir bilimadamının tanık olduğumuz yaşam azminin verdiği mutlulukla hastaneden ayrılıyoruz.
**İLKLERİN PROFESÖRÜ**
Mehmet Çakmak, 1950 yılında Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde dünyaya geldi.
1967 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü’ne giren Çakmak, aynı yıl ani bir kararla İstanbul Tıp Fakültesi’ne geçti.
Tıp fakültesinden 1973 yılında mezun olan Mehmet Çakmak, 1985 yılında doçent, 1992 yılında profesör oldu.
Doktor Çakmak, 1983 yılında Avusturya’daki Prof. Kotz’un kliniğinde kemik ve destek sistemi tümörleri üzerinde incelemelerde bulundu.
1987 yılında diz total proteziyle ilgili bilgi almak için İngiltere’ye giden Çakmak, bu yöntemin Türkiye’deki ilk uygulayıcılarından biri oldu.
1993 yılında ise Rusya’nın Kurgan kentinde bulunan İlizarov Hastanesi’nin yolunu tutan Mehmet Çakmak, burada İlizarov tedavisini öğrenerek Türkiye’ye döndü. Çakmak, bu yöntemi de ilk uygulayan isimlerden.
Çakmak ayrıca doğuştan kalça çıkığı muayenesinde ultrasonografi uygulamasını başlatılmasının da öncüsü oldu.
İngilizce bilen Prof. Dr. Mehmet Çakmak’ın bir kızı bulunuyor.
**ÖDÜLE GÖTÜREN BÜYÜK SIR**
Parkinson hastalığından birçok ünlü isim de muzdarip oldu. Bu isimlerin en başında ABD’li aktör Michael J. Fox geliyor.
“Geleceğe Dönüş” serisiyle geniş kesimler tarafından tanınan Fox, 1991 yılında Parkinson hastası olduğunu öğrendi.
Fox, hastalığını herkesten gizleyerek kendisine “Emmy” ve “Altın Küre” ödülü kazandıran “Spin City” dizisinde uzun süre rol aldı.
Rahatsızlığının ilerlemesi üzerine 2000 yılında oyunculuğu bırakan Fox, yaşamını Parkinson hastalığıyla mücadeleye adadı.
**HASTALIĞA DA NAKAVT OLMADI**
Parkinson, efsanevi boksör Muhammed Ali’yi de pençesine aldı.
Muhammed Ali, 1964 yılında henüz 22 yaşındayken “Dünya Şampiyonu” oldu.
Profesyonel boks kariyerinde sadece 5 kez yenilen Ali, 36 yaşına kadar 37’si nakavt olmak üzere toplam 56 maç kazandı.
1984 yılında Parkinson’a yakalanan Ali’nin bazı maçlara hastalığını gizleyerek çıktığı ortaya çıktı.
“Bütün zamanların en iyisiyim” diyen Muhammed Ali, Parkinson hastalığına da yenilmedi.
**PAPA’YI ELDEN AYAKTAN DÜŞÜRDÜ**
Hristiyan dünyasının ruhani lideri Papa II. Jean Paul, Parkinson hastası olan bir diğer isim.
1990’lı yılların ortalarında banyo sırasında düşerek kalçasını kıran Papa’nın sağ elinde titreme ve hareketlerinde yavaşlama meydana geldi.
85 yaşında ölen Papa II. Jean Paul, ömrünün son 10 yılını Parkinson’un gölgesinde geçirdi.
**ÇİN SEDDİ’Nİ DE AŞTI**
Çin’in efsanevi komünist lideri Mao Zedong da yaşamının son döneminde Parkinson’a yakalandı.
Parkinson’un yanı sıra akciğer ve kalp sorunu da yaşayan Zedong, 20. yüzyıla damgasını vuran önemli liderlerden biri oldu.
Mao Zedong, 83 yaşında ölümünden sonra ardından güçlü bir Çin Halk Cumhuriyeti bıraktı.
**DALİ’YE SON DARBE**
20. yüzyılın aykırı ressamı Salvador Dali, eşi Gala’nın ölümünden sonra bir darbede Parkinson’dan yedi.
Soyut resmin parlak isimlerinden olan Dali, son dönemini hastalığında etkisiyle kötü bir şekilde geçirdi.
84 yaşında ölen ünlü ressam, geride tartışmalara yol açan pek çok tablo bıraktı. Bazı tablolarında Parkinson’un etkilerinin de olduğu iddia edildi.

Anahtar Kelimeler: