PKK itirafçısından şok açıklamalar

PKK ve JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan, JİTEM ve Ergenekon infazlarıyla ilgili önemli bilgiler verdi. Cihan'a konuşan Aygan, JİTEM, PKK, Ergenekon, DHKP/C gibi yapılanmaların aynı ağacın dalları olduğunu vurguluyor. PKK'dan koparak JİTEM'e dahil olma sürecini anlatan Aygan, Albay Abdülkerim Kırca'nın cinayetlerinden, kendisinin Ergenekoncular tarafından tehdit edilmesine kadar birçok konuda ilginç anekdotlar aktardı. İtirafçı Abdulkadir Aygan ile röportaja dün kaldığımız yerden devam ediyoruz:
[** **](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)
**PKK'dan kopuş süreciniz nasıl oldu?**
Şimdi, 80 Şubat'ında bir yakalanmam var, tabancalarla birlikte Nizip'te. 81'in Eylül, Ekim'ine kadar içerideydim. Yani 12 darbesini içeride karşıladım. Gaziantep 5. Zırhlı Tugayı Askeri Cezaevi'nde. Bu esnada bana avukat gerekiyordu. Ben işkencede direnmiştim; hem poliste, hem askeri inzibatta. Bunun şahitleri var, yaşayan PKK'lılar. Onlar doğru konuşurlarsa, onlar da gördüler, takdir de ettiler. Normal halk da biliyor, sempatizan ya da yurtsever kesim dediklerimiz. Ben oradaki işkencede direndim. Hâlâ da falaka ipinin izi burada.
Elektrik işkencesi, kaba dayak, hepsini gördüm. Buna rağmen ben sadece dedim: "Ben CHP'liyim, Apocu filan değilim". Herhangi bir eyleme katıldığımı söylemedim, üzerimde yakalanan silahlar temiz tabancalardı. Bir düşmanım olduğu için aldığımı söyledim, bir isim uydurdum. Yani bu safhayı atlattım, cezaevine girdim. Bu arada gün ve gün yeni insanlar da yakalanıp içeri getirildi, benim kardeşim de getirildi o ara. Ve diyordum ki arkadaşlarıma: "Benim buradan çıkmam lazım. Yeni gelenler var, onlar çözülecek ve ben ortaya çıkacağım."

Örgütten kopma o aşamada mı oldu?

Reklam
Reklam

Evet, örgüt avukat tutmadı, yoksul ailem bütün her şeyini satarak bana avukat tuttular.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Bütün sorumluluk sizin üzerinize mi kaldı?

Yani şimdi kendi kaderimizle baş başa bırakıldık, orada askeri alan bana verilmiş, yarı profesyonel faaliyet yürütüyorum; buna rağmen ben yüz yüze bırakılıyorsam, diğer insanlar, sıradan sempatizanlar daha iyi, hiçbir eylem yapmamışlar…

Bu tabi bende iyi bir etki yaratmadı örgüte karşı. Yani daha sonra gelenlerin, sorumlu olarak bildiğimiz, iyi bir kadro olarak bildiğimiz insanların emniyette çözülmeleri, çok kötü çözülmeleri, namusuna dil uzatılacak kadar. Bunlarda iyi bir intiba yaratmadı ve lider kadroların hiç kimseye haber vermeden sıvışıp yurtdışına çıkmaları, kendi başlarını kurtarmaları ve arkada kalanlara 'ne olursa olsun' hesabıyla hareket etmeleri iyi bir etki bırakmadı bende. Hani dedim, ya bir süreç vardır damla damla, birike birike artık orda sonuca varıyorsun.

Reklam
Reklam

Sadece cezaevindeki terk edilmişlik mi?

