Prof. Dr. Yusuf Kalko'nun hayatını anlattığı kitabı yayınlandı

Kalp ve damar cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko, ’Yüreğinde yer aç’ adını verdiği ve hayatını anlattığı kitabını yayınladı. Kalko, kitabında, 5 yaşından itibaren, babasının işlettiği çay ocağındaki çıraklığından cerrahinin zirvesine uzanan yolu anlattı.

Kalko, hayatını anlatan kitabı yazma sebebini şöyle anlattı:

"Küçücüktüm. Çok yoruluyordum. Çay ocağında çalışırken arada bir boş kaldığımda çay tepsisi kucağımda, hayaller kuruyordum. Büyümüş, önemli bir adam oluyordum hayallerimde. Babacığımı ve ailemi rahata kavuşturuyordum. ’Yusuf! Bahri ustaya üç çay’ sesiyle kendime gelip çıkıyordum hayaller aleminden. O an Allah’a ellerimi açıp ‘Ya Rabbi yardımcı ol, benimle ol’ çok demişimdir. Hala da diyorum. Küçücük yaşıma rağmen sabahın köründe yarı uykulu çay ocağına geldiğimde, arkadaşları babama, ’Çocuğu bu saatte niye getiriyorsun?’ diye sorduklarında ’Hayatı öğrensin, ileride beni anlayacak’ diye cevap verirdi aslan babam. Bu kitabı yazmamdaki ana sebep; çocuklarımızın ve gençlerimizin hayatı öğrenmesine ufak da olsa katkı sağlama arzusundan. ’Hiçbir başarı zahmetsiz olmaz’ sözünü ispatları ile sundum onlara. Dostlar, anlayacağınız burada yazan her şey gerçek".

Reklam
Reklam

Hayatı boyunca en dibi de, zirveyi de gören Yusuf Kalko, 4 çocuklu fakir bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Henüz 5 yaşındayken babasının çay ocağında çıraklığa başlamış. Şimdi ise Türkiye’nin en başarılı kalp damar cerrahlarından biri. Özellikle felç tedavisinde; yatağa mahkum olabilecek hastaları, kendi buluşu olan yöntemle ayağa kaldırabiliyor. 10 binden fazla hastanın hayatına dokunmuş.

AİLESİNDE ÇOK KALP HASTASI OLDUĞU İÇİN DAMAR CERRAHI OLDU

Doktorluğun çocukluk hayali olduğunu ama kalp damar cerrahı olma kararının, ailesinde kalp hastası sayısının fazla olması ile ortaya çıktığını belirten Kalko, kitabında şu satırlara yer verdi: "Bir gün en büyük dayım kalp krizi geçirdi. Acilin kapısında bekliyorduk hep birlikte ve durumu çok kritikti. O yıllarda ben daha lise öğrencisiydim. Doktora dayımın durumunu sorduğumuzda bize tıp dilinde cevap verdi. Hiçbirimiz ne dediğini anlamadık ama anlayamadığımızı söyleyemedik bile. Doktor dili diye bir şey vardı ve hasta anlasın ya da anlamasın o dilde konuşuluyordu. Anlamadığımızı sorduğumuzda da üstüne fırça yedik. O zaman kendi kendime şu sözü verdim: ’Hayalini kurduğun mesleği yapmaya başladığında sen insanların anlayacağı dilde konuş; onları merakta bırakma; önce akrabaları ol sonra da doktorları’ dedim".

Reklam
Reklam