Daha sonra Suriye'de bulunduğum süreçte gördüklerim. Yani Apo'nun bizzat kendisinin yaşantısıyla, bizim ideal devrimci halk önderi, ya da halkın öncüleri tipiyle onun yaşantısı görüntüsü birbiriyle tamamen zıttı. Kaldığı semt, Türkiye konsolosluğunun kaldığı bir semt. Adam dolaşıyor, rahat dolaşıyor, mahallede top oynuyor, isterse bizden üç beş kişi götürüp top oynuyor. Adam çok rahat ve lüks yerde kalıyor, yiyeceğinden, giyeceğinden hiç fedakârlık yapmıyor, her şey ayağına geliyor. Özellikle de 5-6 bayanı kendi hizmetine koşturmuş. Dolabında içkisi var, her türlü viskisi… Bize söylenen, bizim öğrendiğimiz; devrimciler içki içmez, yasaktır, nasıl ki dinde haramdır bizde de öyle bir şey vardı. Devrimciler içki içmezler ama Abdullah Öcal'ın buzdolabında var. Daha sonra kuzey Kürdistan denilen, şu an Kürdistan bölgesel yönetimin hâkim olduğu Kuzey Irak bölgesinde 1983 yazından 1985 mayısına kadar kaldım, kuryelik yaptım. Orda kendim dayattım. Orda beni bir atıl durumda tuttular uzun bir süre.

Reklam
Reklam

Ve bunlar, gördüğüm şeyler, orada gördüğüm uygulamalar; anti demokratik, despotik uygulamalar… Örneğin Resul Altun'un işkence edilerek öldürülmesi, aşağılanması, daha birçok kişinin orda infaz edilmesi. Gözümüzün önünde Silvan Ramazan diye birisinin infaz edilmesi. Basit bahanelerle ya da yalancı gerekçelerle o insanlara yönetilen suçlamalarla. Hiçbirinin doğru olduğunu kabul etmiyorum, vicdanım kabul etmiyor. Doğru söylemediler, yani yalan yere. Diğerlerine gözdağı vermek için, örgütü zinde tutmak için böyle yaptılar.


Hâlâ örgüt adına dağlarda olan gençler var. Onlara tavsiyeniz var mı; bütün bu süreçleri yaşamış, görmüş birisi olarak?

Mesajım şu; evet, gençlik döneminin duyguları, hisleri daha böyle insanın ayranı kabarıktır. Hani derler ya; başında kavak yelleri esiyor diye. Biraz böyle, maceraya daha meyilli oluyor insan. Gençken insan hareketli bir yaşantıyı ve ideallerin peşinden gitmeyi sever. Ama insan biraz seyretmeli biraz incelemeli, ondan sonra kararını vermeli. Tamam, gidecekse dağa yine gitsin ama tam kararını versin, bir kere daha düşünsün. Dağa gitmeden de ne yapılabilir, bunun başka çaresi yok mu?

Reklam
Reklam

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

PKK'ya tavır alışınıza devam edecek olursak…

Şimdi ben tavır alışımın son noktasına geleyim. 1985'de kamptan içeri giriş yaptık, bir silahlı propaganda gurubu olarak, biz Siirt Şirvan bölgesine geldik. Şirvan bölgesinde Hürmüz mezrasının baskın olayı olacaktı, keşif safhasındaydık. Ramazan ayıydı, aynı böyle Ramazan ayında, bir oruç ayında. Keşifteyken bir vicdan muhasebesi yaptım: Ben zaten Kıbrıs'tan silahla firar etmişim, devletin, askeriyenin silahıyla diğer tarafa gitmişim, hani düşman bilinen tarafa, Güney Kıbrıs'a geçmişim ve bunun cezası büyük olacağını düşünüyorum. İsterse olmasın ama ben böyle düşünüyorum. Diyorum; Türkiye'de yakalanırsam beni kurşuna dizerler veya idam ederler. Şimdi bu haldeyken, artık tercihimi şöyle yaptım, dedimdi, bu olaya karışmaktansa, bu köylüleri, bu masum insanları, bu çoluk çocuk kadınları öldürmektense devlet beni yakalasın. Bu olayı yaptırmayayım, köylülere haber vereyim, yani eylemi sabote edeyim, olmasın, engeliyleyim. Devlet de beni yakalarsa yakalasın, öldürürse öldürsün. Zaten bir canım var, ben giderim, bari bu insanlar kurtulsun, o duygularla teslim oldum.

Reklam
Reklam

Genel af, Kürt meselesinin kurutulmasına, dağdan inişi kolaylaştırmaya yardımcı olabilir mi?

Ben şuna inanıyorum; genel af ilan edilse tabii ki bu kopmalar olacak, bundan haberi olup da, ki gelmeler olacak ama iş temelden, kökten çözülmüş olmayacak. PKK yine o aynı kadroyu devam ettirecek. Bunun tek çaresi şu; Ergenekon meselesini ve bunun daha gerisinde, daha arkasında olanları eşeleyip bunları tamamen ortadan kaldırmak. Bu kaldırıldıktan sonra zaten PKK kendiliğinden kalkacak. Ben ikisinin arasında bağlantı olduğunu söylüyorum. PKK'nın dağda olmasıyla, bitmemesiyle bu içerdeki Ergenekoncuların, bu ulusalcılarının birbiriyle bağı var, kopmaz bir bağı var.

Arada nasıl bir bağ görüyorsunuz?

Etki tepki meselesi dedik ya; bu birbirini doğuran, birbirini besleyen, birbirinin türevleri, birisi kendi varlığını sürdürmek için karşında yarattığı hayali düşmana ihtiyaç var. Yoksa, Kürt meselesini savunan daha milliyetçi örgütler vardı, bunların hepsini ortadan kaldırttılar. Tek alternatif ortada kaldı; PKK... PKK'ya karşı da Türkiye devlet bürokrasisi içindeki Ergenekon dediğimiz kesim kaldı, yani ikisi kaldı. JİTEM de aynı, bunlar bir ağacın kolları, damarları gibi ana gövdenin dalları gibidirler. Ha PKK, ha Ergenekon ha, JİTEM, ha DHKP/C, ha sahte Hizbullah; bunların hepsi bir. İşte günışığına çıkıyor yavaş yavaş. Allah'ın izniyle bunların yaptıklarının hepsi meydana çıkacak.

Reklam
Reklam

Sizin PKK'dan kaçıp devlete sığındığınız noktada kalmıştık. Sonrasında neler gelişti?

Şimdi, o zaman sıkıyönetim vardı, sıkıyönetim sorgulama amirliğinden ifadeler alındı. O zamanki iddianamede vardı tabi, ama kısmî, her şey yok yani. Orada kimlikle ilgili bölümler vardı.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Teslim anındaki ifadeleriniz neydi, şu an o dokümanlar nerededir?

Altıncı Kolordu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin PKK ile ilgili iddianamesindeydi. Şimdi tabii ki olması lazım onların arşivlerinde, sıkıyönetim arşivlerinde, bu ifadelerin olması lazım. İçeriğinde; daha çok özgeçmişlerle, faaliyetlerle, eylemlerle ilgili. Yani karışmış olduğum eylemler. Çünkü o eylemlerden dolayı başka insanlar yatıyorlardı. Suçsuz günahsız insanlar yatıyordu. İki üç eylemden böyle insanlar yatıyordu.

Sizi o dönem Arif Doğan aramış sanıyorum, JİTEM ile ilintili olarak…

Evet, Diyarbakır grup komutanıydı o zaman.

Onunla irtibatınız nasıl oldu, olayı anlatabilir misiniz?

90 Mart'ında Osmaniye Kapalı Cezaevi'nden tahliye olduktan sonra ellerim kelepçeli olarak Erzurum'a, daha sonra Kars'a götürüldüm. Kars'taki tankçı birliğime, kışlaya götürüldüm. Bu esnada firar dolayısıyla yarım kalan askerlik görevimi bitirmek üzere buraya verildim. Kars'taki birlikteyken bir gün oradaki santralcı asker beni çağırdı dedi: "Diyarbakır'dan sizi Arif albay arıyor" dedi. O zamanki rütbesini tam hatırlamıyorum. Ben Arif Doğan Albayı tanımıyordum önceden, ilk defa o zaman ismini duydum. Hiç karşılaşmamışım, sonra Cem Ersever'i de duyunca hatırladım. Cem Ersever'i Siirt'te sorgulamadayken tanıyorum. O zaman tekrar aradılar, Arif Doğan benimle konuştu ve, "Evladım, Cem Ersever de yanımda, seni tanıyor, duymuş ki sen Kars'ta askermişsin, istersen seni buraya aldıralım. Diyarbakır'daki bir birliğe aldıralım, burada memleketinde, hem de ailenin yakınında olursun, görüşelim." dedi. Ben de: "Siz uygun görüyorsanız olur" dedim yani. Ve onlar, "Bir süre sen bekle, biz prosedürü yaptıralım" dediler. Yani Genelkurmay'dan emir çıkartıyorlar.

Reklam
Reklam

Daha sonra Silvan'daki eğitim alayına alındım. Oraya işte; bu Adil Timurtaş'tır, Ali Ozansoy, Tilki Recep benzeri insanlar da getirildi. Oradaki çoğu insan askerlik yapmamış; PKK'da oldukları için, cezaevinde oldukları için. İşte bunlar da getirildi oraya, askerlikten sonra tabii o esnada bu Batman JİTEM'in komutanı Abdülkerim gelip bizimle görüşüyordu, hal hatır soruyor, bir isteğiniz, ihtiyacınız var mı, diye soruyordu. Cem Ersever arıyor, telefonla görüşüyordu. Daha sonra bu acemi birliği eğitimi bittikten sonra oraya götürülmemiz de; bir adaptasyon, piyadeden başka sınıfa geçeceğin için, başka bir jandarma sınıfına geçeceğin için, jandarmanın o eğitiminden geçmen lazımmış. Prosedüre göre. O bittikten sonra Diyarbakır Jandarma Sevk Komutanlığı Servis ve Karargâh Bölüğü'ne götürüldük. Yani resmen oranın askeriyiz. Fakat aynı binada bulunan Cem Ersever grup komutanlığına gelmişti, Arif Doğan da batıya gitmişti. Onun emrine verildik, sivil giydirildik, tabancalar verildi, kalaşnikoflar verildi. Silahlar, dış göreve falan giderken. Bu arada daha askerliğimiz devam ediyor. (JİTEM'e geçiş) bu şekilde gerçekleşti.

Reklam
Reklam

Sizin kimlik durumunuz nasıl olmuştu? Abdulkadir Aygan'ı ölü göstermişlerdi?

Şimdi, bizim toplumda söyle bir şey oluşmuş; "itirafçı, itirafçı" diye, bu kelimeyi dillerine dolamışlar. Bu kelime kötü bir kelime değil, tabii bu olumsuz yönde kullanıyorlar. 3216 sayılı mı ne, tam bilmiyorum ama kanunu var bunun. Şuan tam hatırımda değil ama... Bazı suç failleri için uygulanacak bir kanun. Böyle bir kanunda faydalanan kişilerdir. Şimdi bu kanuna göre de bunun bir yönetmenliği var. Ayrıca bu yönetmenliğe göre koruma var; maddi ve hukuki yönden. Estetik yaptırma, kimlik değiştirmek, isterse yurtdışına gönderme gibi. Daha çok sayıyorlar ama pratikte bunların çoğu uygulanmıyor. Ama isim değiştirme.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Yani size yeni bir isim verdiler değil mi, Aziz Turan ismi?

Evet, onun için emniyet büroya gidiyorsun, orda formları dolduruyorsun, hangi ismi istersen alabilirsin. Doğum yerini, doğum tarihini dahi her şeyi değiştirebilirsin. Tabi bu, o kanuna göre değiştirilmiş, yeni alınmış bir kimliktir.

Burada da Aziz Turan ismiyle geçiyor değil mi? Bu ismi siz mi seçtiğiniz, onlar mı verdi?

Ben seçtim bunu, onlar o konuda karışmıyorlar, sen hangi ismi seçersen seçiyorsun.

Emeklilik ile alakalı durum hangi aşamada? Bir röportajınızda: "Bir astsubay, bir JİTEM komutanı nasıl maaş alıyorsa biz de öyle alıyorduk. Mesela internetten Emekli Sandığı'nda Aziz Turan ismine baktım ben... On beş yıl daha çalışırsam emekli olabiliyorum." demişsiniz. Kaydınız, memuriyetiniz halen gözüküyor mu?

Ben hiç ilgilenmiyorum öyle şeylerle, memuriyetten bir beklentim de yok, ben istifa ettim, 2001'de Aziz Turan ismiyle istifa dilekçemi yazdım verdim. Meslekten ayrıldım kendi isteğim üzere. Abdulkadir Aygan ise Türkiye'de şehit olarak gözüküyor ve kütükten düşmüş görünüyor aslında. Kanuna ve o yönetmenliğe göre de kimse bunu deşifre edemez ama maalesef oldu.

Abdulkadir Aygan ve Aziz Turan olarak hukuki durumunuz nedir Türkiye'de?

Abdulkadir Aygan olarak ölüyüm orda, Aziz Turan olarak da memuriyetten istifa etmiş ve daha sonra ve kanunî yoldan pasaportunu almış ve yurtdışına çıkmış bir insanım. Yani bunda yana bir sıkıntım yok. Orda bir davam olsaydı, hakkımda bir suç duyurusu falan olsaydı beni bırakmazlardı, yurtdışına çıkarmazlardı. Kendileri çıkarttılar ve şimdi de peşime düşmüşler; yok Abdulkadir Aygan'ı istiyoruz, diye. Abdulkadir Aygan olmayan bir isim kardeşim, siz öldürülmüş göstermişsiniz kardeşim.


Basına yansıyan bazı açıklamalarınızda, savcılıktan talep gelmesi halinde açıklamalarda bulunacağınızı söylemiştiniz. Şuan herhangi bir talep var mı?

Daha gelmedi ama kısa sürede geleceğini tahmin ediyorum.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

PKK'dan, JİTEM'den, ya da Ergenekon'dan tehdit alıyor musunuz? Sizi burada kim koruyor şimdi?

Evet tehditler duyuyorum, diyor ki birileri, "Bulsam onu, denk gelse öldüreceğim." Hatta şu an cezaevinde olan birisi var o diyor bunu.

Kim bu şahıs?

Vatandaşın birisi işte. Cemal Temizöz davasıyla ilgili birisi. Daha çok da var. Demelerine gerek de yok. Albay Abdülkerim Kırca intihar ettiğinde veya ettirildiğinde, ya da intihar süsü verilerek ortadan kaldırıldıktan sonra arttı. O ölüm olayı da şüpheli zaten.


Kırca'nın ölümünün iç yüzü ne sizce? Bir bilginiz var mı bu hususta?

Benim onun daha önceki yaralanma olayıyla ilgili duyumlarım var. Serik'teki çatışmada arkasından kurşun sıkıldı ve hatta kendi arkadaşları tarafından sıkıldığını duymuşum. Bunu bizzat söyleyen de o zaman teğmen rütbesinde olan yeğeniydi. Bu ölümünün de böyle olduğuna inanıyorum, birçok kimse böyle şüpheli şekillerde götürüldü, ortadan kaldırıldı.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Cem Ersever gibi mi?

Cem Ersever, Tunceli'de bir otel odasında ölü bunan Alay Komutanı; Çillioğlu idi onun ismi sanırım. O da intihar etti dediler, bunun örnekleri çok. Kırca, o arkadan ateş sonucunda felç geçirdi, öyle 10 yıl gezdi. O Burdur'dayken ben bir ara telefonla görüşüyordum, morali çok bozuktu.


Hatta ölümüyle ilgili olarak da, sizin vermiş olduğunuz bazı açıklamalarda ondan bahsetmenize bağladı bazı yayın organları ve size yüklendiler…Evet, bazıları diyor ki, "Abdulkadir Aygan açıklama yaptıktan sonra morali bozuldu da, o yüzden intihar etti de…". Bu yalan. Adamın morali zaten bozuktu. Evet, kendisi kötü şeyler yaptı. JİTEM komutanıyken, gözümüzün önünde insanların kafasına sıktı. Bunlar insanlık dışı şeyler. Bunları, güya vatan için yapıyordu, vatan kurtaran aslan idi.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Kendisinin şeref madalyası da vardı

Evet, madalya bile verdiler, ama sakat, kötürüm duruma düştükten sonra kıymeti kalmamıştı, kimse ilgilenmiyordu, morali ondan bozuktu.

Ölümünün ya da intiharının sizinle alakası yok diyorsunuz. Peki, ölümünün sizin açıklamalarınızın ardından gerçekleşmesini öğrenince ne hissettiniz? O anki duygunuz neydi?

Yani, ifademle şöyle bir alakası var; benim ifadelerimden sonra artık bağımsız yargı önüne gidip hesap verebileceğine inanmaya başladı. O korkudan.

Ölümünü öğrenince ne hissettiniz?

Şimdi şöyle, bir insan bir canlının ölümüne üzülmüyorsa o insanın insanlığından şüphe duymalı. Ben herkesin ölümüne üzülürüm, düşmanım da olsa. Kim olursa olsun. Ama Kırca'nın ölümü bana şöyle bir teselli vermiştir: "Hak yerini buldu, kimsenin yaptığı yanında kalmaz, mazlumun ahı çıkar, bedelini ödemek zorundadır" diye. Zaten 10 yıl felçli olarak o sandalyede oturmasıyla bazı günahlarını bu dünyada ödedi.


Albay Abdülkerim Kırca'nın dahil olduğunu söylediğiniz cinayetlere gelirsek… Mesela, Sağlık-Sen Diyarbakır Şubesi'nin üç üyesi Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin'in JİTEM'de sorgulandıktan sonra Silvan yolunda bir araziye götürülüp öldürülmesi…

(Derin bir soluk alıp veriyor) Abdülkerim Kırca JİTEM grup komutanımızdı. O dönemki fail-i meçhullerin en yoğun olduğu bir dönemdi. Sanırım Çiller dönemi idi. O dönem emniyet içindeki bir komiserden bilgi alındı, bu bahsettiğiniz üç kişi mahkemeye çıkarılacaklar; fakat serbest kalma ihtimalleri yüzde 99. bu bilgiyi alan Abdülkerim Kırca bir ekip oluşturdu; bir astsubay, iki uzman çavuş, iki sivil memur, bir de işçi. İşçi derken; işçi statüsündeki eski PKK'lı yani. DGM'nin oraya gönderdi bizi, uzman çavuşun, astsubayın elinde telsiz vardı. Kendilerine sivil polis süsü vermişlerdi. O gün DGM'nin önünde bekledik. O gün, nöbetçi polis de bizi görüyor ama bir şey diyemiyordu, çünkü biliyordu ki bu istihbarata ait bir arabadır.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Sendikacılar mahkemeden sevinerek çıkmış geliyorlardı, elinde telsiz olan uzman çavuş onlara, "Bizimle emniyete kadar geleceksiniz, ifade de bir imzanız unutulmuş" dedi. Çocuklar da orda ona itiraz edemediler. Arabaya bindiler ve onları Saraykapı'daki JİTEM'e getirdik. Orada onlar birkaç gün işkenceye tabi tutuldular. Onlardan Necati Aydın işkence görmedi. Çünkü o konuşmayla halloldu, bazı bilgiler verdi, sendikayla ilgili, sağlık çalışanlarından kimler PKK'ya taraftar, kimler değil, kimler PKK'lıları tedavi ediyor, kimler etmiyor gibi, bu bilgileri verdi kendisi.


Öldürülmeleri nasıl oldu?

Daha sonra onları iki JİTEM arabasıyla Diyarbakır- Silvan yolunda, orada sağda Kağıtlık Jandarma Karakolu'nu geçince orada bir pınar var. Yine orada sağ taraftaki arazide birkaç ağaç var. Orada Abdulkerim Kırca başımızda tabi. Diyarbakır JİTEM Tim Komutanı Tuna Yanardağ da oradaydı. İki uzman çavuş yine, bir astsubay, ben vardım, Kemal Emlük vardı, Hasan Azak vardı. Hasan Azak bir işçidir aslında ama bir personel gibi aynı görevlere götürülüyordu. Şimdi şahısların gözleri bağlı, elleri arkadan bağlı. İşte arazideki o noktaya getirmemiz istendi, orada Abdülkerim Kırca onları dizüstü çöktürdü, yarımşar metre arayla. Yanında getirdiği 14'lük bir silahla onların arkalarında, enselerinden vurdu. Manzara çok kötüydü, (eliyle göstererek) birisinin alnından kan böyle fışkırdı.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Suçları neydi?

Değil, yani Ramazan Keskin o zaman Dicle Üniversitesi'nin Eğitim Fakültesi'nde bir öğrenciydi, onun suçu ne olabilir; okulda bir PKK sempatizanı olabilir, onun faaliyetlerine iştirak etmiş olabilir. Ama ne bileyim; asker, polis öldürmemiş bir çocuk.

Necati Aydın da sağlık sendikasının, yasal bir sendikanın başkanı, legal zeminde faaliyet yürüten bir insan.

Öbür çocuk da, Mehmet Ay da bir öğrenci. Hiçbirinin de öldürülmeyi gerektirecek bir suçları, konumları yoktu.


JİTEM'e göre birinin öldürülmesi için bir suç, bir yasa olması şart değil miydi yani?

Değildi. Şimdi öyle bir sistem kurulmuştu ki, diyelim ki mahkemelerde yargılama olur ve daha sonra serbest bırakılır; ama JİTEM'de bu yok. Alıyor, zorla ya da iyilikle sorguluyor, daha sonra; o binayı ve personeli gördü diye, sanki çıkınca onları afişe, deşifre edecekmiş gibi düşünce vardı.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Yani basit bir bilgiyi almak için getirilmiş birisinin bile şansı, hayat hakkı yoktu?

Hiç bilgi almasa bile yok ediyor. Ya, basit bir bilgi için düşmüş olsa bile.

JİTEM'in, Abdülkerim Kırca'nın başka cinayetlerinden de bahsediliyor. Mesela; "İbrahim Babat" sahte kimliğini kullanan Suriye uyruklu itirafçı Hacı Hasan'ın itirafları sonrasında Diyarbakır DGM Savcılığı 1998/276 nolu hazırlık dosyası kapsamında aralarında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Tuğgeneral Veli Küçük, Albay Arif Doğan, itirafçılar ve Binbaşı Abdülkerim Kırca'nın da bulunduğu 11 kişi hakkında dava açılmıştı. "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve taammüden adam öldürmek" suçlarından Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davaya Binbaşı Kırca gibi diğer kontrgerilla üyelerinden hiçbiri hâkim karşısına çıkarılamadı. Neden yargılanamadılar? Onları yargılamaktan alıkoyan güç neydi? Onlar zamanında yargılansaydı, bu noktaya gelinir miydi sizce? Örgütün büyümesi vb… Bu noktadan bu davayı değerlendirir misiniz?

O zamanlar yargılansalardı, ceza alsalardı bu noktalara kadar gelmezdi. Faaliyetlerine göz yumulmakla onlara cesaret verilmiş oldu. "Nasılsa yapıyorum ve kimse beni yargılayamıyor" diyorlar. Bir soruşturma geçirseler de, soruşturma için Genelkurmay'dan birisi geliyor, öyle sohbet havasında bir ifade alıp gidiyor. Sonrasında bir şey yok.

Susurluk soruşturması başlatıldığında da Komisyona bile getirtilememişti şüphelenilen bazı paşalar; Veli Küçük gibi…

Ya şimdi askeriyede şöyle bir mantık oluşmuş; "Kim bizi yargılayabilir ki?" kendilerinin üzerinde bir güç görmüyorlar. Kendilerini en tepede görüyorlar; kimse onları yargılayamaz, kimse onları eleştiremez. Böyle bir zihniyet oluşmuş.


Doğu illerinde JİTEM tarafından yapıldığı ileri sürülen birçok faili meçhul cinayette adı geçen Kırca hakkında sizin itiraflarınız Murat Aslan cinayetini de aydınlatmıştı. 11 Mart 2004 yılında evinden ekmek almak için çıkan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Murat Aslan'ın öldürülmesi ile ilgili bildiklerini paylaşır mısınız? "Diyarbakır'da Murat Aslan isimli bir genci Binbaşı Abdülkerim Kırca'nın emriyle aldık. JİTEM merkezinde işkenceyle sorgulandı. Silopi'ye bağlı Çukurca köyünün yakınındaki mezarlığın altında bir dere yatağında yakılarak öldürüldü" demiştiniz. Ardından baba İzzet Aslan'ın araştırmaları sonucu sizin sözünü ettiğiniz bölgede Murat Aslan'ın yakılmış cesedi bulunmuştu. Bunları haberlerde izleyince neler hissettiniz?

Önce kendinizi bir suç ortağı gibi, bu işte bir payınız varmış gibi bir vicdani sorumluluk altına giriyorsunuz. Çünkü kendinizi de suçluyorsunuz. Diğer taraftan; ailesi hiç değilse oğullarının kemiklerine kavuştu. Biraz mezar yaptırılır, bir bayramda filan gider annesi başında ağlar. Ve nihayetinde babası beni İstanbul'dan aradı, teşekkür etti, "Hakkımı sana helal ediyorum, oğlumun bu duruma gelmesinde bir hatan varsa da" dedi. "Hiç değilse artık annesi gidip oğlumun başında gidip ağıt yakıyordu.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)


Kırca ile ilgili başka cinayetler ve infazlardan bahsediliyor. İdris Yıldırım, Servet Aslan, Edip Aksoy, Sıdık Etyemez, Ahmet Ceylan, Şahabettin Latifeci, Mehmet Salim Dön ve diğerlerinin öldürülmeleri…

Evet, bunların hepsi Kırca'nın döneminde gerçekleştirilen cinayetlerdir. Fakat şöyle bir genelleme yapmak istiyorum; Kırca veya başka biri, Ahmet veya Mehmet fark etmiyor. Kim o birimin, oluşumun başına getirilirse aynı işi yapmak zorunda. Çünkü ona o rol biçilmiş, JİTEM'e de bir rol biçilmiş, bir misyon yüklenmiş, önceden bir plan, konsept tayin edilmiş: "JİTEM, şu kesimde şunu yapacak, diğer bilmem kim şunu yapacak" gibi. Yoksa; Abdülkerim Kırca baştaymış, on kişiyi vurmuş, diğeri iki kişi öldürmüş, bir diğeri hiç yapmamış… Bazıları görevinde cinayet işlemediyse de o dönemin hassasiyetleri nedeniyle yapmamışlardır, ertelemişlerdir.

[**

**](https://www.mynet.com/pkk-itirafcisindan-sok-aciklama-2689302-myvideo)

Şimdi devam eden bir Ergenekon dava süreci var. Orada yargılananlardan, ya da yargılanma ihtimali olanlardan tanıdıklarını, olaylarına şahit olduğunuz birileri var mıydı?

Aşağıdan başlayarak ele alırsak; JİTEM Timi kime bağlı; JİTEM Grup Komutanlığı'na, JİTEM Grup Komutanlığı nereye bağlı; Ankara'daki JİTEM Gruplar Komutanlığı'na, Ankara JİTEM Gruplar Komutanlığı nereye bağlı; İstihbarat Başkanlığı'na, İstihbarat Başkanlığı nerede; Genelkurmay Karargahı'nda. Yani işin ucu oraya çıkıyor. Hiç başka bir yerde aramanın gereği yok. Kimse demesin: "Benim haberim yoktu, bunlar kendi insiyatifiyle yaptı" diye. Bu bir askeri örgütlenme, sen kendini dünyanın en güçlü ordusu olarak iddia ediyorsun, en disiplinli ve fedakâr ordusu olarak kabul ediyorsun, öyle lanse ediyorsun, fakat diğer taraftan bir pislik ortaya çıktığı zaman, diyorsun ki, "O kendi insiyatifiyle yapmıştır." Ya da, "Böyle bir örgütümüz yoktur" diye inkâr ediyorsun.

Cihan